Üç kısma ayırmışlar burayı. Üçüncü kısım ölüme daha çok yakın, çok sınırdaki hastaları kapsıyor. Ben birinci kısımda yatıyorum. Bilincim açık. Bir trafik kazasından sonra getirdiler beni buraya. Etrafı acı içinde seyrediyorum. Her kısımda hasta bakıcıların, temizlikçilerin dışında iki hemşire var ve sıra sıra makinelere bağlı hastalar.
Yaşları genellikle genç olan bu erkek-kadın hemşireler, hep ayakta, sürekli her bir yatağı tek tek fır dönüyor, hiç durmuyorlar. Bu hemşireleri yoğun bakım doktorları gözetliyor, denetliyorlar. Her bir hastanın kendi doktorları uygun saatlerde gelip hastalarını kontrol ve ayrıca takip ediyor.
Yoğun bakımın bu üç kısmında asıl yük ve motor güç günün 24 saatinde her bir dakikası hastaların arasında geçen bu genç kadın ve erkek hemşirelerde: Sonda takıp damar yolu açıyorlar, serum takıp iğne yapıyorlar ve hastaların altını temizliyorlar… Bu tempo 12 saat ve bazı günler 24 saat devam ediyor. Nöbet bitimlerinde tek tek hastaları hakkında bilgi vererek birbirlerine görevlerini aktarıyorlar. Her anı koşturmacayla geçen bu yoğun bakım ünitesinden yazıyorum bu mektubu.
Bir düşünce, bulunan ve yaşanılan o anı, süreci, ilişkileri, durumu etraflı ve doyurucu açıklayabilme gücüne sahipse eğer, bilimseldir. Bu durum o düşünceyi çok değerli kılar. İnsan aklının sonsuz gücü onu mutlaka bulur, layık olduğu yere oturtur. Bir trafik kazasından ağır yaralı çıkarak (10 gündür hâlâ uğraşıyorum) bu yoğun mu yoğun ünitede yatmaktayım. Ama her şeyden önce Marksist Tutum okuru bir işçiyim. Yani Marksistim.
Hasta yatağımda, kendi kendime bulunduğum yerden çok basit bir soru soruyorum. İnandığım temel düşünceler yani Marksist fikirler bu yoğun bakım ünitesi bölümünü açıklayabiliyor mu?
Ya da aynı soruyu şimdi tersinden soralım. “Elveda Proletarya” diyen A. Gorz gibi bir dönemin moda ideologları ve bunların türevleri burayı açıklayabilir mi? Bu tür düşünceler için sorunun cevabı daima kocaman bir HAYIR’dır. Buna verecek cevapları kesinlikle yoktur.
Ama Marksizm açıklayabilir. Açıklıyor. Onun üstünlüğü işte bu bilimselliğinden geliyor. Anlıyor. Yorumluyor ve değiştirebilme potansiyeli taşıyor.
Marx’ın Kapital’inin anlamı ve değeri 100 yıl sonra düşmanları tarafından bunun için yeniden övgüler alıyor.
Bu yoğun bakımda koşturanlar tastamam da işçidirler. Sağlıklarımızı yeniden üretiyorlar, yani sağlık hizmeti üretiyorlar. Yeniden yoğun bir şekilde üretiyorlar. Yani uzayan iş saatleri, düşük ücretler buraların da sorunu.
Elif Çağlı da “Büyüyen İşçi Sınıfı” derken diğer tüm sektörleri anlattığı gibi bu yoğun bakımda çalışan işçileri de kastediyordu.
“İşçi sınıfı bitti” diye nakarat tutan ucube akımlar bu durumu açıklayabilir mi? HAYIR. Açıklayamazlar.
Su akar yolunu bulur, söz de öyle. Yeter ki olgulardan hareket edilsin. Araştırılsın, düşünülsün ve söz söylensin. Elif Çağlı şahsında Marksist Tutum yazarlarının buz üzerine yazı yazmadıklarının kanıtı işte buralar bence kardeşler…
Şu hasta yatağımda, yoğun bakım ünitesinde karınca gibi her vakaya koşan bıkmadan, usanmadan işini aşkla yaptığını gördüğüm bu genç işçiler, bana yeniden yaşam ve geleceğe olan umudumu veriyor, çoğaltıyor. Nedense aklıma Troçki’nin “vasiyeti” olarak da anılan şu sözleri geliyor: “Bilinçli hayatımın 43 yılını bir devrimci olarak geçirdim. 42 yıl Marksizm bayrağı altında dövüştüm. Eğer yeniden yaşamaya başlamış olsaydım şu ya da bu hataları yapmamaya çalışırdım. Ama hayatımın ana akışı değişmezdi. Bir proleter devrimci, bir Marksist, bir diyalektik materyalist ve dolayısıyla bir ateist olarak öleceğim. İnsanlığın komünist geleceğine olan inancım gençlik günlerimden daha az değil, bugün daha da sağlam… Hayat güzel. Gelecek kuşaklar bu hayatı bütün kötülüklerden, sömürüden, şiddetten temizlesin ve hayatın tadını çıkarsın.”
Bu sözlerinde Troçki ne kadar da haklı. İnançlarına ne kadar da bağlı değil mi?
Bu yolda ileri…
Marksist Tutum’la ve daima hep ileri…
link: MT okuru bir işçi, Yoğun Bakım, 7 Mayıs 2016, https://marksist.net/node/5076
Ya Onlar Kazanacak ya da Biz!
“Halkın İradesine ve Meclis’teki Sesime Dokunma!”