Suriye’de Esad iktidarını devirmek ve emperyalist paylaşım savaşında ön sıralarda yer almak için IŞİD başta olmak üzere çeşitli gerici güçleri desteklemekten çekinmeyen, yalnızca Suriye’ye müdahaleyi meşru hale getirmek için savaştan kaçan mültecilere kapı açan AKP hükümeti, büyüttüğü sorunu, başka sorunlar yaratarak “çözmeye” çalışıyor.
Kürt illerinde kanlı operasyonlar sürdüren AKP, Alevilerin yaşadıkları bölgelerde de kirli planları devreye sokuyor. Maraş ile Pazarcık ilçesi arasındaki Alevi ve Kürt köylerinin tam ortasındaki Terolar köyünde yapılmak istenen mülteci kampına karşı bölgedeki köylüler epeydir rahatsızlar. Yöre köylüleri, Mart sonundan bu yana, inşaatın iptal edilmesi için jandarmaya ve çevik kuvvete direniyorlar.
Kurulacak konteyner kente nakledilmek istenen Suriyeli mülteciler, 2012’den beri, Dulkadiroğlu ilçesi sınırındaki sanayi sitesi arazisinde bulunan çadır kentte yaşıyorlardı. Valilik tarafından kiralanmış olan bu kooperatif arazisinin kira kontratının sona ermesinden sonra hükümet Suriyelileri yerleştireceği yeri tespit etti. 2015’te kamp söylentileri ortaya çıktığında, bu duruma tepki gösteren köylülere yetkililer “böyle bir şey yok” demiş, ancak inşaat başlamadan kısa bir süre önce Vali, Kaymakam ve Emniyet Müdürü önce köylüleri sonra muhtarları çağırıp, bölgelerine AFAD kampı yapılacağı bilgisini vermişlerdi. Köylülerin TOKİ’nin ihalesini aldığı 27 bin kişilik konteyner kente ilişkin açtıkları itiraz davası sonuçlanmadan hükümet çalışmalara başlamıştı.
İktidar yandaşı medya “bölgedeki Alevilerin Suriyeli kardeşlerimize kucak açmak istemediği”ne dair yalanlar yayarak, bölge halkının tepkisinin haklı nedenlerini görünmez kılmaya çalışıyor. Pir Sultan Abdal Derneği Maraş Şube Başkanı Salman Akdeniz, yapılmakta olan kampa karşı yürütülen direnişin mülteci düşmanlığıyla ilgisi olmadığını şu sözlerle vurguluyor: “Bizim derdimiz mültecilerle değil, oradaki savaşta mağdur edilerek, yerlerinden yurtlarından edilmiş o mazlum halklarla bir sorunumuz yok. Mülteci olmanın ne demek olduğunu bu coğrafyada Pazarcık, Elbistan, Nurhak’taki Alevi Kürt yurttaşlar iyi bilirler. Yıllarca mülteci olduk başka ülkelerde. Biz yer seçiminin yanlış olduğunu düşünüyoruz.”
Konteyner kent projesiyle, 24 Alevi köyünün olduğu Dulkadiroğlu ilçesine bağlı Sivricehöyük mevkiinde, inşaat yapılması yasak olan habitat bölgesi olmasına rağmen, tarlaları istimlâk edilen, hayvanlarını otlattıkları meralar inşaat alanına çevrilen, içme suları ve yolları değiştirilen, yaşam alanları işgal edilen köylülerin endişelerini Sivricehöyük Muhtarı Mehmet Caner şöyle özetliyor: “Burada bir kamp kurulacağını öğrendiğimiz zaman Alevi köyleri muhtarları olarak yetkililere şikâyetlerimizi bildirdik… Kamp için 16 farklı noktada keşif yaptıklarını, en uygun yerin burası olduğunu söylediler. Neden 16 bölge içerisinde Alevilerin yaşadığı bir bölgede kamp kuruluyor? Biz Suriyeli mültecilere karşı değiliz. Hatta köyümüzde bir Suriyeli aile yaşıyor. Ancak çoğu mülteci Suriye’de yaşanan iç savaştan dolayı Alevileri sorumlu tutuyor. Mezhepsel çatışmalar yaşanabilir. Kampa daha sonraları IŞİD, Nusra benzeri örgütlere bağlı kişiler yerleşirse ne olacak? O zaman ne güvenliğimiz ne de huzurumuz kalır. Buradaki 24 Alevi köyünün nüfusu 6 bin civarında. 27 bin nüfusluk bir kamp kurulursa asıl biz kendimizi kampta hissederiz. IŞİD’liler yerleşirse can güvenliğimiz kalmaz.”
Meselenin Alevi-Sünni meselesi olarak yansıtılmasından rahatsız olan köylüler, yapılmak istenen kampa karşı çıkan köylülerin yarısının Alevi, yarısının Sünni olduğunu, bu meselede Alevilerle Sünnilerin birlikte mücadele ettiğini vurguluyorlar. 1978’de Maraş katliamını yaşayan, o katliam günlerini halen canlı bir şekilde hafızalarında taşıyan bölge halkı, AFAD kamplarına sadece zulümden kaçan Suriye halkının yerleştirilmediğini, bu kamplarda El Nusra, IŞİD gibi örgütlerin militan ve sempatizanlarının da kaldığını duyuyor, gözlemliyorlar. Yıllardır Sünni komşularıyla barış içinde yaşadıklarını belirten Alevi köylüler, bu yeni durumla birlikte yeni bir Alevi-Sünni çatışmasının yollarının döşenmesinden korktuklarını ifade ediyorlar. Bu kamplara cihatçıların yerleştirilerek kendilerine karşı kullanılacaklarını düşünüyorlar. Kendilerine karşı yeni katliamlar planlanmasından, göçe zorlanmaktan endişe ediyorlar.
Bu endişelerini yetkililere ileten bölge halkı, “güvenliğinizin teminatı biziz” yanıtını almış. Geçmişte yaşadıklarını unutmamış olan Aleviler, bu bölgelerde bir kere daha kendilerine yaşam hakkı tanınmak istenmediğini görüyorlar. Hükümetin mültecileri yerleştirebileceği birçok yer varken, seçim dönemlerinde genel olarak AKP’ye oy vermeyen, sola sempati duyan bölge halkını cezalandırmak için bu seçimi yaptığından hiç şüpheleri yok.
Osmanlı’yı dilinden düşürmeyen, Osmanlı’ya öykünen AKP hükümeti, Osmanlı’nın halkların ensesinde pişirdiği bozanın tarifini iyi bildiğini yaptıklarıyla kanıtlıyor. Halkları boyunduruk altında tutmak için sürgünle, tehcirle, katliamlarla nüfus dağılımını değiştirme politikasını bir devlet politikası haline getiren Osmanlı’nın gittiği yoldan giderek Kürtleri ve Alevileri cezalandırmaya ve etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Bir yandan Kürt illerinde katliamlar devam ediyor, Kürtlerin evleri başlarına yıkılıyor, göçe zorlanıyor, kalanlar açlık, susuzluk ve ölüm korkusuyla cezalandırılıyor, cenazelerini gömecek yer bulamıyor ve sonunda yıkıntılardan kurtardıkları birkaç parça eşyayı sırtlayarak doğup büyüdükleri memleketlerini terk ediyorlar. Öte yandan Sünni Suriyeliler ve cihatçılar Alevi köylerine birer kama gibi yerleştirilerek Aleviler köylerini terk etmeye zorlanıyor.
Bir taşla çok kuş
Suriyelilerin sorunlarını çözme bahanesine sarılan AKP, gerçekte bir taşla birçok kuş vurmak istiyor. Köylüler konteyner kent yapılmadan önce itirazlarını bildirdiler, mahkemede haklarını aradılar, inşaat başladıktan sonra da direnişe başladılar. Devlet yetkilileri ise köylülerin tepkilerine cop, gaz ve gözaltılar eşliğinde, “devlet yatırım yaptı, geri dönüş yok” yanıtıyla karşılık verdiler. AKP hükümetinin bu “yatırım”ı boşuna yapmadığı açıktır. Bu mesele, tek boyutlu bir mesele değildir. Hükümet Suriyeli mültecileri bir yandan gerici Suriye politikasının bir manivelası olarak görüyor, bir yandan her an Alevilere karşı kışkırtabileceği bir gizli silah olarak değerlendiriyor, bir yandan da bölgedeki mera alanlarına ve kamulaştırılacak arazilere yapılacak organize sanayi bölgesinin ucuz işgücü ihtiyacını onlardan karşılamayı planlıyor! Anlaşılacağı üzere yatırım yalnızca mültecilerin yerleştirilmesi için yapılmıyor, onların sömürülmesi için de yapılıyor. İstediği gibi zapturapt altına alacağı mültecileri karın tokluğuna çalıştırmak sermayenin iştahını kabartıyor!
Konteyner kentin 500 metre karşısında bir organize sanayi bölgesi kurulması planlanıyor. Sanayi bölgesi inşa etmek üzere köylülerin tarlaları, arazileri istimlâk edildi. Bu arazilerin 3200 dönümü yok pahasına büyük sermayeye satıldı. Maraş Yaşam Platformu üyeleri konuya dair şunları söylüyorlar: “Ranta doymuyorlar. Olayı sadece demografik yapının bozulması ve bölgenin Alevilerden arındırılmak istenmesiyle değerlendirmek eksik kalır. Ova üzerinde daha büyük ve çıkara dayalı planlar var. Maraş Ticaret Odası temsilcileri bölgeyi ziyaret edip yöre halkına, ‘kampa karşı çıkmayın, bizlere, iş insanlarına destek olun’ diyerek hayata geçirilmesi düşünülen büyük projeyi ağızlarından kaçırdılar.”
Ortadoğu’da yürüyen emperyalist savaş, günden güne yaşadığımız topraklarda da etkisini daha fazla hissettiriyor. Hükümet ve sermaye sınıfı bu savaştan nemalanmanın ve daha da kışkırtmanın yollarına kafa yorarken, attıkları adımlarla bir taşla birden fazla kuş vurmaya çalışıyorlar. Emekçi kitlelerin suskunluğu da bu planların daha hızlı bir şekilde hayata geçirilmesini sağlıyor. Emekçiler, çalışma koşullarına ve haklarına yönelik saldırılara karşı mücadele etmedikçe, Kürt halkına karşı yürütülen haksız savaşa duyarsız kaldıkça, egemenler de gemi iyice azıya alıyor ve pervasızlaşıyorlar. Oysa Alevisiyle, Sünnisiyle tüm işçi ve emekçiler, hükümetin savaş politikalarının dönüp yine kendilerini vuracağının farkına varmalı, bu politikalara karşı birlik olup mücadele etmelidirler. İşçi sınıfının birliği ve halkların kardeşliği sağlanamadığı sürece, egemenler yeni yeni düşmanlıklar yaratarak ve eskilerini azdırarak, işçi ve emekçileri bölmeye, halkları birbirine düşürmeye devam edeceklerdir.
link: Aylin Dinç, Maraş’ta Mülteciler Üzerinden Oynanan Oyunlar, 26 Nisan 2016, https://marksist.net/node/5047
“Bir Kereden Bir Şey Olmaz” Diye Diye
Kinini ve Öfkeni Burjuvaziye Savur!