AKP ve Saray, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmalarının önünün açılması için siyasi manevralarına devam ediyor. Demokrasi güçlerinin bu planları boşa çıkarmak için mücadelesi de sürüyor.
Türkiye’de 7 Haziran seçimleriyle başlayan ve ilerleyen aylarda şiddetlenen çok yönlü çatışmalı süreç son günlerde Erdoğan’ın yeni hamleleriyle ilerlemiş durumda. Yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırılar, Kürt illerinde aylardır devam eden sokağa çıkma yasakları, devlet eliyle yapılan katliamlar, akademisyen, aydın ve gazetecilere açılan davalar ve soruşturmalar, cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla binlerce kişiye açılan davalar, her türlü demokratik eylem ve etkinliğin çeşitli bahanelerle engelleme ve saldırılara maruz kalması yaşanan çatışmalı sürecin bir parçasıdır.
Kürt halkının haklı mücadelesini bastırmak üzere siyasi temsilcilerine yönelik yürütülen siyasi linç operasyonlarının son aşaması, HDP milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırma girişimi oldu. Erdoğan ve hükümeti, “otoriter bir başkanlık” hedefi doğrultusunda önünde engel olarak gördüğü her türlü unsuru bertaraf etme yolunda HDP milletvekillerini de Meclisten atmak istiyor. Bunun anlamı sadece HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmaları değildir. Erdoğan’ın, hedefleri doğrultusunda büyük mevziler kazanması ve faşist tırmanışta kolayına dönülemeyecek bir yola girilmesi demektir.
İktidarın bu saldırılarına karşı mücadele çağrısı yapan DTK ve HDK bileşenleri 5 Mayıs Perşembe günü Ankara’da HDP milletvekilleri ile birlikte bir basın toplantısı gerçekleştirdiler. Basın toplantısında kamuoyuna 260’tan fazla kurumun imzacısı olduğu, “Halkın İradesine ve Meclis’teki Sesime Dokunma” başlıklı bir deklarasyon sunuldu. Marksist Tutum’un da imzacısı olduğu ve HDK ve DTK eş başkanları Ertuğrul Kürkçü ve Leyla Güven tarafından Türkçe ve Kürtçe olarak okunan deklarasyon şöyle:
“Bizler, parlamentoda görüşmelerine başlanan dokunulmazlıkların düzenlenmesine dair anayasa değişikliği ile ilgili ciddi endişeler taşımaktayız.
Yasama dokunulmazlığı her şeyden önce seçilmiş siyasetçilerin söz söyleme, düşünce açıklama hakkını garanti altına almayı amaçlayan demokratik bir hak olmalıdır. Bu hak sadece parlamentere ait olmaktan öte, kendisini seçerek Meclise gönderen halka aittir. Nitekim milletvekilleri millet adına vekâleten görev yürütürken temsil ettiği kesimlerin iradesini yansıtmakla mükelleftirler.
Milletvekillerinin siyasi mücadelenin bir gereği olarak yürüttükleri düşünce açıklama faaliyetleri esnasında veya sonrasında soruşturulma, yakalanma ya da tutuklanmaları her şeyden önce halkın iradesine dönük açık bir müdahale olacaktır. Bu çerçevede; dokunulmazlık tartışmalarının siyasi intikam ve siyasi cezalandırma aracı haline getirilmesini tehlikeli bir gelişme olarak görüyoruz.
Eş zamanlı olarak DBP’li belediye başkanlarına ve belediye meclis üyelerine yönelik tutuklama, görevden alma, açığa alma, ağır cezalar verme gibi uygulamaların hızla devam etmesi ve halk iradesinin gaspı niteliğindeki “el koyma-kayyım atama” gibi düzenlemelerin hazırlığının yapılıyor olması tehlikenin ne kadar ciddi olduğunu göstermektedir.
Öte taraftan, ülkemizde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki açık kaygı ve tereddütlerin yüksek yargı tarafından da kuvvetle dile getirildiği bir dönemde, özellikle muhalefet milletvekillerine yönelik yargı müdahalesinin önünü açacak herhangi bir düzenleme yeni ve oldukça ciddi sorunlar doğuracaktır. Yargı yoluyla toplumun dizayn edilmesinde yeni bir aşamaya geçilecektir.
Ayrıca özelde HDP milletvekillerini hedefleyen bu anayasa değişikliğinin, yeniden çatışmalı ortama evrilen Kürt sorununda siyasi çözüm arayışlarını tümden sonlandıracağından kaygılıyız. Şiddetin son bulması için hepimizin arayışlarının ve çabalarının yoğunlaştığı böylesi bir dönemde siyaset kanallarının hukuksuzca kapatılması barış arayışlarına vurulmuş ağır bir darbe olacaktır. Geçmişte denenmiş ve sadece sorunların büyümesine neden olmuş yöntemlerde ısrarı anlamak da mümkün değildir. İhtiyacımız demokratik siyasetin kanallarını açacak tartışmalar yapmaktır.
Kürt halkı başta olmak üzere, HDP’de temsiliyetini bulan bütün ötekileştirilmiş kesimlerin parlamentodan atılmasının önünü açabilecek bu teklifin derhal geri çekilmesini talep ediyoruz. Milletvekillerini, doğuracağı sonuçlar itibariyle yarınlarımızı ipotek altına alacak olan bu değişiklik teklifine, hayır oyu vermeye çağırıyor; gazetecilere, akademisyenlere, sivil toplum örgütlerine ve DBP’li belediyelere yönelik siyasi baskıların bir an önce son bulması, tutuklu belediye başkanlarının derhal serbest bırakılmasını ve göreve iade edilmelerini istiyoruz.”
Deklarasyonun okunmasından sonra HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Demirtaş, yapılanların sadece HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kalkması ve yargılanmaları olmadığını, bunun hem Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından böyle kurgulanmadığını hem de sonuçları itibariyle daha büyük ve kapsamlı sorunlara sebep olacağını dile getirdi. Demirtaş, şöyle konuştu:
“7 Hazirandan bu yana çok aleni açık bir Saray darbesi süreci yaşanıyor ve bu Saray darbesini durdurabilecek yegâne güç bugün arkamızda bulunan, HDP ile DBP ile dayanışma içinde Türkiye’deki darbe sürecini durdurmaya çalışan ilerici güçlerdir. Biz halklarımıza güvenerek, biz bugün Türkiye’de tek adam sistemi ‘başkanlık rejimi’ adı altında diktatörlük sistemini durdurmaya evet demiş ve bu gidişata hayır diyen güçlerle, onların mücadelesiyle birlikte varız. Halkların Demokratik Partisi Meclis gurubuna ve Demokratik Bölgeler Partisi’nin yerel yönetimlerine yönelik bu kapsamlı saldırı işte 7 Haziranda başlayan ve diktatörlüğe doğru adım adım giden darbe sürecinin sadece bir parçasıdır. Herkes bunun farkında. Herkes biliyor ki attığı her adımda sadece kendi gizli ajandasını, ülkeyi ele geçirmek adına adım adım yürüttüğü bu programı durdurabilecek parlamento içi ve dışı güçler ortadan kaldırılmadıkça elbette ki onun kâbusu olacağız. Herkes bunun farkında en çok da kendisi farkında. Saraydaki zat bunu çok iyi biliyor. Önündeki engeller parti içinde, hükümet içinde, devlet içinde birer birer aşıldı. Birer birer her birini bertaraf etmeyi başardı. Şimdi durduramadığı yegâne güç, devrimci güçler, ilerici güçler kaldı. Bizler yani sadece HDP’yi oluşturan bileşenlerden söz etmiyorum. Bizi de aşan bizden daha geniş bir direniş kitlesinden söz ediyorum. Bugün bu salonu dolduran ve bu deklarasyona imza atan ilerici güçlerden söz ediyorum. Türkiye’nin aydınlık geleceğine inanan, özgür, eşit, adil, birlikte yaşamına inanan bu güçlerden söz ediyorum. Arkamızdaki bu güçlere bakarak umutlu olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bizi geleceğe taşıyan köprü buradaki arkadaşlarımın el ele tutuşarak oluşturduğu köprüdür. Ve herkes şundan emin olmalıdır. Şu karanlık günler, ülkenin üzerine kara bulut gibi çökmüş bu günler bu ortak duruş sayesinde kesinlikle aşılacaktır. Parlamentoda dokunulmazlıklar kaldırılır mı, parmak sayısı yeter mi, yetmez mi hep birlikte göreceğiz. Biz buradan bir kez daha parlamentoda bu darbeye ‘hayır’ diyebilecek milletvekillerine çağrı yapıyoruz.”
Demirtaş, konuşmasının devamında meselenin dokunulmazlıkların kaldırılması olmadığını, böyle olsaydı 276 milletvekili oyunun buna yettiğini ve bunu AKP’nin tek başına yapabileceğini söyledi. Bu deklarasyonun bir “hayır” kampanyası olduğunu, diktatörlüğe, darbeye karşı, demokrasiden, özgürlüklerden, adaletten uzak bir anayasaya hayır kampanyası olduğunu ve parlamentoyla sınırlı kalmayacağını söyledi, “hayır” etrafında karanlığa, diktatörlüğe karşı güçlü bir grup oluşturmak gerektiğini belirtti.
Demirtaş’ın konuşmasının ardından basın açıklaması sonlandırıldı.
link: Marksist Tutum, “Halkın İradesine ve Meclis’teki Sesime Dokunma!”, 5 Mayıs 2016, https://marksist.net/node/5078
Yoğun Bakım
İstanbul’da “Vekilime Dokunma” Eylemine Polis Saldırdı