Geçenlerde bir defter geçti elime. Bir kompozisyon defteri. İki üç sene önce neler düşünmüş olduğumun merakıyla okumaya başladım sayfaları. Birçoğu resimle, renklerle ilgiliydi yine. Bu sefer dikkatimi çeken mavi oldu: gökyüzü üzerine yazdıklarım. Gökyüzünden, sonsuz maviliğinden bahsedip eklemişim: “Sırf aşık olduğu için bu güzelliğe, hücrelere atılan, mavilik özlemiyle yanıp tutuşanlarla yazıştım. Onu anlatmak için, hâlâ ne kadar mavi, sonsuz ve bizi çağıran olduğu unutulmasın diye.” Onu kazanabilmek adına her savaşa girilmesi gerektiğini yazmışım. Hâlâ aynı düşüncelerdeyim.
Geçmiş dönemleri hatırlıyorum da ABD’nin Irak’ı işgali sırasında yükseltilmeye çalışılan bir anlayış vardı: SAVAşA HAYIR. Ne demekti bu? “Savaşa hayır, şiddete hayır, insanların birbirlerine saldırmalarına hayır, birbirlerinin canlarını yakmalarına hayır, kardeşçe yaşamaya evet” mi demekti? Peki bu mümkün mü? Kapitalistler ezmeden varolabilirler mi? İki kutba bölünmüş bir (proletarya-burjuva) dünya düzeninde proletaryanın da savaş ilan etmesi, amacına ulaşmak için kendi örgütlülüğünü inşa etmesi, kendi sınıfsal bakış açısına ve hedeflerine uygun bir söylem tutturması gerekirken, pasif bir “SAVAŞA HAYIR” söylemi neyi değiştirebilir?
Karşı sınıf tüm gücüyle donanmış, medyası-basınıyla bilinçleri bulandırma rolüne soyunmuş, ekonomik yıldırmalarla işçileri pasifize etmeye girişmiş, gerektiğinde silah doğrultmaktan, faşist yöntemler uygulamaktan geri durmamış, bizlerse küçük-burjuva söylemlerle fısıldamışız: SAVAŞA HAYIR. Tam da bu noktada proletaryanın savaşına EVET. Bizler “savaşa hayır” tarzında pasifist söylemler yerine, proletaryanın iktidarını, bu iktidarı ele almak için devrimci savaşa evet demeyi -ki devrim zaten bir iç savaştır- bilmeliyiz.
link: Kartal'dan bir öğrenci, Savaşa hayır ... mı?, 30 Ağustos 2005, https://marksist.net/node/416
Ölüm bile adil olamaz
Benzerliğe dikkat