Hidroelektrik Enerji Santrallerine (HES’lere) karşı mücadele eden binlerce doğa ve yaşam savunucusu, “suların daha özgür akması” için 9 Nisanda Ankara’da bir araya geldi. “Doğanın ve Yaşamın Talanına Karşı Bütün Dereler Ankara’ya Akıyor” şiarıyla bir araya gelen eylemciler, Toros Sokak’tan başlattıkları yürüyüşlerini Kolej Kavşağında sona erdirdiler. Alanda toplanan göstericiler “Su Hayattır Satılamaz” dövizleriyle birlikte “kültürümüzün ve tarihimizin yağmalanmasına izin vermeyeceğiz” dediler.
Eylemde, HES’lere olduğu kadar nükleer santrallere de karşı çıkan göstericiler, “Nükleer Santral İstemiyoruz” dövizleriyle bunu dile getirdiler. Bizler de Deniz Moralı’nın Radyoaktif Kapitalizm adlı kitabının hem tanıtımını hem de satışını yaptık. Bu vesileyle de katılımcılarla uzun uzun sohbet etme imkânı bulduk. Konuştuğumuz kişilere meseleye bakış açılarının ne olduğunu ya da nükleer santralleri hangi temelde reddettiklerini sorduğumuzda aldığımız yanıtlar çoğunlukla benzerdi: “Çünkü bu santraller doğayı ve insan sağlığını bozuyor.” Peki neden yapılıyor o zaman bu santraller diye sorduğumuzda verilen cevap ise yine çoğunlukla şöyleydi: “Diğer gelişmiş ülkeler bu enerjinin kötü olduğunu fark ettiler ama vazgeçemiyorlar. O yüzden de daha az gelişmiş ülkelerde örneğin Türkiye’de bu santralleri kârları için kurmaya devam ediyorlar!”
“…nükleer santraller sorunu, insanlığın üretici güçlerinin (ve bunlar arasında teknolojinin) tarihsel gelişmesinin, insanlığın bir bütün olarak ihtiyaçlarını gidermeye yeterli bir temel sağlayıp sağlamadığı, insanı ve çevreyi tahrip etmeden insan ihtiyaçlarını gidermenin mümkün olup olmadığı ve bu sorunların, kaçınılmaz olarak ortaya çıkan toplumsal-politik niteliği gibi hususları içeren geniş bir bağlama oturtulmalıdır. Dolayısıyla sorunun bir kolu, etkileri giderek daha somut hissedilmeye başlanan ve tüm gezegenimizi tehdit eden ekolojik felâket sorununa, bir diğer kolu insanlığın elindeki imkânların yeterliliği sorununa, bir başka kolu da yeryüzündeki alçaltıcı sefalet ve acılara açılmaktadır.” (Deniz Moralı, Radyoaktif Kapitalizm, Tarih Bilinci Yay.)
Ne yazık ki meselenin bu temel yönü, kendisine çevreci ya da sosyalist diyen pek çoklarınca öne çıkarılmıyor. Öyle ki eylem sırasında atılan hiçbir sloganda, yazılmış hiçbir döviz ya da pankartta bunun bir sistem sorunu olduğunu dile getiren ifadeler yoktu. “AKP, Elini Suyumuzdan Çek” demenin sorunun özüne dair ne anlattığı muamma! Oysa sorun şu ya da bu burjuva partiye değil, bir bütün olarak sermayeye dünyamızdan el çektirme sorunudur, yani kapitalizmi yıkma sorunudur. Bu yüzden de biz, gerek bu eylem vasıtasıyla gerekse de yaptığımız çalışmalar dolayısıyla ulaşabildiğimiz herkese bu konu hakkında doğru bildiğimizi anlatıyoruz, anlatacağız da. Madem sorun bir sistem sorunu, kapitalizm sorunu, o halde yapılacak şey de bellidir. Kapitalizm öldürür ve onun ortadan kalkması gerekir. Suların özgür akmasını, doğanın tahrip edilmemesini ve insanlığın kurtuluşunu istiyorsak yapılması gereken budur. Bunu yapacak olansa dünya işçi sınıfıdır.
link: Ankara’dan bir MT okuru, Sular Özgür Akmalı, Ama Nasıl?, 12 Nisan 2011, https://marksist.net/node/2625
Anti-Emperyalizm Adına Diktatörleri Savunanlar
Artan Gıda Fiyatları ve Devrimci Ayaklanmalar