Kapitalist sistemin temel dürtüleri olan kâr ve rekabet, tüm toplumu büyük bir cendere içine sokuyor. Çürüyen kapitalist sistem her yanından su alıyor. Sistem yaşlandıkça bütün pislikleri gün yüzüne çıkıyor. Sermaye sisteminin vazgeçilmez direkleri tekeller, kârlarını arttırmak için denenmedik yol bırakmıyorlar. Her şeyin metalaştığı bu sistemde, dizginsiz bir şekilde hareket eden sermayenin el atmadığı hiçbir alan yok. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de, başta ABD olmak üzere çeşitli kapitalist ülkelerde cezaevlerinin bile şirketleştirilmiş olması ve bunun giderek yaygınlaşmasıdır.
Düzen bir yandan kendi hukuk sisteminin bir gereği olan suç kavramlarını yaratıyor, diğer yandan bu suçları işleyenleri cezaevlerine tıkıyor. Yalnız bununla da kalmıyor. Semirmek için hiçbir sınır tanımayan kapitalist tekeller için cezaevleri bir kâr alanı olarak görülüyor ve mahkûmlar ucuz emek gücü olarak zorla çalıştırılıyor. Tutsak emeğinin sömürüsü dünyanın en büyüğünden en küçüğüne tüm devletlerinde var olan bir olgu. Bu sömürü ya anlaşmalı şirketler tarafından ya da doğrudan devlet tarafından gerçekleştiriliyor. Bugün dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesi olarak görülen ABD’de cezaevi nüfusu 2 milyonun üzerinde seyrediyor ve bu konuda da ABD dünyada birinci konumda bulunuyor. “Rüyalar ülkesi”ndeki bu manzara kapitalizmin ne kadar “sağlıklı” bir toplum yarattığını da gözler önüne seriyor. Öbür yandan ABD’de cezaevlerinin büyük bir bölümü özel şirketler tarafından işletiliyor. Cezaevleri kâr sağlayan kurumlar haline dönüştürülmüş durumda. Büyük şirketler için cezaevleri adeta büyük birer fabrika.
ABD’de kapasitesi hızla dolan cezaevlerinin işletme haline dönüştürülmesi 1980’li yıllara dayanıyor. Bu yıllar, neo-liberal politikaların hüküm sürmeye başladığı yıllar aynı zamanda. Burjuva devlet, maliyetleri düşürmek adına cezaevlerinin işletmesini özel şirketlere devrediyor ve bu alan hızla gelişen bir sektöre dönüşüyor. Cezaevlerindeki insan sayısı sürekli artıyor ve yeni cezaevleri yapılıyor. Şirketlerin kârının artması için cezaevlerinin doluluk oranlarının da artması gerekiyor. 1990’lı yıllarda cezaevlerinin özel şirketler tarafından işletilmesi konusunda yapılan bir konferansta söylenenler, sermaye egemenliğinin gerçek resmini çiziyor: “Tutuklamalar ve mahkûmiyetler sürekli artarken kazanılabilecek kârlar var; suçlardan kazanılacak kârlar bunlar. Siz de patlama yapan bu endüstride şimdiden yerinizi alın.” Özel şirketlerin mahkûm emeğinin kullanılmasının hem daha masrafsız hem de daha kârlı olduğunu söyleyerek bu alana girmeleri hiç de şaşırtıcı değil. Amerikan eyalet yasalarına göre her mahkûm çalışmak zorunda, boş durmak yasak!
Amerikan borsalarında kârlarını katlayarak büyüten şirketler arasında cezaevlerini işleten büyük tekeller de yer alıyor. Tüm kıtadaki cezaevlerinin büyük bir kısmını işleten Corrections Corporation of America (CCA) tekelinin değeri 50 milyon dolardan 3,5 milyar doların üzerine çıkmış. CCA tekeli bu pazarın gelecek yıllar içinde iki misli büyüyeceği tahmininde bulunarak, Amerikan yönetimine yeni öneriler sunmaktan da geri durmuyor. Geçtiğimiz aylarda ABD’deki 48 eyalet yönetimine bir teklif sunan şirket, 250 milyon dolarlık bir proje kapsamında cezaevlerinin yönetimini ve işletimini üstlenebileceğini duyurdu. Bunun bütçe sıkıntısı çeken eyalet yönetimini de rahatlatacağını ve ABD’li vergi mükelleflerinin yıllık olarak 3 milyon dolarlık bir tasarruf sağlayabileceğini savundu. Ancak CCA şirketinin 20 yıllık anlaşmaya imza atmak için bir şartı var: Cezaevlerinin %90 doluluk garantisinin verilmesi! CCA tekelinin %90 doluluk garantisi istemesi, sermaye sınıfının kâr için her şeyi mubah gördüğünün bir kanıtını oluşturuyor. Bu amacın hayata geçmesi demek, cezaevlerinden ya mahkûmların çıkamaması ya da yeni mahkûmların yaratılması anlamına geliyor.
Suçsuz insanların suça itilmesi ve cezaevlerine tıkıştırılması kapitalist sistemin geldiği noktayı özetliyor. Suçu ve suçluyu yaratan sistem onun üzerinden kâr sağlamaktan da geri durmuyor. Bu kapitalist sistemin doğasını yansıtan bir durumdur. Cezaevinin içindeki durum dışarısına da ayna tutuyor. İnsanlık bu toplumsal çürümeden kurtulmadan rahat bir nefes alamaz. Dünya işçi sınıfının önünde kapitalist düzeni yıkmak dışında bir seçenek yoktur. Suçu ve suçluyu yaratan sınıflı-sömürülü toplumların son halkası olan kapitalizmi tarihin çöp sepetine göndermeden hapishanelerden de kurtulmak mümkün değildir.
link: Mikail Azad, Cezaevi A.Ş., 24 Mayıs 2012, https://marksist.net/node/3014
Çin: Dünyanın Atölyesinde Neler Oluyor?
Roboski’den KCK’ye Hükümetin Kürt Politikası