4688 Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda değişiklik öngören “sahte sendika yasası”, TBMM Genel kurulunda 4 Nisanda kabul edildi. Cumhurbaşkanının da hızla onayladığı bu yasa, resmi gazetede yayınlanarak “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” olarak yürürlüğe girdi. Eylül 2010’daki Anayasa referandumundan sonra AKP hükümeti Anayasanın 53. maddesinde yaptığı değişiklikle kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı tanımış, ancak o zamandan bu yana geçen süre içinde gerekli yasal düzenlemeleri yapmayarak geciktirmişti. KESK’in 2 Nisanda, Meclis önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasında, KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul şunları dile getirmişti:
“Tasarı ile toplu görüşmeden bile daha geri bir düzenleme getirilmek istenmektedir. İşkollarına özgü sorunlar üzerinden örgütlenerek üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak gibi öncelikli bir görevi olan sendikaların toplu sözleşme hakkı göstermelik düzeyde tutulmaktadır. Yine binlerce belediyede onbinlerce kamu çalışanının yararlandığı toplu sözleşmeler konulan birçok yasaklayıcı hükümle ve ‘Sosyal Denge Sözleşmesi’ adıyla yapılamaz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Grev hakkımızın yasal teminat altına alınmasına ilişkin hiçbir düzenleme getirilmemekte, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller korunmakta, Sendikalar Heyetinde yandaş konfederasyonun, Hakem Kurulunda hükümetin atadıklarının çoğunlukta olması garanti altına alınarak adına ‘toplu sözleşme’ yasası denilen bir düzenleme yapılarak kamu emekçileri kandırılmaya çalışılmaktadır. Tasarının temel konulardaki yaklaşımının özgür bir toplu pazarlık düzeniyle hiçbir ilgisi olmayıp, özgürlükleri tamamen kısıtlamayı hedefleyen yasa tasarısının özüne de ruhuna da tamamen yasakçı mantık hâkimdir.”
Yeni yasada gerçekten de kamu çalışanlarının örgütlü gücünü zayıflatmaya yönelik pek çok madde yer alıyor. Bunlardan birkaçına değinecek olursak; yasanın 16. maddesi sendika işyeri temsilcilerinin sayısını işyeri çalışan oranına göre yeniden belirliyor. Bu rakamlar eski yasaya oranla düşmüş durumda ve bu durum, kamu işçilerinin işveren karşısındaki temsiliyetini azaltan anti-demokratik bir uygulamadır.
24. madde, toplu sözleşmede anlaşmazlık durumunda Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kararlarını geçerli sayıyor ve kamu emekçilerine grev hakkı tanımıyor. 11 kişiden oluşacak olan KGHK’unda üyelerin çoğunluğunu hükümet görevlileri belirliyor. Kurula başkanlık edecek kişiyi de hükümet belirliyor. Ayrıca Konfederasyonların önerdiği 7 öğretim üyesi içinden bir kişiyi de bakan belirliyor, yani son sözü söyleyen yine hükümet! Ve son durumda yapılması istenen tek şey KGHK’nın istediği karara uymak!
AKP hazırladığı yasayla, kamu çalışanlarıyla yapacağı toplu sözleşmede, masaya en çok üyeye sahip olan konfederasyonla oturuyor. Bu da şu anda, hükümetin yönetim mekanizmalarını tümüyle elinde tuttuğu ve çeşitli baskılarla kamu çalışanlarının büyük bir bölümünün üyesi haline getirildiği Memur-Sen’le masaya oturulacağı anlamına geliyor. Hükümetle kol kola veren bu “yetkili” yandaş sendikanın, onun istediği her şeye sorun çıkarmadan imza atacağı kesin.
KESK, hükümetin yasa tasarısını geçirmeye çalıştığı süreçte, bu yasaya karşı eylemlerle yanıt vermeye çalıştı. Üyelerinin grevli toplu sözleşme hakkını, örgütlenme özgürlüğünü, özlük ve demokratik haklarını yok sayan, yandaş konfederasyonları muhatap almak üzere hazırlanan bu yasayı protesto etmek için onlarca eylem gerçekleştirdi. 21 Aralıkta Türkiye çapında yüz binlerce kamu emekçisinin katıldığı grevle, çalışanların grev hakkının meşru bir hak olduğunu ilan etti. Grev hakkını tanımayan sözde sendika yasasına karşı “GREV” dedi. 21 Aralıktan sonra da eylemlerde, basın açıklamalarında söz konusu yasayla ilgili görüşlerini, taleplerini kamuoyu ile paylaştı. Demokratik bir sendika yasasında olması gereken düzenlemeleri kapsamayan bu yasayı kabul etmeyeceğini duyurdu. Kendisini “demokrasi havarisi” ilan eden AKP hükümeti ise, tüm demokratik hak arama eylemlerinde olduğu gibi KESK’in bu eylemlerinde de polis terörüyle protestoları engellemekten geri durmadı.
Grevsiz toplu sözleşme bir hak değildir. Toplu sözleşme ancak grev hakkını kapsıyorsa bir anlam taşır. AKP hükümeti kamu çalışanlarının haklarını gasp eden bu yasayla burjuva devletin Anayasasındaki maddeleri de çiğniyor. Zira Anayasanın 90. maddesinde “uluslararası sözleşmeler iç hukuktan üstündür” ibaresi yer almaktadır. Türkiye’nin de altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalar, özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı, toplu pazarlık ve grev hakkını sendikal özgürlüğün ayrılmaz parçaları olarak değerlendiriyor.
2010 yılındaki referandumda sendika yasasında yapacağı değişiklikle örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıracağını vaat eden AKP hükümeti, bir kere daha çözeceğim dediği sorunu daha beter hale getiriyor. Getirilen yasayla kamu emekçilerinin demokratik haklarının ellerinden alındığı, örgütlenme özgürlüğünün daraltıldığı bir durum oluşmaktadır.
30 Nisanda başlayan “toplu sözleşme” görüşmeleri, bu yasanın toplu sözleşme sürecini nasıl bir tiyatro oyununa indirgediğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, “Kamu görevlileri sendikacılığında ilk kez toplu sözleşme görüşmesi yapılmaktadır” diye propaganda ettiği toplantılarda, Memur-Sen dışındaki konfederasyonlar sözde katılım pozisyonuna düştüler. Toplu sözleşme görüşmelerinde KESK ve KAMU-SEN dışlandı. Toplantı arasındaki 20 dakikalık molada Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ile Bakan Faruk Çelik, kapalı kapılar ardında görüşme yaptılar. Bu görüşmenin ardından Memur-Sen ve hükümet sözcüleri arasında diğer konfederasyonların önerileri dahi alınmadan gündem ve takvimin belirlendiğini, Bakan Faruk Çelik ile Memur-Sen Genel Başkanı arasında daha önceden anlaşılmış bir metnin onaylandığını Lami Özgen yaptığı basın açıklamasıyla kamuoyuna deşifre etti.
Ocak ayında yapılması gereken zamların, yasanın Meclisten geçirilmesinin beklenildiği bahanesiyle aylardır yapılmamış olması, kamu çalışanlarını ve emeklilerini son derece mağdur etti. Kamu çalışanları elektrik, doğalgaz ve tüm tüketim maddelerinin zamları altında ezilirken, kendi maaşlarını hâlâ zamsız alıyorlar. Toplu sözleşme teklifleri hizmet kolunda en çok üyeye sahip sendikalar tarafından hazırlandı. Memur-Sen 2012-2013 yılı için %16, 2013 yılı için %14 zam istedi. Kamu-Sen 2012 ve 2013 yılları için yılda %10’ar zam ve iki yıl için de taban aylıklarına 100’er lira zam istedi. Yoksulluk sınırının 3200 TL olduğunu hatırlatan KESK ise, en düşük kamu emekçisi maaşının 2145 TL olmasını, tüm çalışanların maaşlarına 2012 yılı için %30 zam yapılmasını, 2013’teki zam oranının da büyüme oranı ve refah payı göz önünde bulundurularak saptanmasını önerdi. Hükümetin gelen tekliflerden hiçbirini dikkate almayıp, toplu sözleşmede Memur-Sen’in de hazırladığı taleplerin çok daha gerisini imzalatacağı aşikâr. Getirilen düzenlemeyle sendikal alanda tüm hak ve özgürlüklerin önünü açmış pozları kesen AKP hükümeti, yandaş sendikalardan güç alarak istediği saldırıları gerçekleştiriyor.
2000’li yılların ortalarından itibaren sendikalarda yaşanan gerileme KESK’in de birçok şubesinde kendini gösterdi. Hükümetin şırıngasıyla Memur-Sen mantar gibi çoğalırken, onun karşısında yer alan sendikalar, özellikle son durumda 232 bin civarındaki üyesiyle KESK çok gerilerde kaldı. KESK’in örgütlü gücünü yeniden yükseltmeksizin hükümete geri adım attıramayacağı ortada. Anti-demokratik uygulamalardan rahatsız olan, gerçekleştirilen saldırılara dur demek isteyen kamu çalışanlarının KESK bayrağı altında örgütlenmesi gerekiyor. KESK’in de bu nitelikteki tüm kamu çalışanlarına ulaşacak, onları örgütleyecek ve sesini güçlü bir şekilde duyuracak politikalar üretmesi gerekiyor.
Sahte sendika yasası geri çekilsin!
Toplu sözleşme hakkımız, grev silahımız!
Örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılsın!
Her sendika kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapabilsin!
Belediyelerde yıllardır yapılan toplu sözleşmeler güvence altına alınsın!
link: Aylin Dinç, Kamuda Sahte Sendika Yasasına Hayır!, Mayıs 2012, https://marksist.net/node/3019
Roboski Katliamının 150. Gününde HDK Eylemleri
Roboski'den Kürtaja, Bu Memleket Bizim (mi)?