23 yaşında. 20’sinde anne olmuş. Diyeceksiniz ki “ne var ki, daha küçük yaşta anne olanlar var”. Ama mesele kaç yaşında olduğundan ziyade ne şekilde anne olduğu. Sara hastası arkadaşımız, bir gün bayıldığında öğrenmiştim. İş arkadaşları olarak müdahale edip ayılttıktan sonra öğrendik yaşadıklarını. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Aklına geçmişten bir şeyler geldi, kötü bir anısı olduğu o kadar belliydi ki, anlatması için ısrarla sordum, dayanamayıp anlatı. Tecavüze uğrayıp çocuğunu doğurmak zorunda kalan bir kadının hikâyesini dinledim.
“Tüyler ürpertici, bu nasıl bir acı, bu nasıl bir hal?” diye düşündüm. Bir kadının başına daha kötü ne gelebilir ki demeye kalmadan öğrendim ki evlendirmişler tecavüzcüsüyle; o da yetmemiş “çocuğu doğur” demişler. Tecavüzcü kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum görüldüğü için, aldıramamış çocuğu. Tecavüze uğrayıp çocuğunu aldırmak isteyen kadına bir de katil muamelesi yapan zihniyetin mağduru oluyor kadınlarımız. Psikolojisi dağılmış, hayatı başına yıkılmış bir kadından sağlıklı bir evlat yetiştirmesini bekliyorlar. “Kızlarına sahip çıksaydılar” diyen emniyet müdürleri, “ailesi sahip çıksaydı böyle olmazdı” diyen yöneticiler, “anası tecavüze uğruyorsa çocuk niye ölsün? Anası ölsün!” diyen belediye başkanları… Bu sözler iktidarın kadına bakış açısını gösteriyor. Tecavüz, taciz yüzünden kadınların kararan hayatları umurlarında bile değil.
Bu zihniyet yüzünden kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. 2016’nın ilk üç ayında 94 kadın kardeşimiz öldürüldü! Katlediliyoruz ama “medya olayları abartıyor, kadına yönelik şiddette algıda seçicilik yapılıyor” diyor kendisi de bir kadın olan “Aile Bakanı”mız. İşçi sınıfının kadınlarıyla hiçbir benzer yanı olmayan patronlar sınıfının hizmetkârı olan bir kadın. Diyeceksiniz ki istifa etmeli bu kadın ama neye yarar? Bu bakan gitti, yerine çocuklara tecavüz edildiğinde “bir kereden bir şey olmaz” diyen bir aile bakanı daha geldi. Yani bakan değişti ama zihniyet değişmedi. Bu da bir kadın. Çocuklardan önce kendine bağlı kurumları düşünen bu zihniyet, bize burjuvazinin siyasetinin nasıl kirli bir siyaset olduğunu bir kez daha gösteriyor.
İçinde yaşadığımız kapitalist sömürü sistemi, çirkin yüzünü her geçen gün daha fazla teşhir ediyor. Toplumun namus anlayışını patronlar sınıfı ve onların temsilcisi olan siyasetçiler belirliyor. Kaç çocuk doğuracağımıza, kürtaj olup olmayacağımıza onlar karar veriyor. Diğer taraftan kadına şiddet her geçen gün katmerlenerek artıyor. İşyerinde, sokakta, evde ölüyoruz, katlediliyoruz. Kapitalist sistemin hizmetkârları kustukları zehirle tecavüze, kadına yönelik şiddete, çocuk istismarına meşru bir zemin hazırlıyorlar. Bu gidişata dur demenin yolu başta kadınlar olmak üzere mücadele etmekten geçiyor. Her şeyin kâra dayalı olduğu kapitalist sistem biz işçi sınıfının kadınlarına zulümden, sömürüden başka bir şey veremez. Erkeği insanlıktan çıkaran, kadına düşman eden kapitalist sömürü sistemidir. İşçi sınıfının kadınlarının mücadele etmek için çok nedeni var!
link: Tuzla’dan bir kadın işçi, “Bir Kereden Bir Şey Olmaz” Diye Diye, 26 Nisan 2016, https://marksist.net/node/5045
“Büyük Felâket”in Failleri Bugün de İşbaşında
Maraş’ta Mülteciler Üzerinden Oynanan Oyunlar