Bir Orta Amerika ülkesi olan Honduras’ta, 28 Haziranda gerçekleştirilen darbe sonucunda ordu tarafından bir geçici hükümet atandı. Devlet başkanı Manuel Zelaya ise evine yapılan baskınla gözaltına alınarak apar topar Kosta Rika’ya sürgüne gönderildi. Darbeden hemen sonra sokağa çıkma yasağı ilan edildi, hükümetin bakanlarına ve kitle hareketinin başını çeken işçi ve köylü aktivistlere karşı tutuklama furyası başlatıldı. Zelaya bugüne kadar iki defa geri dönme girişiminde bulundu. Birincisinde, havaalanına inmesi engellendiği için, ikincisinde ise Kosta Rika sınırından kendisini destekleyen kitleyle beraber girmeye çalışırken müdahale olmasından çekindiği için geri döndü. Kosta Rika devlet başkanı Arias aracılığıyla, geçici hükümetin başkanı Micheletti ile Zelaya arasında uzlaşı arayışı devam ediyor.
Darbecilerin bahanesi, Zelaya’nın yapmak istediği referandum olmuştu. Honduras anayasası geçmişteki askeri rejimler tarafından oluşturulmuştu ve zengin egemen sınıfa büyük ayrıcalıklar tanıyordu. Anayasada yabancı bir devletin ülkede askeri üs oluşturamayacağı belirtildiği halde, 1954’te ABD ile yapılan antlaşmayla, Soto Cano’da, içinde ABD’ye ait uçak ve tank gibi savaş araçlarıyla 500 askerin bulunduğu bir askeri üs inşa edildi. Zelaya, referandumla, hem bu üssün kapanması hem de askeri rejimler tarafından oluşturulan gerici anayasanın değişmesi için yeni bir anayasa komisyonu kurulması konusunda halkın sadece fikrini almak için, yani bağlayıcılığı bile olmayan bir halk oylaması istiyordu. Çünkü bağlayıcılığı olan bir referandum önermek bile mevcut anayasaya göre suçtu. Ordunun vesayetini güvenceye almak üzere tasarlanmış olan anayasa, başkanların görev süresini bile sadece bir dönemle sınırlıyordu. Buna da karşı olan Zelaya, yeni bir anayasayla, bu sınırlamayı kaldırmayı da amaçlıyordu.
Zelaya, referandum konusunda kendisine destek vermeyen genelkurmay başkanı Vasquez’i 24 Haziranda görevden aldı. 25’inde ordu birlikleri tepki olarak Tegucigalpa sokaklarına indi. Honduraslıları destek için başkanlık sarayına çağıran Zelaya, ABD’nin darbeyi durduracağına inandığını belirtse de beklentisi gerçekleşmedi ve 28’inde ordu yönetime el koyduğunu ilan etti. Bu işin sadece orduyla sınırlı kalmadığını ve parlamento ve yargının da orduyla işbirliği halinde hareket ettiğini vurgulamak gerekiyor. Böylece burjuva devletin bu üç temel kurumunun işbirliğiyle devlet başkanı alaşağı edilmiş oldu.
Darbe yolunda Zelaya reformları
Zelaya, aslında büyük toprak sahibi burjuva sınıfına mensup bir aileden. 2005’te yapılan seçimlerde yoksul çoğunluğun çıkarlarını savunma vaadiyle Liberal Partiden aday oldu. 2007 yılıyla birlikte Latin Amerika’nın sol rüzgârından etkilenmeye başladı. Küba’yı ziyaret eden ilk Honduras başkanı oldu. 9 ülkenin oluşturduğu ALBA’ya[*] katıldı. Venezuela’dan ucuz petrol ve doğalgaz alma imkânını tanıyan Petrocaribe projesinde ülkesinin yer almasını sağladı. Sosyal kalkınma politikalarına yönelip asgari ücreti %60 oranında artırdı. Zenginlerinse paylarına düşeni ödemesi gerektiğini ilan etti.
Bütün bunlar, Zelaya’nın yoksul işçi ve köylülerin desteğini kazanmasına ve egemen sınıfla arasının açılmasına neden oldu. Eski devlet başkanı Maduro, icraatları konusunda Zelaya’yı, “ABD Honduraslı göçmenleri geri postalayıp misilleme yapacak. Sizi besleyen eli ısırmayın” sözleriyle uyardı. Uyarı karşısında Zelaya “merkez sola” bir adım daha yaklaştıklarını ilan etti ve “hoşlanmayan olursa o vakit ‘merkez’ kelimesini atar sadece ‘ikincisine’ sahip çıkarız” sözleriyle rest çekti.
Zelaya da tıpkı Chavez gibi Latin Amerika’da son on yıldır yükselmekte olan sol dalganın üzerinde iktidar koltuğuna yerleşti. Honduraslı emekçilerin ve yoksul köylülerin, kapitalizme karşı biriken öfkeleri, nasıl Venezuela’da Chavez’e kırmızı gömlek giydirip iktidara oturttuysa, Zelaya’nın da kovboy çizmeleriyle sol popülist bir söylem tutturmasına neden oldu. Latin Amerikalı emekçilerin kendi iktidarlarını kurmalarına önayak olacak devrimci bir önderlikten yoksun olmaları, “kurtarıcı” olarak gördükleri reformistleri ve popülistleri iktidara taşımalarına neden oluyor.
“Muz Cumhuriyeti”
7,8 milyonluk nüfusa sahip küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Honduras, 20. yüzyıl boyunca ABD’li Birleşik Meyve Şirketi’nin egemen olduğu bir “muz cumhuriyeti” özelliği taşıyordu. 20. yüzyılın başında ABD Deniz Kuvvetlerinin kontrolü altında kaldı. 1911’de devlet başkanı doğrudan ABD tarafından atandı. 1930’da muz tarlalarında patlak veren isyanı bastırmak üzere ABD savaş gemileri bölgeye gönderildi. 1980’li yıllara gelindiğinde, Honduras’ta Soto Cano’da kurulan askeri üs, Latin Amerika’da gelişen devrimci kitle hareketlerini bastırmak üzere gerçekleştirilen operasyonların merkezi oldu. Nikaragua’da patlak veren Sandinist Devrimine karşı buradan yönetilen saldırılar, 60 bin kişinin ölümüne neden oldu. Guatemala’da toprak reformunu gerçekleştiren ve Birleşik Meyve Şirketi’nin çiftliklerini devletleştiren Başkan Arbenz’i deviren darbe de buradan yönetildi. Binlerce cinayet, kayıp ve işkenceden sorumlu paramiliter güçler, bu üste eğitildiler. Ve bütün bu darbelerde başrol oynayan subay ve üst düzey subaylar hep ABD’deki Amerikalar Okulu adlı karşı-devrim yuvasında eğitildiler. Bugünkü darbenin başında olan genelkurmay başkanı Romeo Vasquez ile hava kuvvetleri komutanı Prince Souza da bu okulun mezunlarından.
Orta Amerika’nın en yoksul ülkesi olan Honduras’ta nüfusun yüzde 70’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ülkede sınıflar arası eşitsizlik tam bir uçurum ifade ediyor. Okur-yazarlık oranı %80. 1 milyon Honduraslı, iş bulmak ümidiyle gittikleri ABD’de göçmen olarak yaşıyor. Yoksulluk içerisinde yaşamlarını idame ettiren Honduraslıların hayat damarları, büyük toprakları elinde bulunduran kapitalist oligarşi tarafından iyice tıkanmış durumda.
ABD ve AB ülkelerinin darbe karşısındaki tutumu
Emperyalist güçlerin Zelaya’nın yoksul emekçi kitleler lehine yaptığı Chavez benzeri reformlardan ve Chavezci Venezuela ve Küba ile ilişkiler geliştirmesinden endişe duydukları açıktır. Onlar bu nedenle, politikalarıyla birlikte Zelaya’nın tasfiyesini muhakkak ki istiyorlardı. Ancak bu işin bir darbe yoluyla yapılmasının, 2002’de Chavez’e karşı Venezuala’da yapılan darbede olduğu gibi ters tepmesinden ve kendileri açısından işlerin daha da kötüye gitmesinden çekiniyorlardı. Nitekim darbecilere karşı emekçi kitleler tepkililer ve bunu çeşitli eylemlerle de ortaya koymaktalar. En son yapılan genel grev de bunun bir ifadesi. Ama egemenler tüm bu eylemleri zorla bastırmaya çalışıyor. Nitekim bu greve de ordu saldırdı ve şu an itibariyle 1 kişi darbecilerin kurşunlarıyla hayatını kaybetmiş durumda. Dolayısıyla darbecilerin konumu da henüz garanti altında değildir.
İşte emperyalist güçlerin darbe konusunda görünüşteki tutumlarını belirleyen bu durumdur. Görünüşte ABD ve AB darbeyi eleştiren ya da kınayan açıklamalar yapmakta, hatta Fransa ve İspanya gibi kimileri büyükelçilerini çekmekte ve mali yardımları dondurma tehditleri savurmaktadır. Ancak tüm bu tutumlar özde göstermeliktir. Gerçekte bu emperyalist güçler darbecilerle aynı amaç ve hedefleri paylaşmakta, ama bunun Honduraslı ve tüm Latin Amerikalı emekçiler tarafından algılanmasını mevcut konjonktürde sakıncalı bulmaktadırlar. Ayrıca darbecileri açıktan destekler görünmenin özellikle Obama’nın tüm dünyaya pazarlanan demokrat imajı fena halde zedeleyeceği de ortadadır.
O nedenle ABD de AB de arabuluculuk yapan Kosta Rika devlet başkanı Arias’ın önerilerini destekliyor. Arias, ulusal birlik hükümeti (yani Zelaya ile darbeci güçlerin ortak hükümeti) kurulmasını, Zelaya’nın devlet başkanlığı görevine geri dönmesini, Ekim ayına kadar devlet başkanlığı seçiminin yapılmasını, darbe öncesi ve sonrası işlenen siyasi suçlar için af çıkarılmasını (yani darbecilerin yargılanmamasını) öneriyor. Ancak bu kadarını bile riskli gören gözü dönmüş darbeci hükümet bu planı kabul etmeye yanaşmıyor. Göründüğü kadarıyla bu planın anlamı şudur: Zelaya başa dönebilecek, ama önerdiği değişiklikler gerçekleştirilmemiş ve birkaç ay sonra yapılacak başkanlık seçimlerine de giremeyeceği için mesele kapanmış olacaktır. Böylece darbe gibi nahoş bir görüntü de temizlenmiş olacaktır. Bu şekilde, darbecilerin amacını haklı gören emperyalistler temennilerini bu yolla gerçekleştirmek istiyorlar. Zelaya’nın ayağını denk alarak, emperyalistlerin çıkarlarına zarar vermemesini istiyorlar.
Darbenin ilk gününden bu yana ülkenin en büyük üç sendikası FUTH, CTH ve CGT, darbecilere karşı genel grev çağrısı yaptılar ve tüm baskılara rağmen nihayet bunu hayata geçirmeye de başladılar. Zelaya da ülkeye bir şekilde giriş yaparak halk hareketinin başına geçmek istiyor. Fakat bu yoldaki girişimleri henüz sonuç vermiş değil. Kıtada benzer durumda olan diğer ülkelerin ezilen emekçi halkları, tarihleri boyunca defalarca isyan bayrağını dalgalandırdılar ve her seferinde sömürgecilerin acımasız baskılarına maruz kaldılar. Yine de bu, onların teslim olmalarına yetmedi. Ancak gerçek kurtuluş için işçi sınıfının devrimci bir önderliğinin oluşturulması gerekiyor. O zaman tüm emekçi yığınların her daim köz halinde olan öfkesi çok daha güçlü biçimde alevlendirilecek, kapitalist bataklık kalıcı olarak kurutulacaktır. Latin Amerikalı işçilerle tüm dünya işçilerinin kurtuluşu, Zelaya gibi sözde kurtarıcılarla gelmeyecektir. Öncülerinin rehberliğiyle, işçiler kendi kurtuluşlarını gerçekleştireceklerdir.
[*] ALBA, ABD tarafından oluşturulmaya çalışılan ALCA’ya (Amerika Serbest Ticaret Alanı) alternatif olarak Chavez’in başı çekmesiyle oluşturulmuştur. Üye ülkeler arasında ortak bankalar ve fabrikalar kurulmasını, yiyecek ve petrol yardımlarının yanı sıra konut ve eğitim yatırımlarının yapılmasını öngören bir uluslararası işbirliği örgütüdür. Başlangıçta Bizim Amerikamızın Halkları İçin Bolivarcı Alternatif olan ismi, geçen Haziran ayında “Alternatif” yerine “İttifak” kelimesi konarak değiştirilmiştir.
link: Cem Keskin, Honduras’ta Darbe, 1 Ağustos 2009, https://marksist.net/node/2190
Devrimci Tutsaklara Özgürlük!
Genç-Sen’li öğrenciler parasız eğitim talebiyle alanlarda