Korunaklı saraylarında yaşayan, altın dolu havuzlarda yüzüp altın kaplama klozetlere oturan bu egemenler dünyanın en zenginleri arasındalar. Brunei Sultanı 20 milyar dolar, Birleşik Arap Emirlikleri Şeyhi 18 milyar dolar, Katar Emiri 2 milyar dolar, Umman Sultanı 900 milyon dolar, Kuveyt Emiri 400 milyon dolarlık servetle listedeki yerlerini alıyorlar.
Ortadoğu kadim halkların birikimlerini, her inançtan insan topluluklarını barındırıyor. Nüfusun büyük gövdesini Müslümanların oluşturduğu bu coğrafyada bugün bir yanda sömürünün ve kanlı savaşların yıkıma sürüklediği emekçiler, diğer yanda ise inanılmaz bir sefahat var. Irak, Suriye, Yemen, Filistin gibi ülkelerde yaşama tutunmaya çalışan milyonlarca insan adeta bu dünyada cehennemi yaşıyor. Hemen yanı başlarında ise başka insan manzaraları, bambaşka yaşamlar ve bu dünyada birileri için cennet var. Acıların ve sefaletin ortasında çölde bir vaha gibi yükselen şatafat ve ışıltı, krallık ya da emirlik olarak saltanat süren bir avuç azınlık için.
Arap coğrafyası petrol ve doğalgaz rezervleri bakımından son derece zengin. Dünyadaki doğalgaz kaynaklarının %45’ine, petrol rezervlerinin ise %58’ine sahip olan Arap ülkelerinde, bu zenginlikten, dünya zenginleri listelerinde üst sıralarda yer alan ve servetleri dudak uçuklatan bir avuç asalak yararlanıyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan gibi ülkelerde petrol zengini krallar, emirler ve prensler sefahat içinde yaşarken, geniş halk kesimleri bu şatafatın yanı başında sefalet içinde yaşıyor.
İktidardaki asalaklar sınıfı bu dünyanın tüm nimetlerinden fütursuzca faydalanıyor. Altın kaplama tuvaletinden altın tozu dökülmüş yiyeceklere kadar uzanan bir görgüsüzlüğün ve geriliğin de timsali durumundalar. Bu Arap ülkelerinde despotların yanı sıra bir de “seçkin aileler” güruhu var. Petrolden elde ettikleri servetleri tıpkı kralları, emirleri gibi Amerika ve Avrupa bankalarına ve kapitalist dünyanın büyük şirketlerine yatırıyorlar.
Bu ülkelerden biri Arap yarımadasının en büyük ülkesi olan Suudi Arabistan’dır. Türkiye Suudi Arabistan kralı öldüğünde resmi yas ilan etmişti. Öldüğünde 91 yaşında olan bu zat milyarlarca dolarlık bir kişisel servete sahipti. Ortadoğu halkları bu aşağılık düzene, dikta rejimlerine başkaldırdığında öylesine ürkmüştü ki, aylarca ülke dışında kalmış ve döndüğünde ise cömertliği tutmuştu. İşsizlik yardımını arttırmış, memur maaşlarına da zam yapmıştı. Korkmakta haklıydı çünkü ülkedeki genç nüfustaki işsizlik %20’nin üzerine çıkmış ve hoşnutsuzluk artmıştı.
Kral Abdullah’ın yerine geçen kardeşi Salman bin Abdülaziz için de tüm ülkede biat törenleri yapılmış ve bu rejimin halkla ilişkisinin düzeyini de kanıtlayan ilginç bir gösteri yaşanmıştı. Tüm ülkede kralın karton posterleri hazırlanmış, bu posterlerin arkasına dublörler yerleştirilmiş ve insanlar kralla değil posteriyle tokalaşmıştı. Nüfusun 3,2 milyonunun işsiz olduğu, çalışan nüfusun %10’u göçmen işçilerden oluştuğu bu ülkede, halkın şaşaa düşkünü egemen sınıfla yakınlığı ancak bu kadar olabilirdi.
Korunaklı saraylarında yaşayan, altın dolu havuzlarda yüzüp altın kaplama klozetlere oturan bu egemenler dünyanın en zenginleri arasındalar. Brunei Sultanı 20 milyar dolar, Birleşik Arap Emirlikleri Şeyhi 18 milyar dolar, Katar Emiri 2 milyar dolar, Umman Sultanı 900 milyon dolar, Kuveyt Emiri 400 milyon dolarlık servetle listedeki yerlerini alıyorlar. Petrol zengini bu despotların zevk ve eğlence yöntemleri de çok çeşitli: Milyon dolarlar ödenerek alınan özel cep telefonu numaraları, pırlanta kaplı tabancalar, seks ve eğlence merkezleri, kumarhaneler, dünyaca tanınmış sanatçıların büyük paralar karşılığında saraylarda misafir edilerek dünyaya gösteriş yapılması... Onlar zenginleştikçe Ortadoğu coğrafyasında çoğunluk yoksullaşmaya devam ediyor.
Petrol sayesinde saltanat sürenler içerisinde Katar emirleri de var. Katar’da göçmen işçilerin durumu, kendilerine bu dünyada cennet kuranların sefaleti kime yaşattıklarının da kanıtıdır. Katar olimpiyatları için yapılan inşaatlarda yüzlerce göçmen işçi hayatını kaybetti. Nepal’den getirilen binlerce yoksul işçi, aç, susuz, ağır çalışma koşullarında, ücretlerini bile alamadan, üstelik pasaportlarına el konulmuş bir şekilde köle gibi çalıştırılıyor.
Bir yanda yolsuzluk ve işsizlikle boğuşan emekçi kitleler, diğer yanda sarayının altındaki gizli bölmelerde sakladığı serveti ve mücevherleri ile saltanat süren Zeynel Abidin Bin Ali ve şürekası varken, Tunus’ta başlamıştı isyan dalgası. Ardından da Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasındaki diğer halkların zalimlere karşı öfkesi patlamıştı çığ gibi. Bu öfke Tunus’ta Bin Ali rejiminin çürümüşlüğünü gözler önüne sererek rejimi ezdi geçti. Arkasından Mısır’da Mübarek’in diktatörlüğünü parçaladı. Lakin ezilen, sömürülen ve uzun yıllardır diktatörlerin baskısı altında yaşayan kitlelerin kalkışması, ne yazık ki onları bu baskıcı rejimlerden kurtarmaya yetmedi. Bazı ülkelerde diktatörler gitti ama diktatörlükler ve sömürücülerin iktidarı olduğu yerde kaldı.
Bugün Ortadoğu coğrafyası yangın yerine dönmüş durumda. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda yeni nüfuz alanları yaratmak amacıyla yürüttüğü savaş tüm hızıyla devam ediyor. Petrol zengini Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin, tıpkı Türkiye’deki AKP iktidarı gibi, bölgedeki emperyalist savaşta eli boş durmuyor. Uygarlığın beşiği olan bu coğrafyada, insanları katleden, insanlığın tarihsel anıtlarını yerle bir eden gözü dönmüş radikal İslamcı örgütlerin de finans kaynakları olan bu ülkelerde bir gün milyonlarca insan bu emperyalist hesaplara son verecek. Yönetenlerin sefahatini parçalayınca yerlerine yeni krallar geçemeyecek.
link: Derya Çınar, Ortadoğu Halkları Bir Gün “Kral Öldü, Yaşasın Yeni Kral” Demeyecek!, 29 Mart 2015, https://marksist.net/node/4089
Erdoğan’ın Sultanlık Arzusu
12 Eylül Anayasasına da Başkanlık Sistemine de Hayır!