1912 sonbaharında Batı Virginia Eksdale’e gittim. Kömür diyarının bu kısmında bir süredir grev yaşanıyordu. Grevin üzerine bıkkın bir uyuşukluk çökmüştü, grevcileri ve halkı canlandırmak için bir şeyler yapmaya karar verdim.
Altı güvenilir Amerikalı erkeği çağırdım, onlara her iki tarafında madencilerin kamplarının yer aldığı dereler boyunca yukarı ilerlemelerini ve tüm işçilere, Salı günü öğleden sonra 1’de, Charleston’da, onlara ihtiyacım olduğunu iletmelerini söyledim; yanlarında kesinlikle herhangi bir silah ya da sopa olmamalıydı.
Salı öğleden sonra, Charleston’da, önceden kararlaştırdığımız bir yerde çocuklarla buluştum. Kamplardakilerin tamamı gelmişti. Onlara beni izlemelerini söyledim ve üzerinde “Roma yanarken Neron keman çalıyordu” yazan bir pankartla, Charleston caddeleri boyunca beni izlediler. “Neron”, eyalet yıkılırken para babalarıyla keman çalan vâliydi. Diğer bir pankart, aşırı zalimliğinden dolayı, işçilerin özellikle nefret ettiği bir hayduda sesleniyordu: “Eğer G… saat 6’ya kadar şehri terk etmezse bir telgraf direğine asılacaktır.”
Asılmamasının sebebi şehri 6’dan önce terk etmesiydi.
Hükümet konağının bahçesinde toplandık. Vâlinin ofisine gittim ve onu kibarca dışarıya davet ettim, Virginia’nın önde gelen birçok ailesi orada bir açık hava partisi yapmaktaydı ve vâlinin kendilerine hitap etmesini istemişlerdi. Dışarıya gelmek istediğini, fakat çekindiğini hissettim.
“Ana” dedi, “seninle gelemem, ancak zannettiğin kadar kötü biri değilim.”
“Gel” dedim, frakının kuyruğundan çekerek. Kafasını salladı. Korkudan ödü kopmuş bir çocuk gibi görünüyordu ve onun için üzüldüm; hissettiği gibi davranmak yürekliliğinden yoksun; üstün bir akıl ve kaya gibi bir karakter gerektiren bir makamı dolduramayan silik, iyi bir adam.
Vâliden, ölüm saçan Baldwin Felts muhafız ve haydutlarının icabına bakmasını isteyen, önceden hazırladığımız bir bildiriyi, hükümet konağının merdivenlerinden okudum. Ondan, Amerika’yı ve Amerikan geleneklerini Batı Virginia’da yeniden tesis etmesini talep ettik. Bildiriyi hükümet konağına götürecek ve saygılı bir biçimde Vâlinin masasına bırakacak bir heyet oluşturdum. Sonra kalabalığa seslendim ve sonunda şöyle dedim: “Şimdi evinize gidin. Barlardan uzak durun. Paranızı biriktirin. Ona ihtiyacınız olacak.”
“Niçin ihtiyacımız olacak, Ana?” dedi bazıları bağırarak.
“Silahlar için” dedim. “Evinize gidin ve ölümsüz Washington’ın göçmen yerleşimcilere söylediklerini okuyun. O, tınmayanlara ve kulak asmayanlara karşı özgürlük mücadelesi verenlere ‘silah alın’ diyordu.”
Mitingten sakince ayrıldılar ve Charleston’ın teçhizatçı dükkânlarındaki bütün silahları satın aldılar. Kulübelerinin duvarlarından eski metal kilitleri söktüler. New England Gönüllüleri gibi, devrimin askerlerinin sertliğiyle derelerden yukarıya doğru evlerine kadar yürüdüler.
Ertesi sabah alarm zilleri çalıyordu. Birleşik Devletler senatosu, başkentten sadece 350 mil uzakta yaşanmakta olan bir iç savaşa dikkat çekiyordu. Ulusal hükümetin uykulu gözleri, Batı Virginia’ya çevrildi. Kömür endüstrisinin yüreğini kemiren bu karışıklığı incelemek üzere hemen bir senato soruşturması emri verildi. Halk, bir kez daha, sonu gelmez mücadeleleri içindeki maden işçilerinin bastırılmış çığlığını işitme şansı bulmuştu.
link: Mary Harris Jones, Bölüm 19 - Muhafızlar ve Haydutlar, 10 Aralık 2012, https://marksist.net/node/3149