Adını Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) olarak değiştiren Devlet İstatistik Enstitüsü, sadece adını değiştirmekle kalmadı, milli gelir hesaplama yöntemini de değiştirdi. AB’ye uyum kapsamında 2004 yılından beri sürdürülen çalışmaların sonuçları Mart ayı başında açıklandı. Açıklanan yeni rakamlara göre, Türkiye’nin 2006 yılı gayrisafi yurtiçi hasılası birden bire %31,6 artarak 576,3 milyar YTL’den 758,3 milyar YTL’ye çıkmış oldu. Böylece 2006 yılı için daha önce 5480 dolar olarak açıklanan kişi başına milli gelir ise yaklaşık 7500 dolara çıktı. Güya 2100 dolar daha zenginmişiz de haberimiz yokmuş! Üstelik TÜİK’in en son açıklamasına göre, 2007 yılına ait kişi başına milli gelir de 9333 dolara çıkmış.
Hem AKP hükümetinin, hem de burjuva medyada pek saygıdeğer ekonomistlerin dillerine pelesenk ettikleri “kişi başına milli gelir”, gayrisafi milli hasıla (GSMH) ve gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) terimlerinin ne anlama geldiğine değinmekte fayda var. GSMH bir ülke ekonomisi tarafından bir yıl boyunca üretilen mal ve hizmetlerin piyasa değeri tutarı ile yurt dışı gelirler kalemlerinin toplamını anlatır. GSYİH ise GSMH tutarından yurt dışı gelirler kaleminin düşülmesiyle elde edilen toplamdır.
Kişi başına milli gelir ise en anlaşılır ama aslında en bilinç bulandırıcı ekonomik kavramdır bunlar arasında. Kişi başına milli gelir, toplam gelirden kişi başına ne kadar pay düştüğünü gösterir ve bu rakam toplam milli gelirin o yılki nüfusa bölünmesi ile elde edilir. Fakat bu bölme işlemi hiç de gerçekliği yansıtmaz. Başka bir deyişle kapitalizm rakamlara bile yalan söyletir. Örneğin, açıklanan son rakamları ele alalım.
2006 toplam gelirini o yılın nüfusuna böldüğümüz zaman, kişi başına milli gelirin 7500 dolar civarında olduğunu buluruz. Ancak bu herkesin o yıl bu kadar gelir elde ettiği anlamına gelmemektedir. 7500 dolar yıllık gelirden hareket edersek, küçük bir hesapla, bir kişinin aylık gelirinin 800 YTL civarında olması gerektiğini buluruz ki, bu da milyonlarca işçinin aldığı asgari ücretin neredeyse iki katına eşittir! Üstelik, kişi başına milli gelir hesabına göre, dört kişilik bir işçi ailesinin her bir ferdinin 800 YTL’lik aylık geliri olması gerekmektedir. Oysa gerçekte milyonlarca işçiye “milli gelir”in kırıntıları düşerken, bir avuç asalak, pastanın büyük dilimlerini büyük bir iştahla midesine indirmektedir. Üstelik resmi rakamlara göre bile gelir dağılımında ciddi bir adaletsizlik söz konusudur. TÜİK’in güvenilmez rakamlarına göre bile, toplam gelirden sermayenin aldığı pay artıyorken işçilerin aldığı pay gerilemektedir.
Bu konuda gerçek rakamları verecek bir çalışmayı ne yapabilecek, ne de açıklayabilecek bir burjuva kurum bulunmaktadır. Ama zenginlerin sayısını hesaplayan burjuva kurumlar bolcadır. Nitekim bunlardan öğrendiğimize göre, bu yıl yeni eklenenlerle birlikte, dolar milyarderleri listesindeki Türklerin sayısı 36’ya çıkmıştır. Açıktır ki, bu artış işçi sınıfının daha da yoksullaşması pahasına gerçekleşiyor. Katmerleşen sömürü neticesinde bir avuç asalak daha da zenginleşirken, işçi-emekçilerin payına açlığa talim etmek düşüyor. Ama burjuva medya neredeyse fakirleştiğimiz için zil takıp oynamamızı bekliyor.
Kapitalist toplumun çelişkilerini ve eşitsizliklerini gizlemek ve hatta her şeyin yolunda gittiği yönünde kitleleri kandırmak için rakamlara kırk takla attırılıyor. Ne hikmetse düzenin istatistik kurumları enflasyon, işsizlik oranı gibi rakamları nasıl daha az çıkarabiliriz derdindeyken, milli gelir gibi rakamları arttırma derdinde. AB’ye uyum çerçevesinde milli gelir hesabı değişikliği de bu yüzden yapıldı. Bir gecede yapılan bir hesap değişikliyle sözümona Türkiye’nin daha zengin bir ülke olduğunu yedi düvele duyurdular. Artan gelirin kimin cebine girdiğini çok iyi bildiği için milliyetçiliği ön plana çıkararak bilinç bulandırmaya çalışan Hürriyet gazetesi, “9 ülkeyi geçtik” diye başlıklar attı:
“611 milyar dolar olarak açıklanan yeni rakama göre Türkiye, dünya milli gelir sıralamasındaki 17’inciliğini pekiştirdi. Vatandaşa bir yansıması olmasa da kişi başına düşen milli gelirin artmasıyla, kişi başına milli gelir sıralamasında Türkiye 9 ülkeyi birden geride bıraktı. Sıralamada 53’üncü olan Türkiye artık Rusya, Lübnan, Romanya, Brezilya, Malezya, Uruguay, Botswana, Gabon ve Venezuela’yı geçerek 44’üncülüğe yükseldi.”
Kişi başına düşen milli gelirin 2100 dolar arttığı haberi o kadar etkili oldu ki, insanlar “kendi başlarına düşen” dolarların ne zaman verileceğini sormaya başladılar bu gazetelere! Yeni hesaba bakıp çarşıya çıkanınsa vay haline!
Olası yanlış anlamaları engellemek için olsa gerek, namı diğer “her şeyi satan bakan” Unakıtan, aba altından sopa göstermeyi ihmal etmedi: “Ne kadar zengin olursak olalım, GSYH ne kadar artarsa artsın, mali disiplinden ayrılmamız söz konusu değil. Mali disiplin, ayağını yorganına göre uzatmak demektir. Ödeneğimiz varsa harcama yapacağız, yoksa yapmayacağız… Türkiye'nin vazgeçmeyeceği konulardan birisi de yapısal reformlardır. Yapısal reformlar devam edecek, mali disiplin devam edecek, özelleştirmeler devam edecek.”
“Biz zengin olduk ama siz boşuna sevinmeyin” demeye getiriyor maliye bakanı. “Özelleştirmelerle, yeni sosyal güvenlik yasası ile canınız çıkana kadar siz işçileri sömürmeye devam edeceğiz. Ne kadar zengin olursak olalım doymayız biz burjuvalar” diye okumak gerekiyor yukarıdaki satırları.
AKP hükümetinin kişi başına milli geliri 2013 yılında 10 bin dolara çıkarma hedefi bizzat başbakan tarafından açıklanmıştı. Ancak öyle görünüyor ki, TÜİK’in lütufkâr yardımlarıyla AKP bu hedefine bu yıl bile varabilir. Meselâ yeni bir nüfus sayımı bu süreci daha da hızlandırabilir. Ocak ayında açıklanan adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin sonuçlarına göre Türkiye’nin nüfusu 75 milyon değil, 70 milyon çıktı. Böylece toplam gelirin daha küçük bir rakama bölünmesiyle kişi başı milli gelir birden bire arttı. Pek sevindi buna burjuvazi. Bir nüfus sayımı daha yapılır ve aslında nüfusun 65 milyon olduğu tespit edilirse, kişi başına gelir 10 bin doları haydi haydi geçer. Böylece burjuvazi işçi sınıfının mide gurultusu sesleri arasında sevinç çığlıklarını atmaya devam eder. Ne de olsa TÜİK uyduruyor, medya da yayıyor.
Bayramda şeker toplamak için pürü pak giyinen çocuklar gibi, Türkiye de, uluslararası kuruluşların gözüne girmek için fiyakasını düzeltmeye çalışıyor. Maliye Bakanı her ne kadar hesaplamada son derece muhafazakâr davrandıklarını söylese de, bu tür çalışmaları işlerine geldiği gibi yaptıkları gün gibi ortada. Burjuvazinin beklentisi, bu rakamların ışığında uluslararası kredilendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi ve daha fazla yabancı sermayenin yurda çekilmesidir. Amaç, kâğıt üstünde düzelen ekonomik göstergelerle birlikte “daha az riskli” görünen Türkiye’nin “yatırım cennetine” dönüştürülmesidir.
Yani burjuvaziye cennet, emekçilere cehennem! Burjuvazi işçi sınıfını uyutmak için masal anlatmaya devam ediyor. İşçi sınıfı, burjuvazinin hep aynı sonla biten masallarına inanacak yaşı çoktan geçti. Kişi başına düşen milli gelir masalı da aynı sonla bitiyor: Gökten üç elma düştü, üçü de burjuvaziye!
link: Suphi Koray, Duydunuz mu zengin olmuşuz!, 25 Nisan 2008, https://marksist.net/node/1774
Orhan Kemal ve Romanları
Fransa’da Eğitim “Reformuna” Karşı Protestolar Sürüyor