Ermenek’te gerekli iş güvenliği önlemleri alınmadığı için göz göre göre 18 maden işçisi ocakta sulara gömüldü. Şu ana dek 10 işçinin cansız bedenine ulaşılırken, 8 madencinin ailelerinin acılı bekleyişleri sürüyor. İşçi katliamları Ermenek’le sınırlı kalmadı maalesef. Hemen ardından 17 tarım işçisi tıka basa dolduruldukları servis aracının trafik kazası yapması sonucu hayatını kaybetti. Hemen ertesi gün Bartın’da iki, Zonguldak’ta ise bir maden işçisi sermayenin kâr hırsının kurbanı oldu. Bir hafta içerisinde 40’a yakın işçinin katledilmesinin bir öfke patlamasına yol açmasını engellemek ve kendi kusurunu örtbas etmek için AKP hükümeti her vakada olduğu gibi yine bir algı operasyonu yürüttü. Cumhuriyetin 91. yıldönümü kutlamaları ve “Ak Saray” açılış törenleri kursaklarında kalsa da, hedef şaşırtmayı başardılar.
Soma’da 301 işçinin ölümünden sonra hükümet göz boyamaya çalışarak tepkileri dindirmeye çalışmıştı. Başta “fıtrat” edebiyatı yapılsa da, tepkilerin daha da büyüyeceğinden korkan AKP, “yasalara uymayan” maden şirketine dikkat çekerek işin içinden sıyrılmaya çalışmıştı. Hükümet yasal düzenlemelerle madencilerin çalışma koşullarının düzeltileceği sözünü vermişti. Bu “sözünü tutan” AKP hükümeti Eylül ayında bir torba yasa çıkardı. Fakat bu torba yasa fırsattan istifade alâkasız konularda yapılan anti-demokratik değişiklikler de cabası olmak üzere madencilerin sorunlarını çözmekten uzaktı. Torba yasayla madencilere güya birtakım yeni haklar tanındı. Madencilerin yeraltında çalışma saatleri azaltılmış, yıllık izinleri 4 gün arttırılmış, emeklilik yaşı düşürülmüş ve “linyit” ve “taşkömürü” çıkarılan işyerlerinde, yeraltında çalışan işçilere ödenecek ücret miktarı asgari ücretin iki katına çıkartılmıştı. (bkz. Burjuvazinin Torba Yasa Saldırısı Onaylandı, MT, Ekim 2014)
Ne var ki AKP’nin torbasının maden işçilerinin sorunlarını çözmek bakımından hiçbir işe yaramayacağı çok kısa sürede Ermenek’te ortaya çıktı. Cumhuriyet törenlerini iptal eden Erdoğan ve zevatı soluğu Ermenek’te almak zorunda kaldı. Gerek Erdoğan gerekse Davutoğlu bu sefer suçu doğrudan patronlara atmaya başladı. Erdoğan Ermenek ziyareti sonrasında yaptığı basın açıklamasında şöyle dedi:
“Özellikle ülkemizde madencilikle ilgili yapılan çalışmaların Soma olayından sonra çok daha farklı şekilde ele alınmasına yönelik bir dizi yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenlemeyle birlikte buralarda çalışan işçilerimize çok daha farklı imkânlar getirdik. Fakat bunu hazmeden veya hazmedemeyen işverenler var. İşverenlerin bunları hazmedemeyişi ne yazık ki bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi. Bütün bunlara karşı her olay sorumluluğumuzu, mükellefiyetimizi devlet olarak daha da arttırıyor. … Bildiğiniz gibi mesai saatini 8 saatten 6 saate indirirken burada bir ağır iş yükü olması hasebiyle böyle bir adımı attık. Ama gel gör ki burada edindiğimiz bazı bilgiler bizleri ciddi manada bu işin üzerine daha da farklı gidilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu olayın olduğu anda yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar, böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur. Bu 8 saatten, 6 saate inmesi bu tür işveren anlayışını farklı ele almamız gerektiğini ortaya koyuyor. Bu 6 saat kendisinin orada çalışma olayıdır. Siz kalkıp buradaki yemekle ilgili olayını bu 6 saate yedirmeye kalkarsanız bunun hesabını devletin sorması gerekir.”
Erdoğan, yapılan yasal düzenlemeyle aslında madencilerin sorunlarını çözdüklerini ama bu düzenlemeleri hazmedemeyen patronlar yüzünden bu elim hadisenin gerçekleştiğini söylüyor. Gerçekte, “haklar getirdik, patronlar hazmedemiyor” denen yasanın yürürlüğe giriş tarihi 2015 Ocağına ertelendi. Erdoğan’ın, Başbakan’ın ve bakanların yaptıkları tüm açıklamalar ikiyüzlülük bakımından takdire şayandır. Madem bazı sıkıntıların doğacağı belliydi, madenleri denetlemekle sorumlu ilgili devlet kurumları bu sıkıntıları engellemek için neden hiçbir şey yapmadılar? Mevcut yasaların yetersiz olduğu açık değil mi? Bu yasaları AKP hükümeti çıkarmadı mı? Yaşam odalarının zorunlu hale getirilmesi yasa teklifi AKP’li vekillerin oylarıyla reddedilmedi mi?
Erdoğan devletin en tepesindeki zat olarak bu açıklamalarıyla aslında devletin üzerine düşen görevi yerine getirmediğini itiraf etmiş oluyor. Burada da devlet burjuvazinin çıkarlarına göre hareket etmiştir. Erdoğan, “Biz mesai süresini 6 saate indirdik ama denetlemedik, kurallara uymayan patronlardan hesabını sormadık” demiş oluyor. Erdoğan haklı! İş cinayetlerinin tüm sorumlularından hesap sormak gerekiyor, burjuvaziden de onun aygıtı devletten de!
Maden şirketi ise yaptığı açıklamada, “Gerekli tüm tedbirler alınmış ve bu zamana kadar gerekli denetimlerin tamamı yapılmıştır. Ocak hukukun emrettiği şekilde işletilmiştir. Kazanın oluş nedeninin şu anda tespit edilmesi imkânsız olmakla birlikte, içeriden kurtulan kardeşlerimizin bize verdiği bilgiye göre doğal bir afetten bahsedilmektedir” dedi. Sonrasında teslim olan maden sahibinin avukatı da devleti suçladı. Enerji Bakanlığı’nın kendilerini su konusunda uyarmadığını, kendilerinin de 18 işçi gibi mağdur pozisyonunda olduklarını ve bir suçlu aranacaksa bunun üzerine düşeni yapmayan devlet olduğunu söyledi. İşletme müdürü ise çok pahalı olduğu için sondaj makinesi almadıklarını ve sondaj yapmadıklarını belirtti. Nasıl olsa canı sudan ucuz bolca işçi vardı! Özellikle AKP döneminde semiren burjuvalar dizginsiz bir hırsla sermayelerini büyütme peşinde koşuyorlar. Büyümek, büyümek, daha da büyümek. Bu uğurda her şeyin mubah olduğunu düşünen burjuvalar için, alınacak iş güvenliği önlemleri daha hızlı büyümelerinin önündeki bir engeldir.
Burjuvazinin doymak bilmez kâr hırsı
Eylül ayında çıkarılan torba yasanın bu işi yapmayı imkânsız kıldığını iddia ederek madenleri kapatan patronlar, ilgili yasa maddelerini iptal ettirebilmek için işçilere eylemler yaptırmışlardı. İşsizlikle ölüm arasında tercih yapmak zorunda kalan maden işçileri, madenlerin yeniden açılmasını talep ettiler. Hatta Şırnak’ta, madenlerin kapatılması yani işsiz kalmaları kendileri için ölümle eşdeğer olan işçiler, yönetmeliklere uygun olmayan madenlerin dahi kapatılmasına karşı çıkmışlardı. AKP, madenlerin iş güvenliği açısından tehlike arz etmeyecek şekilde çalışmasını sağlamak yerine, madenlerin kapatılmasını istemeyen işçileri bahane ediyor. Sorunlu madenleri kapatmak istiyorlarmış ama işçiler istemiyormuş! Madenleri kapatmak istiyorlarmış ama araya 50 kişi giriyormuş!
Sorun bu kadar basit değildir. Madenci katliamlarının ve diğer iş cinayetlerinin AKP’nin ekonomik hedefleriyle doğrudan alâkası vardır. 2023’te ekonomik sıralamada ilk on ülke arasına girmek isteyen “Yeni Türkiye” için işçilerin güvenliği ve sağlığı önemli değildir. Önemli olan, ekonominin bu hedeflere ulaşabilecek hızda büyümesidir. Elbette bu büyümeyi yavaşlatacak iş güvenliği önlemleri kâğıt üstünde kalacaktır. Büyümeyi azaltacak faktörlere tahammülü yok burjuvazinin. Büyüyen Türkiye için işçi sınıfı çok çalışmalı, aldığı ücrete şükretmeli, iş cinayetine kurban giderse de “kader” demeli. Aslında burjuvazi ve onun temsilcisi AKP “her şeyin bir bedeli var” diyor. Ama işçi sınıfı şu anda örgütsüz olduğu için bu bedeli neden işçilerin ödemesi gerektiğini sorgulayamıyor; ölen işçi kardeşlerinin hesabını soramıyor. İşçi sınıfının mücadelesiyle yontulmamış burjuvaların örgütsüz işçi sınıfını nasıl sömürdüğünü Mehmet Sinan şöyle anlatıyor:
“Bu ortamda burjuvalar ve özellikle de yontulmamış, sonradan görme burjuvalar daha da şirretleşmekte ve işçileri bir insan olarak değil, adeta işleyen bir makinenin dişlileri gibi görmektedirler. İşçileri çok daha uzun süreli iş saatleriyle (günde 16 saat gibi) ve en düşük işçilik maliyetleriyle nasıl çalıştırırım hesabı yapmaktadırlar. Bu da işyerlerinde işçiler açısından ilkel, sağlıksız, güvenliksiz ve iş güvencesi olmayan çalışma koşullarının yaygınlaşmasını, iş kazalarının, iş cinayetlerinin artmasını beraberinde getirmektedir. AKP hükümetinin bu konulardaki duyarsızlığı ve hatta kasıtlı göz yummaları nedeniyle, fabrikalardaki çalışma koşulları işçiler açısından neredeyse 19. yüzyıldaki vahşi kapitalizmin çalışma koşullarını anımsatır hale gelmiştir.” (Mehmet Sinan, Ulus-Devletten Emperyalistleşen Ulus-Devlete ve AKP /3, www.marksist.com)
AKP iş güvenliğini maliyet olarak görürken ve söz konusu işçiler olunca kuruşun hesabını yaparken, sıra kendi sınıfının çıkarlarına gelince muazzam harcamalar yapabiliyor. Erdoğan için bin odalı saray yapıyorlar ama işçiler için bir yaşam odasını dahi çok görüyorlar. Bu yaşam odaları madenlerde bulunsaydı, yitirdiğimiz çok sayıda maden işçisi bugün hayatta olacaktı. AKP’nin oylarıyla madenlerde bulunmasının zorunlu hale getirilmesi engellenen yaşam odalarının maliyeti 500 bin lira civarında. 500 bin lirayı işçiler için harcamaya kıyamayan AKP, Cumhurbaşkanlığı Sarayı için 1 milyar 370 milyon TL harcadı. Cumhurbaşkanına tahsis edilen uçağın maliyetini de hesaba kattığımızda 2 milyar liraya yakın bir tutarın harcandığını görüyoruz. Bu parayla 4000 yaşam odası yapılabilirdi. Sarayın aylık elektrik tüketimi ise 700 bin liraymış. Üstelik gösteriş için masraftan kaçınılmayan bu sarayın yapımında da işçiler için iş güvenliği önlemleri alınmadı. Bir mahalleyi aydınlatacak elektrik harcamasına sahip sarayın yapımı esnasında 28 yaşında bir inşaat işçisi çalışma alanında gece yeterli aydınlatma yapılmadığı için öldü.
Enerji üretimi ekonomik büyümenin en önemli ayaklarından birisidir. Doğa ve insan katli pahasına Türkiye burjuvazisi enerji üretimini arttırmaya çalışmaktadır. AKP döneminde nükleer santrallerin inşasına başlandı. Ancak henüz nükleer enerjiye sahip olmayan Türkiye, enerji açığını HES’lerle ve termik santrallerle çözmeye çalışıyor. AKP 2023 hedeflerine ulaşmak için de enerjide dışa bağımlılığı azaltmayı temel bir mesele olarak görüyor. ABD de dahil diğer ülkelerin enerji ihtiyacının yarısını kömürden sağladığını söyleyen Taner Yıldız’ın, “şimdi bütün eller kömürden yaksın, Türkiye’ye gelince kömür kirli olsun. Mahallenin delisi biz miyiz yav?” sözleri, “Türkiye’nin diğer ülkelerle rekabet edebilmesi için doğanın ve işçinin katli vaciptir” anlamına geliyor. Enerji üretiminde kömürün payını %25’ten %40’a çıkarmak isteyen hükümet, bu yolda iş güvenliği önlemlerini denetlemeyecek, ormanları, zeytinlikleri vs. talan ederek yeni maden ocakları açacak.
AKP, göstermelik adımlarla işçi ölümlerinin sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışıyor. Emekçi kitleleri kandırmak için çıkardığı yasaların işçi katliamlarına son vermesi mümkün değildir. Davutoğlu’nun açıkladığı yeni iş güvenliği önlemlerinin de gerçekte hiçbir yeniliği yoktur. Yeni diye anlatılan şeyler mevcut iş güvenliği yasasında zaten vardır. Burjuvazi bir şekilde iş güvenliği yasalarını uygulamamanın yolunu bulmaktadır. Türkiye burjuvazisi AKP’nin açtığı yoldan 2023 hedefine ulaşmak için önündeki engelleri kaldırmak istiyor. Örgütlü işçi sınıfı bu gidişata dur demedikçe daha çok işçi sermayenin kurbanı olacak.
link: Suphi Koray, “Yeni Türkiye” İçin Daha Çok İşçi Ölecek, 18 Kasım 2014, https://marksist.net/node/3713
Kanser Araştırmalarına Kapitalizm Engeli
Diplomalı İşsiz!