Bursa, yeşiliyle, tarihiyle, medeniyetlere ev sahipliği yapmasıyla, iklimiyle dünya mirası olmuş bir şehir. Bir araştırmaya göre, dünyada yaşanabilir şehirler listesinde 28’inci, Türkiye’de ise birinci sırada yer alıyor. Fakat ne yazık ki Bursa günden güne bu özelliklerini kaybediyor. Yeşilini kaybediyor, doğal iklimi bozuluyor, nefes alınamaz bir şehre dönüşüyor. Şimdi o güzelim doğasıyla anılan şehirde termik santraller, HES’ler, kentsel dönüşüm adı altında betonlaşma var. Bursa’nın güzelim tabiatı hiç bu kadar pervasızca yok edilmeye çalışılmamıştı. Bunun tek nedeni sermayenin doymayan kâr hırsı, büyüme iştahı.
Türkiye’nin en büyük dördüncü şehri olan Bursa, sanayinin de merkezlerinden biri konumunda. Bursa’da 13 tane organize sanayi bölgesi bulunuyor. Sermayenin kural tanımaz biçimde büyümesi, çevre ile birlikte doğal yaşamı ve insan hayatını olumsuz biçimde etkiliyor. Ne kent eski görkemiyle anılıyor ne de emekçi kitleler sağlıklı bir ömür yaşıyor. Hava kirliliğinde Bursa Türkiye’de ikinci sırada geliyor.
Yılda dünyada yaklaşık 5 milyona yakın insan çevre kirliliği nedeniyle yaşamını yitiriyor. Çevre kirliliğinin sonuçları arasında kalp krizi, felç, kronik akciğer hastalığı, kanser bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %24’ü, akciğer kanserine bağlı ölümlerin %36’sı, KOAH’a bağlı ölümlerin %35’i doğrudan çevre kirliliğinden kaynaklanıyor.
Bursa’da yapılan ölçümler ise tehlikenin ne boyutta olduğunu gösteriyor. DSÖ’ye göre hava kirliliğinin sınır değerlerini göz önüne aldığımızda Bursa’da PM10 değeri yaklaşık 5 kat fazla. Sınırlı sayıda bulunan ölçüm istasyonlarındaki veriler, ulusal sınır değerlerinin aşıldığını gösteriyor. Bursa Merkez, İnegöl, Yıldırım ve Kestel bölgelerindeki istasyonlarda yapılan ölçümlerde partiküler (PM2.5 ve PM10) maddelerin yarattığı kirlilik derecesi 300’ün üzerinde gözlemlenmiş. Bu oran 250’nin üzerinde olduğunda 1. düzey alarm verilmesi gerekiyor. Fakat sorumlular ne bir uyarı verdiler ne de buna neden olan durumlara ilişkin çalışma yürüttüler.
Sermayenin arzularına cansiperane koşan yetkililer, Bursa’daki bu kirlilik yetmezmiş gibi yeni kirletici santraller kurmaya çalışıyorlar. İnsan ve çevre sağlığına olumsuz yönde etkide bulunan termik santrallerin yapımına devam ediliyor. Bunlardan biri de Demirtaş Organize Sanayi Bölgesinde (DOSAB) kurulmak istenen santraldir. Termik santrallerin etkilerini, Orhaneli termik santrali ve çevresinde yapılan bir çalışmadan verebiliriz. Orhaneli termik santralinde yaklaşık 1,5 yıllık bir çalışma yürütüldü. Santrale 30 kilometre mesafede bir kontrol grubu kuruldu, santralin etrafında yaşayanlarla bu grubun akciğer solunum fonksiyon testleri ve diğer bulguları incelendi. Her iki grup karşılaştırılınca, termik santral yakınında yaşayan insanlarda akciğer solunum fonksiyonlarında belirgin bir düşme görüldü. Aynı durumu bugün DOSAB’da kurulmak istenen santral için de söz konusu olacağını, burada yaşayan yüz binin üzerinde insanın doğrudan etkileneceğini söyleyebiliriz.
İşçi ve emekçileri sınırsızca sömüren patronlar sınıfından doğayı korumasını bekleyemeyiz. Patronlar için en belirleyici öncelik kârdır. Kâr için doğanın dengesi, onun yeşili, ekosistem, insan hayatı önemsizdir. Bursa’da emekçi kitleler bir taraftan fabrikalarda üç kuruşa, hiçbir iş güvenliği önlemi olmadan çalışırken diğer yandan da aynı patronlar tarafından sağlıklarından, ömürlerinden oluyor. Temiz enerji kaynakları yerine doğanın kalbini söker gibi termik santraller, HES’ler kurmak isteyenlere karşı örgütlü bir mücadeleyi yürütmemiz gerekiyor. Aksi halde sermeye büyük bir açgözlülükle dünyamızı cehenneme çevirmekten geri durmayacaktır.
link: Kocaeli’den bir metal işçisi, Bursa’nın Yeşili Griye Çalıyor, 27 Mayıs 2017, https://marksist.net/node/5662
İtaat Etmeyen Gençlik Lazımmış!
AKP’nin Saldırıları ve İşçi Sınıfının Durumu