Bugünlerde tırmandırılan savaş süreci bana 90’lı yıllarda geçen çocukluğumu ve yaşanan acıları hatırlatıyor. 1994’te Bingöl’ün bir köyünde yaşayan 6 yaşında bir çocuktum. O yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu OHAL bölgesiydi. Hava karardıktan sonra sokağa çıkma yasağı başlıyordu. Askerler sokakta hareketli bir şey gördüklerinde uyarmaksızın ateş açıyorlardı.
O dönemde bir akrabamızın çocuğunun sünnet düğünü vardı. Hava kararmış, insanlar evlerine dağılmaya başlamışlardı. Bir anda köy halkı olarak askerlerin açtığı ateşin ortasında kaldık. Mermiler ayaklarımızın önünden geçiyordu, yere çarptığında çıkan kıvılcımları görüyorduk. O günü hiç unutamıyorum, hâlâ köy halkının bağrışları kulağımdan gitmiyor. “Yere yatın, ışıkları söndürün” sesleri her taraftan yükseliyordu. Hepimiz korku ve panik içindeydik. O gün şans eseri ölen ya da yaralanan olmadı. Ama o gecenin acısı ertesi gün çıkacaktı. Köyün ortası mermi kovanları ve bilmediğimiz patlayıcı maddelerle doluydu. Benim yaşlarımdaki çocuklar ellerine aldıkları cisimlerin ne olduğunu bilmeden oynuyorlardı. Oyun oynayan 8 yaşındaki bir çocuğun elinde bilinmeyen cisim patladı ve çocuk elini kaybetti. O gün o çocuk ölmedi. Buna şans mı denir bilinmez ama hayatında o iz hep kalacaktı. Yalnız elini kaybeden çocuğun değil, hepimizin hayatında unutulmaz bir iz bıraktı o gün yaşananlar.
Savaşı başlatanların ve savaştan, acıdan, gözyaşından rant elde eden egemenlerin çocukları oyuncaklarla oynayarak büyürken, işte bizim çocukluğumuz silahların konuştuğu, bombaların patlatıldığı, köylerin yakılıp yıkıldığı bir süreçten geçti. Yukarıda yazdıklarım o döneme ait sadece küçük bir örnek. Bizim çocukluğumuz acımasızca olayların yaşandığı günlere tanıklık ederek geçti. Son haftalarda yaşananlar yeniden o acı, karanlık günlerin geri getirilmeye çalışıldığını gösteriyor. Ama bizler artık anaların gözyaşları dökmesini, evlatlarını egemenlerin saltanatları sürsün diye feda etmesini istemiyoruz. Devletin Kürt halkına yaşattığı bunca zulmün son bulmasını, Türk ve Kürt çocuklarının ölmemesini, çocukların artık barışın olduğu bir dünyada büyümesini istiyoruz. Türk ve Kürt halkının kardeşliğini istiyoruz. Bizler Kürt, Türk ayrımı yapmadan işçiler olarak birleşirsek, barış için sesimizi yükseltirsek bu kirli savaşa son verebiliriz!
link: Çayırova’dan bir petrokimya işçisi, 90’larda Çocuk Olmak, 5 Eylül 2015, https://marksist.net/node/4421
Savaş Değil Barış İstiyoruz!
Bu Devletin Emekçilere Yaptıkları