Hindistan’da aşırı sıcaklardan dolayı son haftalarda 2 binden fazla insan öldü. 50 dereceye kadar yükselen hava sıcaklığı ülkenin özellikle Telangana ve Andhra Pradeş eyaletlerinde can almaya devam ediyor. Ölenlerin neredeyse tamamını ise güneş çarpmasının neden olduğu kalp krizine maruz kalan 50 yaşın üzerindeki işçiler ve evsizler oluşturuyor! Her yıl Mart ve Haziran ayları arasında etkili olan aşırı sıcaklar, Haziran sonuna doğru başlayan muson yağmurlarıyla azalıyor. Hava sıcaklığı azalmasına azalıyor fakat binlerce işçi iş saatlerinin düşürülmesi gibi basit önlemlerin alınması sayesinde hayatta kalabilecekken, kapitalist kâr düzeninin kurbanı olup hayatını kaybediyor.
Güneş çarpması, ortam sıcaklığının insan vücudunun kaldıramayacağı 40 derecenin üzerine çıktığı havalarda ortaya çıkıyor. Aşırı su kaybına, damar genişlemesine bağlı kalp krizine, şeker ve tansiyona bağlı ölümler aşırı sıcaklarda kaçınılmaz oluyor. Böylesi sıcak havalarda, sağlık görevlilerinin sürekli uyardığı gibi, öğlen saatlerinde “güneşe maruz kalmamak”, “gölgede dinlenmek” ve en önemlisi de “çalışmamak” hayati riski atlatmak için yeterli olmaktadır. Fakat öğlen saatlerinde güneşe çıkmamak, dinlenmek, çalışmamak toplumun kaderine hükmeden sermayenin çıkarlarıyla uyuşabilir mi? Uyuşmadığını Hindistan’da yaşanan durum bir kez daha çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Nitekim sıcak çarpması sonucu ölen binlerce insanın neredeyse tamamı dışarıda inşaat, yol yapımı ve tarım gibi sektörlerde ve içeride ortam sıcaklığının yükseldiği fabrikalarda çalışan işçilerdir. İnsan soramadan edemiyor: Binlerce insanın ölümüne neden olan aşırı sıcaklar mı, yoksa aşırı kâr hırsı mıdır?
Devasa bir coğrafyaya ve nüfusa sahip olan Hindistan okyanusun kıyısında yer almakta, çok sayıda göl ve ırmak toprağı beslemektedir. Buna rağmen insanların sıcaktan kavruluyor oluşu, binlerce çare içinde çaresizlik üreten akıldışı kapitalist sistemin getirdiği bir felâkettir. Burjuvazinin öncelikli hedefi yüksek kârlar elde etmektir. Hava sıcaklığı 50 dereceleri bulmasına rağmen sanayi çarklarının hızla dönmesi, inşaatların hızla yükselmeye devam etmesi bundandır.
Hindistan’da artan hava sıcaklığı bir avuç zenginin deniz kenarlarında, yatlarda veya serin dağ yamaçlarında tatilini geçirmesine, hayattan binbir yolla zevk almasına engel olmamaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan sözde doğal afetlerde zenginlerin tırnağına dahi zarar gelmemektedir. Onlar sanki başka bir âlemde yaşıyor gibi, günlük hayatlarına kaldıkları yerden devam etmekte ya da felâket bölgelerinden hızla uzaklaşabilmektedirler. Onlar adına işlerini yürütenler de vardır, fabrikalarını yönetenler de. Sahip oldukları imkânlar tükenmez, işleri başkaları tarafından görülür. Onların bu denli korunaklı ve güvenlikli oluşu elbette alın terini gece gündüz sömürdükleri işçi kitlelerinin örgütsüz oluşundandır. Bu durum, aşırı soğuğa veya sıcağa aldırmadan “üretmeye devam edin” talimatını veren sermaye sınıfının işçi sınıfının hayatını teferruat olarak gördüğünün de göstergesidir.
Depremi, seli, kasırgayı, hortumu veya tsunamiyi insanlık için ağır bir yıkıma dönüştüren, kapitalist sistemin dünyada hüküm sürmesidir. Çarpık ve çürük kentleşmeye neden olan kapitalizmdir. Çevreyi acımazsızca tahrip eden kapitalizmdir. Güvenlik ve sağlık önlemlerini gereksiz maliyet olarak gören ve kamu fonlarını kendi çıkarları için yağmalayan yine kapitalist sömürü düzeninin efendilerinden başkası değildir. Doğanın ve insanlığın bugünü ve geleceğini zerrece umursamayan bu sömürü sistemi, kitlesel ölümlerin de tetikleyicisi ve baş sorumlusudur. Örneğin bilimsel araştırmalar küresel ısınmanın, ozon tabakasının delinmesinin risk sınırını aştığını, tehdit boyutlarına ulaştığını ortaya koymuşken, emperyalist-kapitalist devletler her yaptıkları toplantıda çıkarlarından hiçbir ödün vermeden, dünyanın sonunu hazırlayacak rekabete devam kararı almaktadırlar. Bu sahtekârların hiçbiri sera gazlarının salımını sınırlayacak adımları atmamaktadır.
Hindistan’da aşırı sıcakların neden olduğu ölümleri durdurmak da, daha fazla kazanmak için her şeyi yapan patronların kapitalist düzeninde mümkün değildir. Burjuvazinin “doğal felâket” dediği fakat kendi sömürü düzeninin yarattığı tüm felâketler ancak işçi ve emekçilerin birlikte kuracakları işçi iktidarı altında ve ardından gelecek sosyalist toplumda mümkün olabilir.
Aslında her dürüst insan, deprem bölgesinde konut yapımına, hele hele dayanıklılık seviyesi düşük konut inşasına karşı çıkar. Grizu ihtimali yüksek madende üretim yapılmasına karşı çıkar. Aynı insanlar aşırı yüksek sıcaklarda işçilerin çalışmaya mecbur bırakılmasına da derhal karşı çıkacaktır. Basit bir akıl yürütmeyle ulaşılabilecek bu sonuçlar patronlar tarafından her zaman göz ardı ediliyor. İşçilerin canının sermaye sınıfı için hiçbir kıymeti olmadığı her durumda ortaya çıkıyor.
İşçilerin yaşamı basit önlemlerle kurtarılabilirdi. Bu açık gerçeğe rağmen insanları Soma’da olduğu gibi ölüme gönderen sistem, Hindistan’da da aşırı sıcakta insanları çalıştırıp ölüme göndermektedir. Türkiye’de iş cinayetlerine, işçi ölümlerine son vermek, Hindistan’da insanların aşırı sıcaktan ölümüne son vermek, Suriye’de kurşunların hedefine maruz kalan yoksul kitlelerin ölümüne son vermek ancak kapitalist kâr düzenini yok etmekle mümkün olacaktır! İşçi sınıfının devrimci mücadelesi bu çözümü hayata geçirecek tek seçenektir.
link: Adil Aksu, Aşırı Sıcaklar mı, Kapitalizm mi Can Alıyor?, 16 Haziran 2015, https://marksist.net/node/4278
AKP’nin Emperyalist Politikaları ve Yalanları
Aşılması Gereken Bir Zirve: 15-16 Haziran Direnişi