Sağcı Aznar hükümetinin işsizlik yardımına el uzatması İspanyol işçi sınıfını ayağa kaldırdı. Çıkarılmak istenen yeni yasaya göre, işsiz kalan işçi kendisine önerilen üç işten birini seçmezse işsizlik yardımından yararlanamıyor; işten atılan işçi, açtığı mahkeme sonuçlanana kadar yardım alamıyor; ve tarım işçilerinin aldıkları yardım azaltılıyor. 10 Haziranda Endülüs bölgesinde yaklaşık 300 bin işçi bu yasayı protesto eden bir gösteri düzenlemişti. 20 Haziranda ise bu kez bir günlük genel grev tüm İspanya’yı sarstı. Sendikaların verdiği rakama göre greve 15 milyon işçi katıldı ve katılım oranı % 85’ti. Hastanelerin, okulların, sanayinin, ulaşım sektörünün çok büyük bir kısmı 24 saat durdu. Gazete dağıtımı yapılmadı, televizyon yayınları sadece haberlerden ve film gösteriminden ibaret kaldı.
Ülke çapındaki gösterilere 4 milyon kişi katıldı. Katılım bazı illerde şöyleydi: Madrid’de 500 bin, Barselona’da 400 bin, Vigo’da 150 bin, Valencia’da 120 bin, Zaragoza’da 100 bin, Sevilla’da 100 bin, Granada’da 50 bin, Malaga’da 20 bin.
Sözde “demokratik” olan Avrupa’da, tümüyle yasal sınırlar dahilinde yapılan bu eylemlerde, polisin vahşi saldırıları sonucu yaklaşık 100 sendikacı ve işçi tutuklandı. Sendika merkezleri abluka altına alındı. Medya, burjuvazinin tehdit altında olduğu her durum ve yerde olduğu gibi İspanya’da da, “tarafsızlık” maskesini çıkarıp tümüyle işçi sınıfı düşmanı bir tutum takındı. Öte yandan hükümet, ulaşım alanında hizmetin belirli bir asgari düzeyde sürdürülmesini zorunlu kılan “asgari hizmetler” yasasını devreye sokmaya çalıştı. Bu da gösteriyor ki, burjuva devlet İspanya gibi “uygar ve demokratik” bir ülkede de genel grevleri sabote etmek ve etkinliğini kırmak için benzer yasal mekanizmalara sahiptir. Ancak buna rağmen işçiler bu engellemelere aldırmadılar ve grevin yapıldığı gün İspanya’da ulaşım felç oldu. Yine hükümetin ve medyanın grevi baltalama ve sonrasında da katılımı düşük gösterme doğrultusundaki çabaları tümüyle boşa çıkarıldı.
Genel grevin gerçekleştirildiği hafta, İspanya’nın Sevilla kentinde aynı zamanda Avrupa Birliği zirvesi de yapılıyordu. İspanya’daki grevden bağımsız olarak havayolları çalışanları Avrupa’da (Fransa, Almanya, Portekiz, Yunanistan, Macaristan) 19 Haziranda greve gitmişti. Bir de İspanya’daki grev söz konusu olunca, zirveye katılanlar oldukça zor anlar yaşadılar. Grevin felç ettiği ülkede, Sevilla’daki zirveye katılmak üzere yola çıkan Avrupalı liderlerden bazıları zirveye grevden sonra gelmeyi tercih ederken, bazıları da askeri havaalanlarını kullandılar.
İşsizliğin zaten oldukça yüksek olduğu İspanya’da, yeni yasa bütün işçi sınıfını tehdit ediyor ve bu arada geçici tarım işçileri de yasadan en çok etkilenenler arasında yer alıyor. Çok küçük bir toprağa sahip olan bir işçi, işsiz kaldığında işsizlik yardımı alamıyor. Ve özellikle Sevilla’nın da dahil olduğu Endülüs gibi güney bölgelerinde bu durumda olup geçimini mevsimlik tarım işçiliğiyle sağlayan on binlerce aile bulunuyor. Tarımsal yardımların kesilmesi milyonlarca insanı işsiz bırakmış durumda. Her yıl 150 bin tarım işçisi zeytin toplamak için İspanya’nın çeşitli bölgelerine gidiyor.
Sevilla, tarım işçiliğinin çok yaygın olduğu ve yasada yapılmak istenen son değişiklikten en çok etkilenen bölgelerden biri. Grev sırasında kentte bir yandan AB zirvesi yapılırken bir yandan da 100 bin kişilik bir işçi gösterisi gerçekleştirildi. Genel grevden iki gün sonra, 22 Haziranda, bu kez AB zirvesini protesto etmek üzere, yine Sevilla’da kapitalizm ve savaş karşıtı 200 bin kişilik bir gösteri düzenlendi. Gösteriye çeşitli sosyalist partiler ve sendikalar da katıldı.
Avrupa’da ve tüm dünyada giderek yükselen kitlesel grev ve gösteri dalgası, işçi sınıfının öldüğünü söyleyenlere sınıfın verdiği en güzel yanıttır. Burjuvazinin, sendika bürokrasisini mümkün olduğunca denetim altında tutarak, grevin hiç değilse sokaklara taşmadan tamamlanması yönündeki tüm çabalarını işçiler boşa çıkarmıştır. Sendika bürokratlarının tüm yasak savmacı tutumlarına karşın, milyonlarca işçi iş bırakmış ve sokaklara dökülmüştür. Bu yanıt yalnızca burjuvaziye değil, işçi sınıfından umudunu kesip “yeni toplumsal dinamikler” arayanlara da tokat gibi inmektedir.
Kapitalizmin içine girdiği krizin faturasını işçi sınıfına çıkarma uğraşları, işten atılmalarda, işsizlik yardımlarının kesintiye uğratılmasında, ücretlerin sefalet düzeyine düşürülmesinde ve her türlü sosyal hakkın gaspedilmesinde somutlanmaktadır. Sınıfın yaşamını tehdit eden bu saldırılar, tek tek ülkelerle sınırlı olmayıp bütün dünya işçi sınıfının karşı karşıya olduğu saldırılardır. Kapitalizmin bütün bu uluslararası saldırılarına dur demenin yoluysa işçi sınıfının enternasyonal ölçekte siyasal örgütlülüğünden geçmektedir. Bugün yaşanmakta olan tüm gelişmeler, Avrupa işçi sınıfının ayağa kalktığını, uzun süren bir durgunluk döneminin artık sona ermekte olduğunu ve devin uyandığını gösteriyor. Komünistlerin görevi, bu devi gerekli her türlü araçla donatarak, burjuvaziye dünya ölçeğinde ölümcül darbeyi indirmeye hazırlanmaktır.
link: Marksist Tutum, İspanya Genel Grevle Sarsıldı, 29 Haziran 2002, https://marksist.net/node/353
Diyalektik Materyalizm
Kadın ve Kapitalizm