Sovyetin bildirgeye yönelik tutumu, bildirgenin yayınlandığı gün açıkça ve kesin olarak ifade edilmişti. Proletaryanın temsilcileri genel affı, her düzeydeki polisin işten atılmasını, askerlerin şehirden çekilmesini ve halk milisinin oluşturulmasını talep etti. İzvestia’daki bir başmakalede bu kararı yorumlayarak şunları yazmıştık: “Ve böylece bize bir anayasa verildi. Bize toplantı özgürlüğü verildi, ancak toplantılarımız askerler tarafından kuşatılmakta. Bize konuşma özgürlüğü verildi, ancak sansür bozulmadan duruyor. Bize öğretim özgürlüğü verildi, ancak üniversiteler askerler tarafından işgal edilmiş durumda. Bize kişisel dokunulmazlık verildi, ancak cezaevleri tutsaklarla dolup taşıyor. Bize Witte’yi verdiler, ancak halen Trepov var. Bize bir anayasa verdiler, ancak otokrasi duruyor. Herşey verildi ve hiçbir şey verilmedi.” Bir sükûnet dönemi istediler. Ama alamayacaklardı. “Proletarya ne istediğini biliyor ve istediğini yapıyor. Ne polis fanatiği Trepov’u ne de liberal borsa simsarı Witte’yi istemiyor, ne kurdun dişleri ne de tilkinin kuyruğu. Anayasanın parşömen kağıdına sarılmış bir kırbaç istemiyor.” Sovyet karar verdi: Genel grev sürüyor.
İşçi kitleler bu kararın yerine getirilmesini olağanüstü bir oybirliğiyle karşıladılar. Dumanı tütmeyen fabrika bacaları, anayasal yanılsamanın işçi sınıfı bölgelerinde hiç ilerleyememesinin sessiz tanıklarıydılar. Yine de herşeye rağmen 18 Ekimden sonra grev doğrudan militan niteliğini yitirdi. Muazzam bir güvensizlik gösterisine dönüştü. Ama başkentten önce işi bırakmış olan taşra, şimdi işe geri dönmeye başlamıştı. Moskova grevi On dokuzunda sona erdi. Petersburg Sovyeti 21 Ekim öğle vakti grevi bitirmeye karar verdi. Sonunda, alanı terk etmeden önce, yüz binlerce işçiyi aynı saatte tezgâhlarına geri dönmeye çağırarak, proleter disiplinin şaşırtıcı bir gösterisini örgütledi.
Ekim grevinin bitişinden önce bile Sovyet bir tek hafta içinde elde ettiği muazzam etkiyi sınayabildi. Bu, sayısız kitlelerin talebi üzerine onların başına geçtiği ve Petersburg sokaklarında onlarla birlikte yürüdüğü zamandı.
On sekizinde saat 16:00’da yüz binlerce insan Kazan Katedrali yanında toplandı. Sloganları genel af idi. Cezaevlerine yürümek istediler. Önderleri istiyorlardı ve Sovyetin toplandığı yere doğru yöneldiler. Saat 18:00’da Sovyet gösteriye önderlik etmek üzere üç temsilci seçti. Kafalarına ve kollarına beyaz bantlar takarak ikinci kat penceresinde göründüler. Aşağıda bir insan okyanusu köpürüyordu. Kızıl bayraklar devrimin yelkenleri gibi dalgalanıyordu. Muazzam bağırışlarla seçilen üçlü selâmlandı. Bütün Sovyet aşağı indi ve kalabalığa katıldı. “Konuşmacı!” Düzinelerce kol konuşmacıya doğru uzanıyor; çok kısa zaman sonra konuşmacının ayakları birilerinin omuzlarına basıyor. “Genel af! Cezaevlerine!” Devrimci marşlar, bağırışlar … Kazanski Meydanında ve Aleksandrovski Meydanı yanında şapkalarını çıkarıyorlar; burada geçit törenine 9 Ocak kurbanlarının hayaletleri de katılıyor. Kalabalık “Sonsuz Hatıra” ve “Kurban Düştünüz”ü söylüyor. Pobedonostsev’in evinin dışında kızıl bayraklar. Islıklar, küfürler. Yaşlı akbaba onları duyuyor mu? Bırakalım korkmadan camdan dışarı baksın; ona şimdi dokunmayacaklar. Bırakın yaşlı, suçlu gözlerini devrimci kitlelere, Petersburg sokaklarının efendilerine diksin. İleri!
İki ya da üç sokak sonra, kalabalık İlk Tutukevi’nin dışına ulaşıyor. Güçlü bir ordu pususunun orada beklediği haberi geliyor. Gösterinin önderleri bir keşfe çıkılmasına karar veriyorlar. Aynı anda, Mühendisler Birliği’nden bir temsilci heyeti –sonradan ortaya çıktığı üzere, büyük ölçüde kendi kendilerini atamışlardı– geliyor ve genel af fermanının imzalanmış olduğunu duyuruyor. Tüm tutukevleri askerlerce işgal edilmişti ve Birlik, kitlelerin cezaevlerine yaklaşması durumunda Trepov’a tam yetki verildiği; böylece kan dökülmesinin kaçınılmaz olduğu konusunda güvenilir kanallarca bilgilendirildi. Kısa bir değerlendirmeden sonra önderler kalabalığı dağıtıyor. Göstericiler, ferman yayınlanmazsa Sovyetin çağrısıyla tekrar toplanmayı ve cezaevlerine yürümeyi taahhüt ediyorlar.
Genel af mücadelesi her yerde devam etti. 18 Ekimde Moskova’da binlerce kişilik bir kalabalık, genel valiyi tüm politik tutsakları derhal serbest bırakmaya zorladı; onların cezaevlerinden tahliyelerine nezaret eden bir grev komitesi[1] heyetine isimlerinin bir listesi verildi. Aynı gün Simferopol’deki bir kalabalık, cezaevi kapılarını kırdı ve politik tutsakları arabalarla götürdü. Odesa ve Revel’de göstericilerin ısrarı üzerine tutsaklar serbest bırakıldı. Bakü’de tutsakların serbest bırakılmasını başarmak için yapılan bir girişim, askerlerle üç ölü ve sekiz yaralıyla sonuçlanan bir çatışmaya yol açtı. Saratov, Vindava, Taşkent, Poltava, Kovno’da; her yerde cezaevlerine yürüyen büyük gösteriler. Genel af! Sadece kaldırım taşları değil, bizzat Petersburg şehir duması da bu çığlıkla yankılandı.
“Eh, Tanrıya şükür! Kutlarım baylar!” dedi Witte, elindeki telefonu bırakarak, Sovyet temsilcisi olan üç işçiye hitaben. “Çar genel affı imzaladı.”
“Af herkesi mi kapsıyor, yoksa kısmi mi Kont?”
“Af, tüm gerekli ihtiyat kayıtlarıyla bahşedildi, ancak yine de yeterince geniş.”
Sonunda hükümet, 22 Ekimde, “bildirgenin yayınlanmasından önce devlete karşı suç teşkil eden faaliyetlerde bulunmuş kişilerin günahlarının affedilmesi”ne ilişkin Çar fermanını yayınladı; özenli “merhamet” derecelendirmesiyle, dokunaklı, hasis, çıkarcı bir belge; tam, Trepov’un devlet otoritesini temsil ettiği, Witte’nin ise liberalizmden yana olduğu iktidara yaraşır bir mahsül.
Ancak bu fermanın etki etmediği ve edemeyeceği bir de “devlet suçları” kategorisi vardı. Bunlar, işkence edilerek, süvarilerce kılıçtan geçirilerek, boğularak, süngüden geçirilerek, kurşunlanarak yaşamlarını yitirenlerdi, tüm bu insanlar halk davasında öldürüldüler. Devrimci kitlelerin Petersburg’un kana bulanmış caddelerinde 9 Ocakta öldürülenlerin anısına derin bir saygı gösterisinde bulunduğu Ekim gösterileri sırasında, anayasal dönemin ilk kurbanlarının henüz soğumamış cesetleri halen polis morglarında yatıyordu. Devrim yeni şehitlerine hayatı geri veremezdi; yas tutmaya ve onların bedenlerini törenle defnetmeye karar verdi. Sovyet 23 Ekim için genel bir cenaze töreni duyurusu yapıyor.
Hükümetin önceden haberdar edilmesi öneriliyor ve geçmiş örnekler veriliyor: bir keresinde bir Sovyet heyetinin talebi üzerine Kont Witte, bir sokak gösterisinde tutuklanan iki önderin serbest bırakılmasını sağlamış, bir başkasında da Ekim grevine misilleme olarak kapatılan devlete ait Baltiyski tesisinin açılmasını emretmiş. Sosyal demokratların resmi temsilcilerinin tüm uyarılarına rağmen Sovyet, kendisinin gösteri sırasında asayiş sorumluluğunu üzerine alacağı hususunda Kont Witte’yi özel bir heyet vasıtasıyla bilgilendirmeye karar veriyor ve polisin ve askerlerin geri çekilmesini talep ediyor.
Kont Witte çok meşguldü ve biraz önce iki generali kabul etmeyi reddetmşti, ancak Sovyet heyetini itirazsız kabul ediyor. Bir geçit töreni mi? Kişisel olarak buna hiçbir itirazı yoktu: “Böylesi geçit törenlerine Batıda izin veriliyor.” Ancak bu konu onun yetki alanı içinde değildi. Şehir bay Trepov’un koruması altında olduğundan, Sovyet ona başvurmalıydı.
“Trepov’a başvuramayız, bunu yapmaya yetkili değiliz.”
“Yazık. Onun hiç de halkın söylediği gibi bir canavar olmadığını kendi gözlerinizle görebilirdiniz.”
“Ya şu meşhur «mermi esirgeme» emri Kont?”
“Ee, bu tümüyle o anın sıcaklığı içinde ağızdan kaçtı.”
Witte Trepov’a telefon açar, “kan dökülmemesi” dileğini saygıyla iletir, ve kararı bekler. Trepov onu kibirle şehir valisine havale eder. Kont, valiye aceleyle birkaç kelime yazar ve mektubu heyete verir.
“Mektubunuzu alacağız Kont, ancak eylem özgürlüğümüzü saklı tutuyoruz. Onu kullanmak zorunda kalmayacağımızdan emin değiliz.”
“Elbette, elbette, Buna hiçbir itirazım yok.”[2]
İşte Ekimdeki yaşamın canlı bir örneği. Kont Witte, genel affın imzalanması üzerine devrimci işçileri kutluyor. Kont Witte işlerin “tam da Avrupa’daki gibi” kansız halledilmesini istiyor. Trepov’u tüneğinden indirmeyi başarıp başaramayacağından emin olmadan, gider ayak proletaryayı Trepov ile barıştırmaya çalışıyor. İktidarın en yüksek temsilcisi, anayasayı koruma altına alması için şehir valisine yalvarırken, bir işçi heyetinden de kendisine arabuluculuk yapmasını rica ediyor! Korkaklık, düzenbazlık ve aptallık anayasal kabinenin parolasıydı.
Öte yandan Trepov tereddüt içinde değildi. “Bu kötü günlerde, halkın bir kesimi diğer kesimin eylemlerine karşı ayaklandığında, bizzat göstericilerin çıkarları için, hiçbir politik gösteriye izin verilemeyeceğini” duyurdu ve gösteri örgütleyenleri, “polis yetkililerinin başvurmak zorunda kalabileceği çok sert önlemlerin son derece ağır olası sonuçlarından dolayı … projelerinden vazgeçmeye” davet etti. Bu, bir kılıç darbesi ya da tüfek sesi kadar keskin ve açıktı. Polis karakollarında şehrin ayak takımını silahlandır, onları göstericilerin üzerine sal, karışıklık yarat, sonra da polis ve askerlere müdahale emri vermek için kavgadan yararlan; arkanda kan, ateş ve yıkım bırakarak şehirde fırtına gibi es. Taç sahibi ahmağın ülkesinin kaderini teslim ettiği polis köpeğinin değişmez programı buydu. O anda, iktidar terazisi sallanmaya başladı: Witte mi, Trepov mu? Anayasal deneyimi genişletmek mi, yoksa onu bir pogromda boğmak mı? Yeni politikanın bu balayı günlerinde düzinelerce şehir kanlı olaylara sahne oldu ve bu olayların ipleri Trepov’un elindeydi. Ancak Mendelssohn ve Rothschild anayasadan yanaydılar; Musa’nınkiler gibi, borsa kanunları da taze kan tüketimini yasaklıyordu. Witte’nin gücü burada yatmaktadır. Trepov’un resmi konumu sallanmaya başladı; ve Petersburg onun son zar atışıydı.
Bu müthiş sorumluluk gerektiren çok önemli bir andı. Birkaç gün sonra açıkça görülebileceği gibi, Temsilciler Sovyetinin Witte’yi desteklemekte ne çıkarı vardı, ne de bunu yapmaya niyeti. Ama Trepov’u desteklemeye daha da az niyetliydi ve sokaklara çıkmak onun planlarını kabullenmek demekti. Politik durum, elbette yalnızca borsa ile polis zorbaları arasındaki bir çatışma konusu değildi. Witte ve Trepov’un planlarının üstesinden gelmek ve ikisinden de kurtulmak için onları bilinçli olarak uyuşmazlığa düşürmek mümkündü. Sovyet politikasının genel eğilimi buydu; o, gözlerini açarak kaçınılmaz çatışma yönünde hareket etti. Ancak kendisini çatışmayı tırmandırmak için kullanılmış gibi hissetmedi. Geç olsun, güç olmasın. Ekim grevinin muazzam geriliminin halihazırda gevşemeye ve bezginliğin geçici psikolojik tepkisine teslim olmaya başladığı bir anda, bir cenaze töreni ile tayin edici mücadeleyi üst üste getirmek büyük bir hata işlemek olurdu.
Bu kitabın yazarı –sonradan bu nedenle sık sık sitem işittiği için bu gerçeği vurgulamayı gerekli görmektedir– cenaze törenini iptal etme önerisi getirdi. Sovyetin olağanüstü bir toplantısında, 22 Ekim sabaha karşı saat 1:00’ı geçerken, ateşli bir tartışmadan sonra, bizim tarafımızdan sunulan karar ezici bir oy çoğunluğu ile kabul edildi. İşte metin:
İşçi Temsilcileri Sovyeti, hükümetin hainliklerinin kurbanları için 23 Ekim pazar günü, bir cenaze töreni düzenlemek istemişti. Ancak Petersburg işçilerinin barışçıl istemi, ölmekte olan sistemin tüm kanlı temsilcilerini kendine getirdi. 9 Ocağın cesetleri üzerinde iktidara yükselen ve devrim karşısında kaybedecek daha fazla şeyi olmayan General Trepov, bugün Petersburg proletaryasını nihai düelloya çağırdı. Trepov, bildirgesinde, polis tarafından silahlandırılan Kara Yüzler çetesini barışçıl tören alayının karşısına dikmek ve sonra da, huzuru sağlama bahanesiyle sokakları bir kez daha kana bulamak niyetinde olduğunu küstahça ima ediyor. Bu şeytanca planın karşısında, Temsilciler Sovyeti şunu açıklar: Petersburg proletaryası Çarlık hükümetine karşı son savaşını Trepov’un seçtiği günde değil, örgütlü ve silahlı proletaryanın kendisini hazır hissettiği zaman verecektir. Bu nedenle, Temsilciler Sovyeti; ölümleriyle bize, kendimizi silahlandırma ve Trepov’un, tüm polis çetesi ile birlikte monarşi kalıntılarının çöp yığınına atılacağı günü daha yakın kılma çabalarımızı on kat arttırmak gibi bir kutsal görev yükleyen şehit düşmüş kardeşlerimizi hatırlayarak, kitlesel cenaze töreni yerine, kurbanların onuruna büyük ve yaygın mitingler yapma kararı almıştır.
[1] Komite hemen sonra Moskova İşçi Temsilcileri Sovyetine dönüşecekti.
[2] “Kont Witte’deyken”, heyetin bir üyesi olan P. A. Zlydniev tarafından yazılmış belgesel bir inceleme; 1906 tarihli Petersburg İşçi Temsilcileri Sovyetinin Tarihi adlı ortak bir çalışmanın içinde. Heyetin raporunu duyan Yürütme Komitesi, “İşçi Temsilcileri Sovyetinin başkanına mektubu Bakanlar Kurulu başkanına iade etme talimatı verme” kararı almıştı.
link: Lev Troçki, "Özgürlükler"in İlk Günleri, 1909, https://marksist.net/node/1421