Somali’nin başkenti Mogadişu, 15 Ekimde, 300’den fazla insanın öldüğü, 400’e yakınının yaralandığı bir bombalı saldırıyla sarsıldı. Mağazaların, otellerin ve devlet dairelerinin bulunduğu bir merkezde, bir akaryakıt tankerinin yanında patlatılan bombalı araçla gerçekleştirilen bu saldırıda çok sayıda bina yerle bir oldu. Bu katliam, Somali’de şimdiye dek yaşanan en kanlı katliam olarak tarihe geçerken, enkaz altında kalanlar da dikkate alındığında ölü sayısının daha da artması bekleniyor.
Herhangi bir Batı ülkesinde yaşanan çok daha az kayıplı saldırılar Türkiye de dahil tüm Batı dünyasında günlerce gündeme otururken, medyada canlı bağlantılarla saatlerce süren haber ve tartışma programlarına konu olurken, Somali’deki bu korkunç katliam Batı medyasında ancak birkaç dakikalık haberlerde yer bulabildi.
Saldırıyı henüz üstlenen olmadı. En güçlü fail, El Şebab (“Gençlik” anlamına geliyor) olarak öne çıkıyor. El Kaide’ye bağlı bu örgüt yaklaşık on yılı aşkın bir süredir Somali’de iktidar mücadelesi veriyor. Bir dönem başkent Mogadişu’yu ele geçiren fakat daha sonra buradan temizlenen El Şebab, Somali ve Kenya’da defalarca buna benzer saldırılar gerçekleştirdi. Ancak şimdiye kadar bu denli büyük bir saldırı organize etmemişti. Aslında Somali’nin yürümekte olan emperyalist paylaşım savaşının doğrudan alanlarından biri olması, emperyalist güçlerin, bölge güçlerinin ve yerli güçlerin her birini kendi çıkarları doğrultusunda bu vahşeti gerçekleştirebilir kılıyor.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Somali, bir yandan açlıktan, kuraklıktan kırılırken bir yandan da emperyalist savaşın yıkıma uğrattığı bir ülke. 14 milyon nüfuslu bu ülke, petrol bölgelerine yakınlığı ve Kızıldeniz’in çıkışındaki Aden Körfezini kontrol eden coğrafi konumuyla stratejik bir önem taşıyor. Tam da bu yüzdendir ki Somali on yıllardır ABD emperyalizminin ilgi odağında bulunuyor.[1] 1993 yılında “insani yardım” bahanesiyle ve BM şemsiyesinde Somali’yi işgal eden ABD 1995’te bu ülkeden çekilmek zorunda kalmış, ama geride barut fıçısına dönmüş bir ülke bırakarak bugünkü kaosun da tohumlarını atmıştı. ABD’nin Somali’den çekilmesinin ardından İslam Mahkemeleri Birliği (İMB) adlı siyasi oluşum hâkimiyetini kurmuştu. Ancak Batı’nın onaylamadığı bu siyasi yapı Etiyopya’nın askeri müdahalesi eliyle ülkenin güneyine sürülmüş ve Somali fiilen ikiye bölünmüştü. El Şebab’ın ortaya çıkmasına yol açan zemin de bu süreçte döşendi. “İMB’nin içinden çıkan El Şebab kısa sürede etkili bir güç haline geldi. Yani El Şebab’ı doğuran ve güçlenmesine vesile olan bizzat Batı’nın ‘terörle mücadele’si oldu. Gelinen noktada El Şebab, El Kaide çatısı altına da girerek aslında sadece Somali’de değil tüm bölgede etkin bir güç haline gelmeye niyetli olduğunu da ortaya koymuş oldu.”[2]
Emperyalist savaş zemini sayesinde El Şebab denen canileri yaratan da, onlardan çeşitli şekillerde faydalanan da emperyalist/kapitalist güçlerdir. Emperyalist güçler ve bunların bölgedeki uzantıları, milyonlarca Somalilinin ülkelerini terk edip en zorlu koşullarda yaşam savaşı vermelerinin, ülke içinde kalanların açlıkla, salgın hastalıklarla boğuşmalarının, “terör” saldırılarında hayatlarını yitirmelerinin birinci derece sorumlularıdır. “İnsani yardım”, “barış gücü” vb. adlarla bölgeye yapılan tüm müdahaleler emperyalist planları ve niyetleri gizlemek için kullanılan kılıflardır. Ortadoğu ve Afrika’ya yönelik emperyalist planları olan Türkiye de Somali’ye yakın ilgi gösteren ülkelerden biridir. Açılan tarikat okulları, hastaneler ve yapılan sermaye yatırımları, onun da “insani yardım” kılıfı altına gizlenmiş emperyalist hesaplarının doğrudan parçasıdır.
Emperyalist/kapitalist güçlerin Somali için akıttıkları gözyaşları tam anlamıyla timsah gözyaşlarıdır. Bunların ellerinde milyonlarca Iraklının, Suriyelinin, Afganın, Afrikalının yanı sıra Somalililerin de kanı vardır. Bu son katliam da onların yarattığı irinden türemiştir.
link: Marksist Tutum, Somali’de Korkunç Katliam, 17 Ekim 2017, https://marksist.net/node/5957
Avusturya’da Parlamento Seçimleri
Vize Krizi Ne Anlatıyor?