İşçi sınıfı hareketi, bugün, dünyada ve Türkiye’de siyasal ve ekonomik örgütlülüğü açısından en geri dönemini yaşamaktadır. Sendikaların, sermaye ile uyum içinde davranarak statülerini korumaya çalışan bürokratların hakimiyetlerini sürdürdükleri örgütler haline geldiği artık herkesin malumu. Bu halleri ile sendikalar, iş yasalarının çalışanlar aleyhine değiştirilmesi, esnek üretim biçimlerinin uygulanması, kıdem tazminatının kaldırılması, devlet işyerlerinde çalışanların haklarının gasp edilmesi gibi uygulamalar karşısında bile bir direnç göstermekten aciz durumdalar.
Sendikaların başına çöreklenmiş bürokratlar, elbette böylesi somut saldırılardan hareketle, işçi sınıfının haklarını koruması ve yeni haklar elde etmesi için bir mücadele geliştirmek gibi bir bakış açısına sahip değiller. Onlar, Avrupa Birliği’ne dair yanılsamalar yaratmak ya da laikliği ve ulusal bağımsızlığımızı koruyalım sloganlarını sendikal mücadelenin önüne koymak gibi işçileri kendi sınıf çıkarlarına ters politik hatlara çekmeye uğraşmaktalar.
Bunlara bakıp sendikalardan umudu kesenlerin bir kısmı “yeni” , “çağdaş” sendikal anlayışlar peşinden sürüklenirken, bir kısmı da yeni devrimci sendikaların yaratılması ya da ahbap-çavuş ilişkileri ile delegelerin desteğini sağlayarak sendika yönetimlerinin tepesinin değiştirilmesi gibi mücadele yöntemlerini önlerine koydu. Militan ve bağımsız sınıf sendikacılığı anlayışını işyeri örgütlenmelerine yaslanarak geliştirmek gibi zorlu uğraşlar ise bu kesimlerin gündemine bile girmedi.
Oysa işçi sınıfı işyerlerindedir ve işyerlerinden başlayarak örgütlenmelidir. Sınıfın katılımı olmadan sınıf adına hareket etmekten vazgeçip, işçi sınıfının kendi örgütlenmesinin önünü açmak zor iştir, sabır gerektirir. İşçi sınıfı kendi hakları için mücadele ederek örgütlenmenin anlamını ve gerekliliğini öğrenecektir. Yararcı ve kolaycı yaklaşımlara düşmeden, birini diğerinin karşısına-önüne koymadan her alanda mücadele sürdürülmelidir ki, işçi hareketinin gerçek birliği örgütlenebilsin. Sendikal hareket, bürokratların düşüncelerinin değişmesi ile değil, sınıf mücadelesi içinde kazanılmış proletaryanın bilincinin dönüşmesiyle tekrar yükselecektir. İşçi sınıfı hak arayarak, grev yaparak, direnişler örgütleyerek kendi okulunda mücadeleyi öğrenecektir. Bugün sendikal konfederasyonların mücadeleci sendikal örgütler haline gelebilmeleri, işyerlerinde örgütlülüğün yükseltilmesi ve sendika bürokratlarının tarihe gönderilmesi ile olanaklıdır.
Çok bilinen, ancak az hayata geçirilebilen bir doğruyu hatırlatalım; sendikal ve siyasal mücadele birbirini tamamlayan uluslararası bir mücadeledir. İşçi sınıfının önderlerinden Rosa Luxemburg’un dediği gibi:
Ekonomik mücadele politik bir düğüm noktasını bir diğerine iletendir; politik mücadele ile ekonomik mücadele için gerekli zeminin periyodik şekilde tohumlanmasıdır. Nedenler ve sonuçlar burada her an konumlarını değiştirirler.
Tekrarlanan sözler kimilerini sıkabilir. Hep aynı şeyleri yazıyorlar diye de düşünebilirler. Ama biz bıkmadan, inatla tekrar edeceğiz.
Uluslararası işçi sınıfı mücadelesi, sadece 1 Mayıs’ların ya da 8 Mart’ların kutlanılması ya da Enternasyonal Marşı söylemek değildir. “Bütün ülkelerin proleterleri birleşin”, yeri ve zamanı geldiğinde söylenecek veciz bir söz değildir. İşçi sınıfının mücadelesinin uluslararası karakterini belirtir.
Kapitalist-emperyalist sisteme karşı verilecek mücadele ancak bütün ülkelerin işçilerinin birlikte mücadelesi ile başarıya ulaşabilir. Okuyucunun sabrını zorlamadan bir tekrar daha yapıp nokta koyalım:
“Enternasyonal bizim vatanımızdır.”
link: Ankara'dan MT okuru bir Sendika Uzmanı, Sendikal hareket proletaryanın bilincinin dönüşmesiyle tekrar yükselecektir, 8 Ekim 2004, https://marksist.net/node/365
Mücadele Kızışıyor!
Pompalanan Üniversite Hayalleri