Hayatın güzelliklerini tüm yönleriyle birlikte yaşamak insanlar için ne büyük mutluluk olurdu değil mi? Ama içinde yaşadığımız kapitalist sistem işçi ve emekçilere hiç de gerektiği gibi mutlu bir hayat sunmuyor. Milyarlarca insan kapitalist sistemin yarattığı sorunlarla boğuşarak, acı ve kahır dolu bir hayat yaşıyor. Kapitalistlerin çıkarları uğruna milyonlarca insan savaşlarda ölüyor. Ekonomik kriz ve işsizlik muazzam bir çöküntü yaratıyor. Milyarlarca insan açlık ve sefalet içinde kıvranıyor. Bu yoksunluk ve yoksulluğun üzerinde ise devasa bir zenginlik ve ihtişam yükseliyor. Bir tarafta emeğiyle hayatı üreten ama hayatın bezdirici koşullarında yalnızlaşan mutsuz kitleler; diğer tarafta ise üretilen zenginliğin büyük bölümüne karşılıksız el koyan mutlu bir azınlık.
Burjuva ideologlar, mutluluğu, tıpkı başka meselelerde olduğu gibi, sistemden bağını kopararak bireysel bir mesele olarak ele alıyorlar. Bunun için de işçilere ve emekçilere ikiyüzlü öğütlerde bulunuyorlar. Sermayenin has gazetelerinden Sabah’ta yayınlanan “mutlu olmanın bilimsel açıdan kanıtlanmış on iki yolu” başlıklı haber bunun tipik örneklerinden biri. Bu yollardan bazıları şunlarmış:
“Tarafsız olun. Eğer kendi bakış açınızı savunmayı bırakırsanız, enerjinizin yüzde 99’unu tasarruf edersiniz ve çok daha mutlu olursunuz.” Tarafsızlık söylemi, burjuva siyasetin dışında başka bir siyasetin hâkim olmaması amacını gütmektedir. Toplumun sömüren ve sömürülen diye sınıflara bölündüğü ve bunların da uzlaşmaz çıkarlara sahip olduğu bir dünyada tarafsız olmak mümkün müdür? Meselâ çalışma koşullarımızı değiştirmek için mücadeleye girip işten atıldığımızda hakkımızı aramazsak “daha mutlu” mu olacağız? Ya da bu sorunu yaşayan başka işçilerin yürüttüğü mücadeleye destek olmaktansa “tarafsız” ol ki mutlu olabilesin mi deniliyor? Bize tarafsızlık zırvalarını tekrar edenlerin bu bezirgân saltanatından taraf oldukları aşikârdır. Bizlerin ise bilakis işçi sınıfının çıkarları temelinde taraf olmaya ve bu çıkarlar temelinde mücadele etmeye ihtiyacımız var.
“Her gün yaşadıklarınıza ve elinizdekilere şükredin” deniliyor. Yani, bir işte çalışıyorsak işsizleri görüp çalıştığımız için şükredelim! Ve ayrıca koşullarımız ne kadar kötü olursa olsun bu koşulları değiştirmek için mücadele yürütmeyelim ki patronlar da kârlarına kâr katsın! Patronlar sınıfı, iş cinayetlerinde ölen arkadaşlarımızı gördüğümüzde bunun hesabını sormamızı değil de hayatta kaldığımız için şükretmemiz gerektiğini salık veriyor. Peki, bize şükretmemiz gerektiğini söyleyen patronlar da şükrediyor mu? Elbette hayır! Patronların şükretmeye değil daha fazla şükreden işçiye ihtiyacı vardır. Hangi patronun elindekiyle yetindiğini gördük?
“En az altı saat uyuyun”, bir başka öğüt. Geçmiş işçi kuşaklarının çetin mücadeleleri sayesinde çalışma saati 8 saat ile sınırlandırılmıştı. Ama ne yazık ki bugün işçiler 12 ilâ 14 saat arasında çalışıyor. Bir de bu süreye yolda harcadığımız saatleri eklediğimizde işçilere uyumaktan başka bir alternatif kalmıyor. Kaldı ki bu kadar çalışan işçilerin bu kadar uyumasıyla dinlenebilmesi de mümkün değil! Kapitalizmin ürünü olan bu koşullara karşı mücadele yürüten işçiler buna şu şekilde çözüm üretmişlerdi: 8 saat iş! 8 saat uyku! 8 saat canımız ne isterse!
Bu maddeyi takip eden başlıkta ise “işyerinize yakın oturun” diye öğütlerde bulunuyorlar. Bunu söyleyenlerin ya bizimle dalga geçtiği ya da riyakârca bizi kandırmak istediği ortadadır. Bugün gerçek işsizlik oranı %20’nin üzerinde. Kaç işçi kendi ihtiyaçlarına uygun bir işi tercih etme şansına sahip? İşçiler nerede iş bulurlarsa orada çalışmak zorunda kalıyorlar. Yeter ki ulaşımı olsun.
“Sık sık gülümseyin. Sadece gülümseme hareketi bile, insanların kendilerini daha mutlu hissetmelerine sebep oluyor. Gülümsemek ve mutluymuş gibi davranmak, gerçekten üzgün olduğunuzda kendinizi daha iyi hissetmenize neden oluyor.” İyi de, bu topraklarda kendi kendine gülen insana deli derler! İşçi ve emekçiler gülmeyi bilmediği için gülmüyor değil, yaşamın zorluklarıyla boğuştukları için gülemiyorlar. İkiyüzlü burjuvazi bize “mutlu değilsin ama mutlu gibi davran! Gülemiyorsun ama gülüyormuş gibi yap!” diyerek kendimizi de etrafımızdaki insanları da kandırmamızı istiyor. Bizlerin sahte mutluluklara değil gerçek mutluklara ihtiyacımız var.
“Yeni yerler keşfedin. Yeni yerler ve kültürler dünyaya karşı farklı bir bakış açısı kazanmamızı sağlar.” Bugün milyonlarca işçi iki kuruş daha fazla kazanmak için katlandığı ölesiye çalışma koşulları nedeniyle neredeyse kendi evini yeniden keşfetmesi gereken bir noktaya gelmiş durumda. Milyonlarca işçi yatak odası ile işyeri arasında mekik dokuyarak ömrünü tüketiyor. Bıraktık yıllık izni, hafta tatili dahi yapamayan işçi hangi zaman diliminde “hayata farklı bakacak kültürleri keşfedecek”? Ayrıca vakit dahi olsa insanlar parasızlık yüzünden evden dahi çıkamıyorlar!
Kapitalist sistemin yarattığı sorunlardan kurtulmanın ve gerçekten mutlu olmanın yolu, işçi sınıfının örgütlü devrimci mücadelesinden geçmektedir. Burjuva ideologlar ise bu gerçeğin üzerini örtmeye ve “kapitalizm altında da mutlu yaşayabilirsiniz” diyerek bu sistemi aklamaya ve işçi sınıfını zehirlemeye çalışmaktadırlar. Oysaki kapitalizm altında gerçekten mutlu olmanın imkânı yoktur. Kapitalizm altında biraz olsun mutlu olmanın bile tek çaresi örgütlü mücadeledir. İnsanın insanı sömürmediği, sınıfların ortadan kaldırıldığı, dolayısıyla kapitalist sistemin yarattığı her türlü eşitsizliğin, baskı ve kötülüklerin ortadan kaldırıldığı bir dünyayı yarattığımızda, işte o zaman hiçbir kaygı duymadan ve çıkar gözetmeden insani paylaşımlar üreterek mutlu olacağız.
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: Kartal’dan MT okuru bir işçi, Mutluluk Bugünün Tüketilmesinde Değil, Yarının Yaratılmasında Saklı, 10 Kasım 2014, https://marksist.net/node/3649
Ekim Devrimi Neden Önemli?
Kapitalist Ekonominin Tepesindeki Karanlık Bulutlar