Kapitalist sistemde tek amaç vardır, o da daha fazla kâr elde etmektir. İşçi sınıfının ürettiği artı-değere el koyan kapitalistler, bunu ancak üretilen ürünler satıldığında kâr biçiminde realize edebildiklerinden tüketimi alabildiğine körüklemek zorundadırlar. Gözünü kâr hırsı bürümüş kapitalistler tüketimi körüklemek için her yönteme başvurmakta, bu konudaki yaratıcılıklarında sınır tanımamaktadırlar. Gelişen teknolojiyle birlikte tüketim eğilimini genişletecek araçların sayısı da artmıştır. Başta TV ve internet olmak üzere çok çeşitli araçlarla toplumda tüketim çılgınlığı yaratılmakta ve bu sayede büyük kârlar elde edilmektedir. Kapitalistler mallarını pazarlamak için devasa bir reklâm ağı yaratmışlardır. Sadece TV ve internetteki reklâmlarda değil, caddelere asılan afişlerde, billboardlarda da sürekli “tüketin” mesajı verilmektedir.
“Tüketin ve mutlu olun” mesajı verdikleri önemli bir hedef kitleyi ise çocuklar oluşturmaktadır. Çünkü çocukları etkilemek ve tüketmelerini sağlamak hem kolaydır, hem de reklâmdan etkilenen çocuk aile üzerinde basınç oluşturabilmektedir. İşte “daha fazla nasıl satarım”ı düşünen kapitalistler şeytanın dahi aklına gelmeyecek noktaların farkındadırlar. Özellikle son dönemde devasa alışveriş merkezlerinin açılması, birçok ürünün bu mağazalarda bir arada oluşu tüketimi daha kolaylaştırmış, geriye AVM’leri dolduracak kalabalıkları örgütlemek kalmıştır. Daha fazla tüketimi körüklemekte TV, internet ve diğer reklâm araçları yetmemekte, reklâmlar artık okul kitaplarına dahi taşınmaktadır. Örneğin Amerika’da Pizza X’in okuma programında, bir ayda öngörülen kitapları okuyan çocuklara Pizza X’te bedava pizza kuponu vermek gibi reklâm mesajları verilirken, Türkiye’de de reklâmlar ders kitaplarına girmiş durumdadır. 3. sınıf Türkçe kitabındaki bir okuma parçasında yer alan satırlar durumu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Her tarafı reklâm kokan okuma parçasında bakın ne anlatılıyor: “Ekin, özellikle her şeyin bulunabildiği büyük marketlerden alışveriş yapmayı seviyor. Binlerce ürün, tekerlekli arabalar, elbette bisküviler, şekerler Ekin’i çok heyecanlandırıyor. Adeta paten yaparcasına marketin rafları arasında oradan oraya gidip geliyor. Hatta geçen yıl gittiği Disneyland’deki kadar eğlenebiliyor. O yüzden evde malzemelerin bittiği günü iple çekiyor. Genelde markete hafta sonları babası ve annesiyle gidiyorlar. Elbette bu arada Ekin kendi listesini de çıkarıyor. Ailesi «Haydi! » dediğinde, Ekin de hızla hazırlanıyor. Listesinde genellikle kırtasiye malzemeleri ve bazı yiyecekler oluyor. Bu marketler, gerçekten de çok fazla malı aynı anda bulundurabiliyorlar. Tek yere gidip birçok şeyi alabilmek, satın alabilmek daha ekonomik. Hem de daha az yorucu. Kısacası dışarıda olduğu gibi kasaptan manava, bakkaldan kırtasiyeye gitmek zorunda kalmıyor.” (akt. Pınar Öğünç, Radikal, 6 Nisan 2012)
Bu satırları okuyan çocukların her şeyi bir arada bulabilecekleri AVM’lere gidip alışveriş yapmanın büyük mutluluk olduğunu düşünmemeleri mümkün mü? Ne deniliyor, “evde malzemelerinin bittiği günü iple çekiyor”... Bu satırları okuyan o yaştaki çocuklar Ekin’e özenecek ve böylece onlar da mutlu olmanın yolunun soluğu AVM’lerde almak olduğunu düşüneceklerdir. O halde mesaj verilmiştir. Mutlu olmak için tüketmen gerekiyor! Böylelikle burjuvazi her alanda malının reklâmını yapabilmekte, tüketimi körüklemekte, gözü hiçbir şeyi görmemektedir. Çürümüş kapitalist sistem çocuklara sahte mutluluktan başka ne verebilir ki?
Reklâmların hedefi neden çocuklar?
Kapitalistler pazarladıkları ürünlerin reklâmına tonla para harcamaktadır. Her gün milyonlar TV ekranlarında dönen reklâmları seyretmektedir. Reklâmları seyreden insanların etkilenmeme şansı neredeyse yoktur. Çocuklar yetişkinlere oranla daha fazla etkilendikleri için onları cezbetmek üzere her türlü yöntem denenmektedir. Bu yöntemleri denerken de birçok öğeden yaralanabilmektedir. Burjuvazi emrinde çalıştırdığı psikologlar aracılığıyla hangi çocuk grubuna ne tür reklâmların gösterilmesi gerektiğini, hangi grubun ne şekilde etkileneceğini, dolayısıyla tüketimi ne kadar arttırabileceğini önceden hesaplamaktadır. Örneğin 8-12 yaş çocuk grubuna yönelik reklâmlarda bu yaş gurubuna büyük gibi davranarak daha fazla mal pazarlayabilmektedirler. Yani daha ergen yaş gurubu için üretilen mallar, oluşturulan bu psikolojiyle 8-12 yaş gurubuna da sunulmaktadır.
Bu reklâmlara maruz kalan çocuklar ailelerinden sürekli bir şeyler istemekte, aileler çocukların isteği karşısında baskı altında kalmakta ve haliyle isteği yerine getirmek için çabalamaktadırlar. Böylelikle çocukların tüketime etkisi büyük olmaktadır ve bu da burjuvazinin oluşturduğu sınırsız reklâm ağıyla daha fazla mal satması, kâr etmesi demektir. Burjuvazi kendi ideolojisi olan bencillik, rekabetçilik, kıskançlık gibi duyguları da çocuklara aşılıyor ve onların gencecik beyinlerini zehirliyor. Reklâmlar çocukların kişiliklerinde de bozukluklar yaratıyor. Örneğin burjuvazi sürekli ilgi isteyen sanal bebekleri çocukların sorumluluk duygusunu arttırıyor diyerek piyasaya sürmüş ve büyük paralar kazanmıştı. Oysa çocukların sürekli sanal bebekle uğraşmaları başka hiçbir şeyle ilgilenmemelerine, çevrelerinde olup biteni görmemelerine yani asosyal olmalarına neden oluyor. Her şeyden önce sürekli tüketen, her şeyin hazır bir şekilde önlerine geldiği çocuklar hayal gücünden, yaratıcılıktan uzak bir şekilde büyüyor. Burjuvazi bir taraftan malını satarken, diğer tarafta da kendi hâkim düşüncelerini genç nesillere enjekte etmiş oluyor.
İhtiyaçlar mı kâr mı?
Kapitalizmde üretim insan ihtiyaçlarının karşılanması için değil kâr için yapılır. Bugün bilim ve teknolojinin tüm gelişimine, üretkenliğin bunca artmasına rağmen 3 milyar insan yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve en temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadır. Neden? Çünkü insanların ihtiyaçlarının karşılanması kapitalizmin umurunda değildir.
Dünyada yılda 1,5 trilyon dolar silahlanmaya harcanmaktadır. Bu kadar silah tüketimi insanlığın hangi ihtiyacını çözmektedir? İnsanlık açlıktan kırılırken, Haiti’de insanlar çamur kurabiyesi yerken, ileri kapitalist ülkelerde milyarlarca dolar zayıflamak için üretilen ürünlere ya da hizmetlere akıtılmaktadır. Dahası, hiçbir gerçek ihtiyaca denk düşmeyen ama büyük reklâm kampanyalarıyla ihtiyaçmış gibi algılatılan çok sayıda ürün de üretiliyor bu sistemde. Bir dönem Japonya’da büyük bir furya haline gelen sanal bebekler bunun tipik bir örneğidir.
Türkiye’ye 3G’nin gelmesi de tam da böyle bir reklâm bombardımanıyla gerçekleşmişti. Kısa bir sürede 3G çılgınlığı yaratılmış, ekranlar 3G reklâmından geçilmez olmuştu. Günde 16 saat çalışan ve yoksulluktan kırılan işçilere, 3G hayatın olmazsa olmaz gereksinimi olarak yutturulmaya çalışıldı. Türkiye’de 3G teknolojisine geçmek için 14,5 milyar TL harcandı ve cep telefonu operatörleri ceplerini doldurdu.
Kapitalistlerin tüketimi artırmak için kullandıkları diğer bir yöntem de kalitesiz ve dayanıksız ürünlerdir. Bu yolla insanlar sürekli tüketime teşvik edilmekte, ihtiyaç listesi kabarmakta ve sanki ihtiyaçlar sınırsızmış gibi bir psikoloji yaratılmaktadır. Yaratılan tüketim toplumuyla aslında kapitalizm insanlığı tüketmektedir. Mutluluğu daha fazla tüketmekte gören ve sürekli tüketen milyonlar aslında kendilerini tükettiklerinin farkında değildirler.
Kapitalizmin tüketimi körüklerken pompaladığı egoistçe duygular, sosyal yaşamı da derinden etkilemektedir. Dünyada her 5 insandan birinin psikolojisinin bozuk olması bunun bir göstergesidir.
Kapitalizmin tüketim kültürü, her alanda sığlaşmayı, yüzeyselleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Sanat alanı da bundan fazlasıyla nasibini almaktadır. Kitleler bu alanda da önlerine konulan, yaratıcılıktan uzak, üzerinde anlamlı bir emek sarf edilmemiş şeyleri tüketmeye mecbur bırakılmaktadır. Burjuvazi insani değerleri yok etmekte, onun yerine insanları hasta edecek alışkanlar koymaktadır. Yardımlaşma, paylaşma, örgütlenme, onur gibi insani değerler yerine burjuvazi bencillik, kariyerizm, kıskançlık gibi toplumsal yaşamı baltalayan, onu sakatlayan davranışlar yerleştirmektedir. Böylece insanlık kapitalizmin elinde hem maddi hem de manevi olarak tükenmektedir.
Kapitalizm insanlığın üzerine giydirilmiş deli gömleğinden başka bir şey değildir. Üretim araçlarının bunca üretkenliğine rağmen dünya nüfusunun büyük bir bölümünün açlıktan ve yoksulluktan kıvranması, hastalıkların, savaşların, yıkımların olması neyle açıklanabilir? Kapitalizm altında insanlık asla mutlu olamaz. İnsanların mutlu olması için kimsenin kimseyi sömürmediği, açlığın, yoksulluğun, savaşların, yıkımların olmadığı bir dünya gerekir. Bu dünyayı yaratacak olan yine her şeyi üreten işçi sınıfı ve onun devrimci mücadelesidir. Kapitalizmin yok etmeye çalıştığı insani değerler ancak işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle ayakta durabilir. Kapitalizmin sahte mutluluk hayallerinden çıkıp insanlığın kurtuluşu için savaşmak kadar mutluluk ve onur verici bir şey olamaz. İnsanlığı her geçen gün tüketen ve yıkıma sürükleyen bu sömürü düzenini yıkmak için yüreği kor gibi yanan ve Marksizmi rehber edinmiş sınıf devrimcilerine fazlasıyla iş düşüyor.
link: Hakan Sönmez, Kapitalist Tüketim Her Araçla Pompalanıyor, Haziran 2012, https://marksist.net/node/3043
Anti-Kapitalist Müslümanlar ve Sol
Afrika’nın Kara Bahtı Değişmiyor