Dünya Ekonomik Forumunun “Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrasya - Dönüşüm İçindeki Bölgeleri Birleştirme” konulu toplantısı 4-6 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da yapıldı. Dünya Ekonomik Forumunun çalışmaları her sene başlarında Davos’ta yapılan zirve ile biliniyor daha çok. Davos’ta uluslararası sermayenin sözcüleri dünyanın ekonomik ve politik durumu hakkında değerlendirmeler yaparlar ve bu doğrultuda kararlar alınır. Ancak forumun çalışmaları sadece Davos Zirvesi ile sınırlı değil. Sermayenin çıkarları doğrultusunda farklı bölgelerde bölgesel toplantılar da yapılıyor. Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrasya olmak üzere geniş bir coğrafyayı kapsayan İstanbul toplantısı da bunlardan bir tanesiydi.
Toplantının başlığı, katılımcıları ve yapıldığı yer, içerik ve amaç hakkında yeterli ipucunu veriyor bize. 70 farklı ülkeden kayıt yaptıran 1100 kişi arasında çok sayıda devlet adamı, uluslararası tekellerin yöneticileri ve gazeteciler yer aldı. Ekonomik bir zirve olarak adlandırılsa da, ekonomi siyasetten bağımsız bir konu olmadığı için, forumun toplantılarında siyasi konjonktüre dair değerlendirmeler yapılıyor. İstanbul toplantısı Avrasya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kapsadığı için, bu bölgelerde yaşanan ekonomik ve siyasi olaylar oturumlarda etraflıca ele alındı.
Toplantının açılış konuşmasını Erdoğan yaptı. Erdoğan konuşmasında toplantılarda konuşulacak olan konu başlıkları hakkında AKP hükümetinin genel perspektifini ortaya koydu. Ekonomik kriz, Filistin, İran ve Suriye gibi Ortadoğu coğrafyasının temel konularına dair AKP’nin bakış açısını özetledi. Türkiye ekonomisinin gidişatını öven, bölgesel meselelerde yaptıkları müdahalelerin haklılığını iddia eden Erdoğan emperyalist güçlere siyasi mesaj vermiş oldu. Özetle Türkiye’nin bölgenin gelişen, büyüyen gücü olduğuna dikkat çeken Erdoğan, Türkiye’nin bölgede söz hakkı olduğu ve gerektiğinde müdahale edecek gücü olduğu mesajını ilgili yerlere iletmiş oldu.
2011’de Türkiye’nin Çin’den sonra en çok büyüyen ülke olduğunu söyleyen Erdoğan, Türkiye’nin Çin’i yakalaması için çıkarılan teşvik paketlerinden ve ülkenin bir bölümünü Çin’e dönüştürmeyi amaçladıklarından bahsetmedi. Ekonominin bu kadar büyümesinde işçilerin alınterinin, canının ve kanının olduğunu da söylemedi. Her gün üç işçinin iş kazalarında burjuvazinin kâr hırsının kurbanı olduğunu da söylemedi elbette. Kişi başı gelirin üç kat büyüyerek 10 bin 444 dolara ulaştığını belirten Başbakan, bu ülkede milyonlarca işçinin ayda 701 lira ile “geçinmeye” çalıştığından da bahsetmedi.
2009 Davos Zirvesi’nde Filistin meselesinde “one minute” çıkışı yapan Erdoğan, İstanbul’da da Filistin meselesini atlamadı ve riyakârlıkta ısrarcı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Filistin’i kastederek dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde insanlar tutsak ediliyor diyen Erdoğan’ı dinleyenler; sendikacıların, belediye başkanlarının ve akademisyenlerin saçma sapan gerekçelerle tutuklandığı KCK operasyonlarının başka ülkede olduğunu düşünmüş olabilirler!
Hükümet adına foruma katılanlardan birisi de Enerji Bakanı Taner Yıldız’dı. Yıldız, Fukuşima felâketinden sonra 63 nükleer santral inşaatının olduğunu ve risklerine rağmen nükleer santrallerin “fırsat”larının da olduğunu öne sürerek, ne kadar çevre yanlısı ve ne kadar kâr yanlısı olduğunu da bir kez daha ortaya koymuş oldu. Bu doğrultuda 23 nükleer üniteye ihtiyaç duyduklarını ifade eden bakan, 2023 yılına kadar üç bölgede nükleer santral kuracaklarını açıkladı. Gözü dönmüş sermayeye, nükleer enerjinin taşıdığı tehlikelerin ne tür felâketlere yol açabileceğini kanıtlamaya Fukuşima felâketi de yetmemiştir.
Genç nüfusta işsizlik
Toplantıda öne çıkan konulardan biri de genç nüfustaki işsizlik oranıydı. Gençlerin işsizliği sistem için ciddi bir tehdit unsuru oluşturduğundan, sermayenin benzer toplantılarında bu konu mutlaka gündeme gelir. Genç nüfustaki işsizlik sorununu çözmek veya bunun doğuracağı riskleri bertaraf etmek için hangi önlemlerin alınması gerektiği üzerine yoğun tartışmalar yürütülür. Siyasetçiler ve patronlar türlü türlü çözüm önerileri sunarlar. İşsizliği ortadan kaldırmak kapitalizm açısından mümkün olmadığı ve bunu egemenler de bildiği için, tartışmalar genç nüfustaki işsizlik oranını tehlike seviyesinin altına çekme ve riskleri azaltma üzerinden yürür. Yoksa milyonlarca gencin işsiz olması, hayattan bir beklentilerinin olmaması burjuvazinin umurunda değildir. Onların korktuğu şey, bu işsizlik ve beraberindeki umutsuzluğun kapitalizme karşı harekete geçmesidir.
İstanbul toplantılarında da dert buydu. Özellikle sistem krizinin bir türlü aşılamadığı ve dünyanın farklı yerlerinde emekçilerin istim üstünde olduğu bir dönemde bu konu, sermaye sahipleri açısından daha da can yakıcı bir problem haline geliyor. Toplantıda verilen rakamlara göre dünya çapında 75 milyon gencin iş bulamadığı ve önümüzdeki on yılda bu sorunun çözülebilmesi için 600 milyon işe ihtiyaç olduğu vurgulandı. Hele ki, Avrasya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde bu sorun daha da önemli bir hale geliyor. Arap coğrafyasındaki halk ayaklanmalarında gençler aktif olarak yer aldılar. Emperyalist güçler bu coğrafyada gelişen isyanları kırmızı çizgilerine zarar vermeyecek sınırlarda tutmaya çalıştılar ve bu durumdan emperyal çıkarları doğrultusunda yararlandılar. Ancak ne Mısır’da, ne Tunus’ta ne de başka bir ülkede emekçi kitlelerin sorunları çözülmüş durumda. Diktatörler devrildi ama işsizlik, yoksulluk, eşitsizlik devam diyor; çünkü kapitalizm devam ediyor. Bu yüzden diktatörlerin devrilmesini yeterli görmeyenler eylemlerine devam ediyorlar, yeri geldiğinde orduyla çatışmaya girmekten çekinmiyorlar. Elbette, bu eylemlerde gençler başı çekiyorlar. İsyanların geldiği noktada durmaması ve düzenin sınırlarını zorlaması hem bölgesel hem küresel güçlerin duyduğu endişelerin başında geliyor. Toplantıda verilen rakamlara göre “Arap baharından” sonra Kuzey Afrika’da genç nüfus arasındaki işsizlik oranı %27,9, Ortadoğu’da ise %26,5. Gençlerin işsizliğinin Arap dünyasındaki en acil sorunlardan biri olduğunun ve buna çözüm bulunması gerektiğinin altını önemle çizen sermaye güçleri, korkularını da açığa vurmuş oldular. Daha önce söylediklerimiz bugün de geçerliliğini koruyor:
“15-24 yaş arası genç nüfustaki işsizlik oranları, 25 yaş üstü nüfustaki işsizlik oranlarının bir hayli üzerine çıkmış bulunuyor. Bu yükseliş, kapitalizmin sözcülerini küresel düzeyde konuyu ele almaya ve tartışmaya itiyor. Zira ileri kapitalist ülkeler dâhil tüm dünyada işsizliğin hızla yükselmesi ve genç işsiz nüfusun artması, sistemin sahiplerini ve sözcülerini kaygıya ve korkuya itiyor. Kaygılılar, zira işsizliğe ve yoksulluğa ittikleri kitlelerin kapitalizme karşı devrimci ayaklanmasından korkuyorlar. “Sosyal patlama” olarak kavramlaştırdıkları ve böylece yumuşatmaya çalıştıkları şey, gerçekte devrim korkusudur. (Utku Kızılok, Genç Nüfusta İşsizlik Artıyor, Burjuvazi Korkuyor, MT, Haziran 2010)
“Arap Baharı”
Arap coğrafyasında yaşanan halk ayaklanmaları toplantıda kendisine genişçe yer buldu. Ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan yapılan değerlendirmelerde temel yaklaşım, yeni siyasal ortamın barındırdığı riskleri ortadan kaldırmak ve mevcut durumdan nasıl istifade edilebilir şeklindeydi. Bir yandan satır aralarında “facebook devrimi” şeklinde ifadelerle devrim fikrinin içeriği boşaltılmaya çalışılırken, diğer taraftan da kitleleri düzenin sınırları içinde tutmanın yolları üzerinde tartışmalar yapıldı. Arap dünyasındaki ekonomik ve siyasi ortamın istikrarsız bir tablo çizmesi katılımcıların en büyük endişelerinden birisini oluşturuyor. Burjuvazinin demokrasiye geçiş bakımından model ülke olarak kabul ettiği Tunus’ta bile, ekonomik sorunlara çözüm olabilecek politikalar hayata geçirilebilmiş değil. İşsizlik ve yoksulluk Bin Ali döneminden farklı değil. Mısır’da durum daha da karışık. Askeri Konsey olağan bir burjuva demokrasisinin bile hayata geçirilmesine engel oluyor. Arap ülkelerinde yaşananlar bizler açısından bilinen bir gerçeğin kitleler tarafından anlaşılmasına vesile oluyor. İşçilerin sorunlarının çözülmesi için diktatörlerin gitmesi yeterli değil; işsizliğin, yoksulluğun, eşitsizliğin yok edilmesi ve özgürlüğün gelmesi için kapitalist sistemi yıkmak gerekiyor.
Suriye sorunu özel olarak ele alınan konulardan birisiydi. Açık toplantılarda ve basına yapılan açıklamalarda ortak bir çözümün bulunması gerektiği ifade edildi. Özellikle Arap ülkeleri uluslararası güçlerin ortak bir dil ve akılla hareket ederek Suriye sorununa çözüm bulmasını talep ettiler. Bu bağlamda BM’ye görev düştüğü açıkça ifade edildi ve üstü kapalı da olsa Rusya eleştirildi. Kapalı kapılar ardında tarafların neler konuştuğunu bilmiyoruz. Görünen o ki, Suriye’ye müdahale için gerekli koşulların hazırlanmasına yönelik çabalar sürüyor. Türkiye’nin Suriye’ye müdahale konusunda öncülük yapmaya oldukça niyetli olduğunu Başbakanın konuşmasından anlıyoruz: “Derdimiz Suriye’nin içişlerine karışmak değil, kapsamlı yangına karşı kamuoyunun dikkatlerini buraya çekiyoruz. Türkiye’de şu anda 24 bin kişi mülteci olarak yaşıyor. Dünya küreselleşirken, vicdan da küreselleşmelidir.”
Avro krizi
Toplantıda Avrupa’nın ekonomik sorunlarına dair bir rapor yayınlandı. Bu raporda Avrupa’nın Asya’daki rakipleriyle rekabet edebilmesi için çözüm önerileri ve Avrupa ülkelerinin ekonomik durumu hakkında değerlendirmeler yer alıyordu. Avrupa’dan siyasetçiler ve sermaye yöneticileri forumda bu konular üzerine istişarede bulundular. Avrupa’nın krizden çıkmak için aldığı önlemlerin (kemer sıkma politikaları) ciddi bir tepkiyle karşılandığı ve kötü gidişatın böylece daha içinden çıkılmaz bir hale geldiği Avrupa burjuvazisinin de saklayamadığı bir gerçek. Toplantıda bizatihi düzenin sözcüleri İspanya ve Yunanistan’dan sonra diğer Avrupa ülkelerinin de resesyona girmesiyle politik durumun daha kötü bir hale geleceğini dillendirdiler. Avrupa ülkelerinde yapılan seçimlerde halkın sola kayması buna işaret ediyor. Hülasa, AB ve avronun geleceği hiç parlak gözükmüyor. Ama Avrupalı kapitalistler yine de umutlarını kesmiş değiller, tüm olumsuz verilere rağmen Avrupa’nın bu krizden daha güçlü ve daha birlik halinde çıkacağına inanıyorlar. Bunu tarih, yani sınıf mücadelesi gösterecek.
Dünya Ekonomik Forumunun İstanbul toplantısı gösteriyor ki, sermaye büyük bir endişe içerisindedir. Uluslararası sermayenin sözcülerinin, Ortadoğu, Avrasya ve Kuzey Afrika bağlamında dile getirdikleri endişeler, bir bütün olarak kapitalist sistemin krizini de ortaya koyuyor. İşsizlik ve eşitsizliğe bu kadar vurgu yapılması, ama krizin bir türlü atlatılamaması kapitalizmin çıkışsızlığının da bir ifadesidir aynı zamanda. Sermaye endişe duymakta haklıdır. Bu endişelerin gerçekleşmesi ve kapitalist sistemin yarattığı bütün pisliklerin temizlenmesi, sınıf devrimcilerinin, işçilerin öfkelerini doğru temellerde örgütlemesiyle mümkün olacaktır.
link: Suphi Koray, Dünya Ekonomik Forumu İstanbul’daydı, Temmuz 2012, https://marksist.net/node/3049
Kürtajı Yasaklamak Cinayettir
Kürt Sorununda Açmaz Sürüyor