Victor Jara 28 Eylül 1932’de Şili’nin küçük bir köyü olan Lonquen’de yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Daha küçük bir çocukken babası evi terk eder. Annesi Amanda düğünlerde, cenazelerde, çeşitli etkinliklerde gitar çalıp şarkı söyler. Jara’nın müziğe ve gitara olan ilgisi de böyle başlar. İlerleyen yıllarda müzik her zaman hayatında olacak, yeri geldiğinde gitarını ve şarkılarını silah olarak kullanacaktır.
Jara çocukluğundan itibaren her zaman meraklı, çevresine karşı duyarlı ve ilgilidir. İlkokul yıllarından itibaren tiyatro ve müzikle ilgilenir. Okuldaki müsamerelerde doğaçlama skeçler oynar. Babasının evi terk edişinden sonra Santiago’ya taşınırlar. O dönemde tek kültürel aktivite kaynağı kilisedir. Dolayısıyla Jara’nın da arkadaş çevresi ve sosyal yaşamı kilise etrafında şekillenir. Jara 15 yaşındayken annesi kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder. Çevresinin de etkisiyle, dinsel eğitimi bir çıkış yolu olarak görür ve papaz okuluna kaydolur. Okulda geçirdiği kısa sürede orada gördüğü katı disiplin ve dışa kapalılık ona buraya uygun olmadığını gösterir. İnandıklarını sorgulamaya başlar ve okuldan ayrılır. Hemen sonrasında askere gider.
1953 yılında askerlik bitip Santiago’ya döndüğünde müzikle yakından ilgilenmeye başlar. Halk müziği derlemeleri yapmak için Şili kırsalında yolculuklar yapar. 1956’da tiyatro okuluna kaydolur, çalışkanlığı ve azmiyle kendini geliştirir ve herkesin saygısını kazanır. Daha sonra eşi olacak olan Joan ile burada tanışırlar. 1957 yılında Cuncumén isimli bir folk müzik grubuyla birlikte şarkı söyleme başlar. Ancak bu yıllarda ilgisi asıl olarak tiyatro üzerinde yoğunlaşır, müzik hayatının ikinci planında kalır. Tiyatro yönetmenliği okumaya başlar. Ardından yönetmeni olduğu Şili Üniversitesi Tiyatro Enstitüsünde Brecht’in burjuva toplumu eleştiren eserlerini sahneler. İlk oyunlarını yönettiği kumpanya ile Latin Amerika’da bir turneye çıkarlar. 1960 yılında Küba’ya gider. Küba devriminden hemen sonra orada bulunan Victor Jara, olup bitenleri yakından gözlemler. 1961 yılında Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’ne tiyatro kumpanyasıyla birlikte gösterilere gider. Buradan eşine gönderdiği mektuplardan birinde şöyle yazar: “İçime bir şey yerleşti ve kök salmaya başladı. Ayrıca yoksulların sorunları ve umutlarını kuvvetle anlamama yardım eden bir geçmişe sahibim ve yoksulların dünyasını yakından tanıdığım için komünizme bir entelektüel gibi yaklaşmam mümkün değil. Öyle yaptığım anda kendim olmaktan çıkarım. Morgado ailesine, Juanito’ya, çocukluk arkadaşlarıma, kardeşlerime, babama selam dahi vermemem ve annemin bana verdiklerini yadsımam gerekir. Hayır, onlara yardım etmem lazım benim. Daha iyi bir dünyayı kendi gözleriyle görebilmeleri için umutla mücadele etmeliyim.”[1]
1960’lı yılların ortalarına gelindiğinde Şili’de gerici hükümet politikalarına karşı hareketler ve grevler yükselmeye başlar. Jara’nın besteleri bu yıllarda kişisellikten uzaklaşır, toplumsal sorunlardan bahseder. Şarkıları gericiliğin saldırılarına ve toplumdaki haksızlıklara karşıdır. Şarkılarında Şili’nin ezilen halklarından, onların acılarından bahseder ve elbette değiştirme arzusunu dile getirir. Bu nedenle Violetta Parra’nın öncülüğündeki Şili Yeni Şarkı Hareketinde, yaptıkları devrimci şarkılarda kendini bulur. Bir röportajında bu yeni bestelerini şöyle anlatır: “Çevremde gördüklerimden gittikçe daha fazla etkileniyorum... Ülkemin, Latin Amerika’nın ve diğer dünya ülkelerinin yoksulluğu... Varşova’da Yahudiler için dikilen anıtları, atom bombasının yol açtıklarını, savaşın insanlığa ve çocuklarına verdiği çürümeyi, yıkımı kendi gözlerimle gördüm. Ama aynı zamanda sevginin, şefkatin, özgürlüğün neler yapabildiğini, mutlu insanın neler başarabildiğini de gördüm. Tüm bunlar yüzünden, sadece barış aramam yüzünden hüzün ve mutlulukta gitarımın tellerine ve ağacına, yüreği yara gibi delen dizelere, hepimizi kendi içimize baktıracak ve dünyayı yeni gözlerle görmemizi sağlayacak sözlere sarılıyorum...”[2]
60’lı yıllar boyunca Şili’de hükümet politikaları karşısında yükselen mücadeleler, üniversite gençliğindeki dönüşüm, sosyalist fikirlerin yayılması burjuvazi tarafından bastırılmaya çalışılmaktadır. Hareketler güçlenmeye başladıkça hükümet güçleri binlerce yoksulu ve sosyalisti katletmeye girişir. 9 Mart 1969 günü gerici hükümet evsiz ve işsiz köylülerin tepki göstermek için zengin birinin arazisini işgal etmesi üzerine onlara gözyaşı bombaları ve makineli tüfeklerle saldırır. Puerto Montt katliamı Şili’deki gerginliği daha da arttırır. Jara ölenlerin anısına bir şarkı besteler. Şarkı dilden dile yayılır, hükümet karşıtı görüşün sembolü olur. Artık gericilerin Victor Jara’ya karşı saldırıları da daha gözle görülür hale gelir. Ama bu onu dünyayı değiştirme mücadelesinde kendi üzerine düşen görev olduğuna inandığı devrimci şarkılar yapmaktan alıkoymaz.
Gericiliğe karşı 1970 seçimlerinde Jara, Salvador Allende’nin temsil ettiği Halk Birliği Cephesine destek verir. Seçimden önce konserler, gösteriler düzenlenir. Bu gösterilerde Inti Illimani ve Quilapayun gibi gruplarla şarkı söyler. Jara’nın devrimci şarkıları hep bir ağızdan söylenir. Şarkılarının günlük yaşamda mücadele içinde karşılığını görmek ona heyecan verir. Daha sonra Halk Birliğinin marşı haline gelen Venceremos’un kampanyada kullanılan ilk sözleri de Victor Jara tarafından yazılır. 1970 seçimlerini Allende kazanır. Jara bu sonuca çok sevinse bile mücadelenin bitmediğinin farkındadır. Gericiler sosyalist fikirlere ve yeni hükümete karşı saldırılarını sürdürmeye devam edecektir. Bu dönemde yaptığı bestelerden mutluluk, coşku ve umut taşan Jara, bir yazısında, yapılacak işlerin çokluğunu düşünerek “keşke on kişi olsaydım...” der.
Gerçekten de sağcıların hem fiziksel hem de ruhsal şiddeti karşısında direnmek çok yoğun bir çalışma gerektirmektedir. Burjuva cephe sokaklarda yeni hükümete karşı gösteriler düzenler. Halka bundan sonra yaşayacaklarının çok daha kötü olacağı, baskı ve zulüm olacağı, zorla çalıştırılacakları propagandası yapmaya başlar. Devrimcilere iftiralar atarak halkın gözünde karalamaya çalışırlar. Bu dönemde Jara da bu can sıkıcı iftiralarla uğraşmak zorunda kalır. Ama bu onu mücadelesinden çevirmez. Yarar getirecek ne varsa yapmaya hazırdır ve kendi samimi tarzıyla insanlara neden her ne pahasına olursa olsun yükselen faşizme karşı mücadele edilmesi gerektiğini anlatır. İçten gülüşü ve gitarının ezgileriyle halka cesaret ve moral verir. Paramiliter grupların sokaklarda daha görünür olduğu bu zamanlarda çatışmalar gündelik hayatın sıradan bir parçası haline gelmiştir. Artık Jara faşistlerin, paramiliter güçlerin açık hedefi halindedir. Sıkça ölüm tehditleriyle karşı karşıya kalır. Jara faşizme şu dizelerle cevap verir:
Yaşamak istiyorum ben
Çocuğum ve kardeşlerimle
Günden güne inşa ettiğimiz
Hepimizin yeni dünyasında
Korkutmaz tehditleriniz beni
Ey siz sefalet ustaları
Umut yıldızı devam edecek
Bizim olmaya
Bu yıllarda bir davet üzerine Peru’ya gider. Burada Limalı, Salazar isimli bir işçiyle tanışır. İşçi onu samimi bir şekilde evine davet eder. Jara, Salazar’ın ailesiyle tanışır, sohbet eder. Çocuklara şarkı söyler. Victor bu anıyı anlatırken şöyle der: “Salazar, evine gelme teklifini kabul edeceğimi bildiğini itiraf etti. Bilmese asla teklif edemezmiş. Biliyormuş, çünkü şarkılarımı onlar için söylüyormuşum ve onların parçası olduğumu hissetmişti...”[3] Jara “çocukların neşeyle şarkılarını ve türkülerini söyleyecekleri tek sistem sosyalizmdir” demişti. Ve samimiyetle bunun için mücadele ediyor, kendisinin de ifade ettiği gibi gitarı burjuvalara değil halka çalıyordu. Şili’de ve diğer ülkelerde yoksul işçi ve emekçiler tarafından sahiplenilişinin sebebi buydu.
1973 yılı yaklaşırken Şili’de karşı-devrim hızla örgütlenmeye başlamıştı.[4] Burjuvazi ve işçi sınıfı karşı karşıya geliyordu. Şili burjuvazisi devrimci yükselişi bastırabilmek için kampanyalar örgütler ve çalışırken Allende hükümeti işçileri sayısız kez sokaklardan geri çekmiş, pasifleştirmişti. Allende’nin bu tavrı gericiliği güçlendirecek ve yeni girişimler için cesaretlendirecekti. Eşi Joan bu dönem için Yarım Kalan Şarkı adlı kitabında şöyle diyordu: “Victor gelecekte kendisini bekleyene hazırdı ama ne kederli ne de sıkıntılıydı. Tam tersine enerjiyle, hatta mutlulukla doluydu.”[5] Jara ise o zamanki hislerini, ne için müzik yaptığını Manifesto isimli bestesinde şöyle anlatıyordu:
Laf olsun diye, güzel sesim duyulsun diye şarkı söylemem
Şarkı söylerim, çünkü gitarımın hissi ve aklı var
Topraktan bir yüreği ve güvercin kanatları var
Tıpkı kutsal su gibi, kutsar şerefi ve acıyı
Şarkım amacını bulmuştur, Violeta’nın diyeceği gibi
Çalışkandır gitarım, bahar kokar
Gitarım ne zenginlerin malı, ne de yardakçılarının
Şarkım yıldızlara ulaşmak için bir iskele
11 Eylül darbesinden yedi gün önce düzenlenen kitlesel mitingde halk değişim isteğini ve mücadele azmini ortaya koymuş, ancak Allende onları yine evlerine ve işlerine dönmeye çağırmıştı. Darbeci generaller için artık bir engel yoktu. 11 Eylül 1973 sabahı Başkanlık Sarayı bombalandı. Allende bir CIA ajanı tarafından öldürüldü. Allende’nin son konuşmalarını radyodan dinleyen Jara, bir şeyler yapabilmek umuduyla sokağa çıktı. Kendisi gibi binlerce insanla birlikte götürüldükleri Şili Stadyumunda türlü işkencelere maruz kaldılar. Burada da Jara yoldaşlarına moral vermek, dirençlerini sağlam tutmak için şarkılar söyledi. Stadyumda gördüğü şiddeti, faşizmin dehşetini, orada yazdığı “Beş Bin Kişiyiz Burada” isimli şiirinde şöyle anlattı:
Beş bin kişiyiz burada
Bu ufacık yerinde kentin
Beş bin kişiyiz.
Kim bilir kaç kişiyiz daha
Kentlerde ve ülkede?
Burada yapayalnız
On bin el, tohum eken
Ve fabrikaları çalıştıran.
...
Ne dehşettir bu faşizmin yüzünün yarattığı!
Planlarını bıçak keskinliğinde yürütüyorlar
Hiçbir şey umurlarında değil.
Jara direngenliğini kaybetmiyor, faşist cuntaya gitarıyla, sesiyle, yoldaşlarına verdiği güçle karşı duruyordu. Halkın gücünün bombaları ve tüfekleri bir gün mutlaka yeneceğine inanıyordu. Venceremos’ta söylediği gibi: “Üstesinden geleceğiz!” Venceremos’u çalmaya ve söylemeye başladığında stadyumdaki binlerce kişi ona eşlik ediyordu. Faşistlerin direncin ve devrimin bu sesine tahammülü yoktu. Gitar çalmasını engellemek için Jara’nın parmaklarını kırdılar. Bu sesi susturamayacaklarını anladıklarında ise Jara’yı katlettiler. Fakat Şili’de faşizme karşı direnen Jara’nın ve Şilili emekçilerin sesi dünyanın tüm ezilenlerinin kulaklarında yankılanmaya devam ediyor. Burjuvazi dünyanın pek çok yerinde, pek çok kez yeniden faşist rejimlere başvurdu. Ama her zaman Jara gibi faşizme karşı direnenler de oldu. Bu topraklarda 12 Eylül faşizminin karanlığına karşı direnen Elif Çağlı ve yoldaşları gibi... Onlar devrimci mücadelenin bayrağını bugünlere taşıdılar. Bugün de yükselen faşizme karşı mücadele etmek için onların mücadelelerinden öğrenmeli, direnç ve umudu kuşanmalıyız. Elif Çağlı’nın dizelerinde dile getirdiği gibi, Victor Jara’nın gitarı Şili ve dünya işçilerine, faşizme karşı direnenlere güç vermeye devam ediyor:
Şili
Ve toprak
Ve nehirler
Ve madenler...
Eski günlere gider
Onları dinlerler:
Neruda’yı
Jara’yı.
Boz buğdaylar
Neşeyle sallar başaklarını
Toprağın kökleri
Şili göklerine karışır
Şilili emekçiler her gece gökyüzünde
Yiğitlerini seyreder
Neruda’nın dizeleri
Victor Jara’nın gitarıyla güçlenirler.[6]
[1] Joan Jara, Yarım Kalan Şarkı, Versus Yay., s. 80
[2] age, s.116
[3] age, s.252
[4] bkz. Kemal Erdem, ŞİLİ: 1973 Yenilgisinin Dersleri, marksist.net
[5] age, s.255
[6] Elif Çağlı, Eylül Günlüğü, Tarih Bilinci Yay.
link: Ankara’dan genç işçiler, Umudun ve Direncin Sesi: Victor Jara, 1 Şubat 2018, https://marksist.net/node/6192
Kıyamete 2 Dakika Kaldı!
Rızası Yoktur!