AKP hükümeti, savaş tamtamlarının kulakları sağır ettiği bir dönemde meclisten yıldırım hızıyla yeni yasalar çıkartıyor. Meclisten bir taraftan savaş tezkeresi geçirilirken diğer taraftan da sessiz sedasız zam tezkereleri geçiriliyor. Birlik-beraberlik, vatan-millet nidaları eşliğinde vergiler, zamlar, baskıcı yasalar, özelleştirmeler ve kazanılmış haklara yönelik saldırılar sağanak halinde yağdırılıyor. Sermaye hükümeti böylece dışarıda kardeş halkların canına kastederken içeride de işçi ve emekçilere saldırıyor. Hükümetin hedefi belli; savaş söylemine sarılıp işçi sınıfını daha fazla fedakârlığa zorlamak ve böylece sömürüyü yoğunlaştırıp kârını kat be kat arttırmak!
Hükümet bir yandan pembe tablolarla göz boyamaya çalışırken diğer yandan zam yağmuru başlattı. En temel tüketim maddelerinden vergilere kadar her şeye yüksek oranda zamlar geldi. Ekmeğe Kasım ayında %20 oranında zam yapıldı ve yetmiyormuş gibi Aralık ayında da %10 ilave zam yapılması kararlaştırıldı. Suya, örneğin İstanbul’da %134 oranında zam yapıldı. Elektriğe önce %15 zam yapıldı, ardından zammın her ay otomatiğe bağlanması onaylandı. Aralık ayındaysa doğalgaza %10 oranında zam gündeme gelecek. Özel Tüketim Vergisi %7 oranında arttırılarak sigara ve akaryakıta %10 oranında zam yapılırken, evlerde kullanılan tüpler %17 oranında zamlandı. Bulgur, nohut gibi ürünlere de yüzde 100’e varan zamlar yapıldı. Bu arada üniversite harçları %5 oranında arttırılırken, İstanbul’da ulaşım da, İETT’nin takdire şayan atraksiyonları eşliğinde %50 zamlandı.
Hükümet zamlarla yetinmedi. Özelleştirmelere hız vereceğini, ilk elde kimi limanları, tersaneleri, yolları ve köprüleri özelleştireceğini açıkladı. Sermayenin kârına kâr katmak amacıyla Aralık ayında Genel Sağlık Sigortası Yasasını oldubittiye getirip yasallaştırılacak. Polise olağanüstü haklar tanıyan yasalar, Kürt illerine yönelik olağanüstü hal uygulamasının dillendirilmesi ve Anayasaya konulması gündeme gelen baskıcı yasalar da gündemde. Tüm bu saldırı dalgası işçi ve emekçi kesimlerin elindeki son kırıntıların da yok edilmesi anlamına geliyor. Hayat pahallılığı toplumu derin bir sefaletin pençesine sürüklüyor. Fakat zamlara ve hükümetin saldırı dalgasına karşı örgütlü bir tepki yok ortada. Sendikal bürokrasiyse kör-sağırı oynuyor. Sendikal ve siyasal örgütlüğün parçalandığı, sınıf mücadelesinin gerilediği böylesi dönemlerde, burjuvazinin saldırıları pervasızca yükseliyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm toplum her geçen gün daha fazla çıkmaza sürükleniyor. Burjuvazi ne olursa olsun taviz vermeyeceğim diyor. Kapitalist politikalar hızla savaşa ve olağanüstü rejimlere doğru döndürülüyor. Krizin ve savaşın faturası büyüyor ve bedeller işçi sınıfına ödettiriliyor.
Sermayenin zam ve kurşun yağmuruna karşı örgütlenmekten başka çaremiz yok. Zamların faturasını, saldırılarının bedelini burjuvaziye ödettirmek için işçi sınıfının devrimci saflarında örgütlenelim.
link: Dudullu’dan MT okuru bir matbaa işçisi, Savaş Bahane Zamlar Şahane, 13 Kasım 2007, https://marksist.net/node/1662
Ekim Devriminin Yankıları
Telekom Grevi Vesilesiyle Medyanın Rolü