Son beş-altı ayda metal sektörünün canlanması yönündeki kıpırdanışlar, iş kazalarının da artmasını beraberinde getiriyor. Ekonomik kriz, artan işsizlik ve yoksulluk olarak işçilere fatura edilirken, üretimin yeniden canlanması da yine işçilere, bu kez artan sömürü ve iş kazaları olarak yansıyor. Her halükârda kapitalist sistem sürdükçe, işçilerin sıkıntıları ortadan kalkmayacak.
Kriz döneminde binlerce işçiyi işten atan patronlar, sektördeki ekonomik kıpırdanış ve yeni iş yasasının getirdiği rahatlıkla, mesai saatlerini olabildiğince uzatma gayreti içerisindeler. Bunun yanı sıra, sözümona çok önemli addedip, baret takmayan işçilere uyarı cezaları veren patronların iş kazaları konusundaki "hassasiyetleri" de her bir "kaza"da bir kez daha ortaya çıkıyor!
Örneğin, yaklaşık bir ay önce, Gebze Osmangazi tren istasyonu yanında kurulu bulunan Kroman Çelik'te meydana gelen iş kazası sonucu bir işçi arkadaşımız yaşamını yitirmişti. Arızalı vinç tamir edilirken, halatın kopması sonucu vincin kancası o sırada orada bulunan işçinin başına düşmüş, arkadaşımız oracıkta feci şekilde can vermişti. Kazanın ardından işyerinin patronları ve onların uşağı olan müdürler değil de, "ihmali görülen" dört işçi gözaltına alınmıştı. Oysa çalışma sahasının şeritle çevrilmiş olması ya da bir kişinin orada görevlendirilip çalışma bölgesine kimseyi sokmaması bu kazayı rahatlıkla önleyebilirdi. Ne var ki, kapitalist toplumda yaşıyoruz. Önemli olan insanların ihtiyaçları ya da işçilerin güvenliği değildir! Önemli olan patronların ne kadar kâr ettiğidir. Tastamam bu nedenledir ki, bu işle fazladan bir kişinin görevlendirilmesi, patronlar açısından boşa kaybedilmiş bir zaman demektir.
Daha üzerinden çok geçmemişken, aynı işyerinde, bu kez çok daha feci bir kaza yaşandı. 18 Ekim günü gece saat 2 sıralarında meydana gelen tüp patlaması sonucu iki işçi yaşamını yitirdi.
Mevlüt Sancar isimli işçinin oksijenle kesim yapmak için çakmağı yakmasıyla oksijen tüpü patlıyor. Mevlüt Sancar'la birlikte orada bulunan Mahmut Nayır isimli bir başka işçi kardeşimiz de ağır yaralanıyorlar. Patlamayla birlikte işçilerden biri göğsüne aldığı darbeyle 5-6 metre geriye fırlarken, diğerinin, patlayan tüp parçalarının isabet etmesiyle bacakları parçalanıyor.
Bu iki işçiden biri Gebze SSK hastanesinde, diğeriyse Göztepe SSK hastanesinde yaşamlarını yitirdiler. Kazanın olduğu haddehaneye gelen fabrika yöneticileri, kazanın meydana geldiği alandaki üretime ara verip, diğer taraftaki üretimin devam etmesi direktifini verdiler. Hastaneden ölüm haberinin gelmesinin ardından bile üretim sabah saat 8'e kadar sürdürüldü. Sabah vardiyasına gelen işçiler çalışmayarak üretimi durdurdular. Bazı işçilerin diğer bölümlerde de üretimi durdurma talebi, sendika temsilcileri ve sendika şube yöneticileri tarafından, "kongre öncesi dedikodulara sebep olacağı, işverenle iplerin gerilmesinin iyi olmayacağı" gibi sözlerle geçiştirilip, hiçbir adım atılmadı! Sendikacıların bu tutumu, işverenin ölen işçileri kırılan bir makine dişlisi gibi düşünüp kırık parçayı değiştirerek makineyi çalıştırmaya devam etmesine çanak tutmak değil de nedir?
Bu ve benzeri durumlarda, sınıf bilinçli işçilere düşen görev, yalnızca patronların doymak bilmez kâr hırsını değil, aynı zamanda sendikacıların kendi koltuk sevdalarını ve onlara angaje olmuş sendika işyeri temsilcilerinin çarpık bilinçlerini de, ilgili her ortamda ve her fırsatta teşhir etmektir. Sınıf bilinçli işçilere düşen görev, sınıf sendikacılığı perspektifiyle açılacak mücadele bayrağının yükseltilip, sendikalardan bu bürokratik zihniyetin alaşağı edilmesidir. Sınıf bilinçli işçilere düşen görev, yitirdikleri işçi kardeşleri için gözyaşı dökmek değil, sınıf mücadelesini yükseltip, yitirdikleri kardeşlerini bu kavgada yaşatmak olmalıdır. Çünkü bizi kurtaracak olan gözyaşı değil, sınıfımızın devrimci mücadelesidir.
link: Gebze'den MT okuru bir metal işçisi, Kârlarla birlikte iş cinayetleri de artıyor, 21 Ekim 2003, https://marksist.net/node/1244
Bolivya: Yarım Kalan Devrim
Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi kongresinden notlar