Kamu işyerlerinde “memur” statüsünde çalışanlar, emekçi-işçi olduklarının bilinci ile on yıllardır mücadele ediyorlar. Kamu emekçilerinin on yıllar süren bu sendikal mücadeleleri sendikalı olmalarını kabul etmeyen devletin saldırılarını da beraberinde getirdi. Devlet bir yandan baskı uygularken bir yandan da güdümlü sahte sendikalar kurarak emekçilerin sendikal mücadelesini engellemeye çalıştı. İşte bu güdümlü sendikalar eliyle kamu emekçilerinin sendikal mücadelesini zayıflatma hamleleri meyvesini vermiş görünüyor. Son açıklanan verilere göre devlet güdümlü işbirlikçi sendikalar, sendikalaşan kamu emekçilerinin yüzde 70’ine yakınını bünyelerinde barındırıyorlar.
Kamu çalışanları sendika hakkını sokakta kazandı
Kamuda çalışanlar 12 Eylül faşist darbesi öncesi sadece eğitimciler arasında “Türkiye Öğretmenler Sendikası”nı kurabilmişlerdi. Kamu emekçileri 1987 yılında sendikalaşmayı tartışmaya başladılar. Bunun için Sendika Yürütme Komisyonları (SYK) oluşturdular. Telgraf çekme eylemleri, yemek boykotları, kitlesel basın açıklamaları, paneller, kapalı salon toplantıları gibi etkinliklerde bulundular. İşkolu temelinde örgütlenmiş, grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı mücadele kararları aldılar. 1987-1990 yılları arasında 12 Eylül döneminin egemen kıldığı yasaklar psikolojisi kırılmaya ve geleneksel “memur” kültürü ve davranışını aşmayı hedefleyen çalışmalar yürütüldü. Bu çalışmalar sayesinde “devletin memuru değil emekçiyiz” bilinci yaygınlık kazanmaya başlandı. Örgütlülüklerini Kamu Çalışanları Platformunu (KÇP) oluşturarak büyüttüler.
İlk olarak 28 Mayıs 1990’da eğitim emekçileri Eğitim-İş’i kurdular. Ardından Eğit-Sen ve Tüm Bel-Sen’den (Tüm Belediye Memurları Sendikası) başlayarak çok sayıda sendika kitlesel başvurularla kurulmaya başlandı. Hakların örgütlü mücadeleyle alınabileceği inancı giderek tüm kamu emekçilerinde yankı bulmaya başlamıştı. Tabii devletin baskı ve ceza terörü de emekçilerin üzerinden eksik olmamıştı. Militan eylemlerle haklarını arayan emekçiler gaz, cop ve tutuklamalara rağmen sendikal ısrarlarından vazgeçmediler. Taban örgütlülükleriyle desteklenen kuruluş süreci birçok eksiğine rağmen onlarca kazanımı beraberinde getirmişti. Kurulan işkolu sendikaları birleşerek Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu’nu (KÇSP) oluşturdular. Ardından 1996 yılında KESK adı altında resmi kuruluşlarını ilan ettiler. KESK yasaklara ve kapatma tehditlerine karşın “sendikamızı sokakta kurduk sokakta savunacağız” şiarını haykırıyordu.
Baskılar yetmedi kontra-sendikalar iş başında
KESK’in bu meşru, militan ve kitlesel yükselişi devleti oldukça rahatsız etmişti. Baskı ve cezalarla emekçilerin mücadelesini durduramayacağını anlayan devlet sonunda kendi sendikasını kurmaya girişti. Devlet güdümlü ilk sendika Kamu-Sen olmuştu. Kamu-Sen Kürtlere yönelik savaşla beslenen şovenizm ve ırkçılık rüzgârını devlet yöneticilerinin desteği ile birleştirerek KESK’e yani emekçilere karşı cephe almıştı. AKP hükümeti iktidara geldikten sonra büyük ölçüde MHP’li ve milliyetçi kadrolardan oluşan Kamu-Sen sendikası ile hükümet arasında görüş ayrılıkları, daha doğrusu çıkar çatışmaları ortaya çıktı. Özellikle kadrolaşma ve atama işleri konusunda açığa çıkan gerilim bu kez AKP hükümeti güdümlü bir başka sendikayı tarih sahnesine çıkardı: Memur-Sen. İlk kurulduğunda sadece Diyanet’te örgütlü olan Memur-Sen, 10 yıl gibi bir sürede üye sayısını 392 bin 171’e çıkararak kamu çalışanları arasındaki en çok üyeye sahip sendika haline geldi.
Dengeler değişiyor
Bu yıl 7 Temmuzda Resmi Gazete’de yayımlanan 2010 rakamlarına göre Memur-Sen, üye sayısını 15 bin 816 kişi artırarak 392 bin 171’e çıkardı. Böylece Memur-Sen, birinciliğini pekiştirdi. Ayrıca Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız’ın başkanı olduğu Türkiye Enerji-Sen bünyesindeki enerji iş kolunu devraldı. Türkiye Kamu-Sen ve KESK ise üye kaybetti. Türkiye Kamu-Sen’in üye sayısı 6 bin 390 azalarak 369 bin 600’e, KESK’in sayısı da 5 bin 218 gerileyerek 219 bin 195’e düştü. Memur-Sen’deki bu artış, kamu emekçileri arasındaki sendikalaşma oranının arttığını göstermiyor. Sendikalı kamu emekçisi oranı sadece yüzde 57,89. Üç büyük sendikanın dışında kimi cemaatlere ya da burjuva çevrelere ait görev bekleyen küçük sendikalar da bulunmakta. Kürt düşmanlığı üzerinden ulusalcılık dalgasıyla oluşturulan ve KESK’ten kopanların kurduğu Kamu-İş, olası bir CHP iktidarında en büyük sendika olmak ve kontralık görevini gerçekleştirmek için bekliyor.
KESK’e ne oldu?
Memur-Sen’in büyümesinde siyasi ve atama-tayin baskıların oldukça etkili olduğu biliniyor. Kurum yöneticilerinin sendika temsilciliği yaptığı, “bütün herkes üye olacak başka sendika istemiyorum” diyen yöneticilerin cirit attığı bir ortamda, tıpkı daha önce Kamu-Sen’in olduğu gibi Memur-Sen’in büyümesi de normal. Normal olmayan, emekçilerin gerçek çıkarlarını koruyan, haklarını büyütmek üzere kurulmuş olan KESK’in kriz, yoksulluk, sözleşmelilik, güvencesizlik saldırılarının hızla yaşandığı böyle bir dönemde örgütlenme iradesini bir türlü gösteremeyip gerilemesi.[*]
KESK, militan, fiili, meşru mücadele çizgisini silikleştirdikçe, gerici ve işbirlikçi sendikalar büyümeye devam edecek. Çünkü emekçiler KESK’e güven duymamaya başladı. Eğer “sosyal diyalogculuk” yapacaksanız bunun gerçek karşılıkları zaten var. Mücadele çizgisi olarak gittikçe diğer sendikalara benzemeye başlayan KESK, emekçiler için bir çekim merkezi olma durumunu artık yitirmiş durumda.
KESK’in kuruluşuna yön veren, tabana dayanan, fiili, kitlesel ve militan duruş, daha sonra örgütün kurumsallaşma döneminde yerini bürokratikleşme ve kendini yasaların dar çerçevesiyle sınırlamaya bıraktı. Sendikal demokrasi anlayışı olarak işçi demokrasisi değil, KESK içinde bulunan siyasal çevrelerin koalisyon hükümetleri gibi hareket ettikleri seçimler ve kulisler anlayışı benimsendi. Özellikle solun hastalıklı hale gelmiş rekabetçi, küçük olsun benim olsuncu tavırlarına sınıf pusulasından bihaberlik de eklenince emekçilere en büyük kötülük yapılmış oldu.
Sendikal bürokrasiden şikâyet eden solun geniş bir kesimi kendi elleriyle KESK’te de yeni tip bir sendikal bürokrasiyi hâkim kıldılar. Emekçilerin genel taleplerine gözünü kapayan, tabanı önemsemeyen ve örgütlemeyen bir sendikal bürokrasi ortaya çıktı.
Çözüm yok mu?
KESK kangren hale gelmiş yönetimsel yapısıyla gittikçe batmakta olan, eli kolu bağlı bir file benziyor. Oysa hak gasplarının, taşeronlaştırmaların, özelleştirmelerin, esnek çalışmanın, güvencesizliğin kamu emekçilerine dayatıldığı bir süreçte emekçilerin güvenini kazanabilecek bir sendikal mücadele hattının örülmesi gerekmekte. KESK içinde ve örgütlenmeyi bekleyen on binlerce kamu emekçisinin elinde bu bağları koparıp atacak potansiyel mevcut. İşte bu potansiyelin açığa çıkartılabilmesi, militan sınıf sendikacılığı fikrini ve sınıfın devrimci siyasetini, ısrarla, sabırla işçiler arasında mayalanması görevinin yerine getirilmesini bekliyor. Sınıf devrimcilerinin inatçı ve kararlı adımları, bu görevi yerine getirmek için izlenmesi gereken yolu gösteriyor.
link: İstanbul’dan bir medya işçisi, İşbirlikçi Sendikalar Büyüyor, KESK Ne Yapıyor?, 1 Ağustos 2010, https://marksist.net/node/2474
Aleviler, CHP ve Statükoculuk
Avrupa Birliği, Liberal Düşler ve Marksizm