12 Eylül faşist askeri darbesinin üzerinden 24 yıl geçtikten sonra 12 Eylül 2004 günü 78’liler Birliğinin girişimiyle Ankara’da 12 Eylül’ü protesto mitingi yapıldı.
3000’e yakın katılımcıyla çeşitli parti, dernek ve sol çevreler Ankara Tren Garı’nın önünden Abdi İpekçi Parkı’na doğru 12 Eylül faşist darbesini kınayan sloganlar atarak ve ellerinde katledilen devrimcilerin fotoğraflarını taşıyarak yürüdüler.
Sloganların hedefi 12 Eylül darbecileri ve faşist zihniyetiydi. Miting alanına toplananlar “12 Eylül darbecileri yargılansın”, “Darbecilerin servetleri açıklansın”, “12 Eylül anayasası kaldırılsın”, “Darbecilerden, işkencecilerden hesap soracağız” vb. pankartlarla haklı isyanlarını dile getirdiler.
Abdi İpekçi Parkı’nda 12 Eylül faşist darbesi sonucu ölen devrimciler için saygı duruşunda bulunulduktan sonra çeşitli konuşmalar yapıldı, şiirler okundu, şarkılar söylendi. Her konuşmada, her şiirde ve her şarkıda ölen devrimciler için ağıt, faşizmin yaşattıklarına isyan vardı.
Aslında 12 Eylül 2004 günü Türkiye devrimci hareket için çok önemli bir gündü. 24 yıl sonra yaşanan onca acının, onca haksızlığın gencecik yaşında işkencelerde, hapishanelerde ya da kahpe bir kurşunla sokak aralarında ölen insanların; kızlarımızın, oğullarımızın, babalarımızın, analarımızın, eşlerimizin, kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın yaşadıkları kötü ve yaşayamadıkları güzel günlerin hesabı sokaklarda sorulmaya başlanacaktı. Ne var ki, mitingin bu çizgiyle pek bir alakası olmadı. 78’liler Birliği’nin internet üzerinden yürüttüğü “sanal kampanyaya” ve destek çağrılarına rağmen, aslında mitingin daha baştan göstermelik olduğu açığa çıkmıştı. DİSK, KESK gibi konfederasyonların en önemli destekçiler olarak öne çıktıkları bu miting çağrısının, bu konfederasyonlar da dahil olmak üzere diğer parti ve derneklerin Ankara şubeleriyle sınırlı tutulmuş olması, böylesine anlamlı bir protestonun daha baştan kadük kalmasını beraberinde getirdi.
Miting çağrılarında 12 Eylül faşist darbesine yıllar sonra bile olsa anlamlı bir tepki koymanın altı çiziliyordu. Gerçekleştirilen miting, katledilen devrimcilerin anılması açısından çok anlamlı ve başarılıydı fakat bunun yeterli olmayacağı apaçıktır. Daha baştan bu denli sınırlı tutulan, had safhada ihtiyatlı ve “Netekim Festivali” vb. gibi soytarılıklarla sulandırılan bir girişimden daha fazlası da beklenemezdi.
Darbeci generallerin yargılanmasına indirgenmiş, sorunun özünün burjuva düzen olduğunun üstünü örten sınırlı bir anti-faşist anlayış son derece yanlış ve tehlikelidir. Kapitalist ekonomi belli dönemlerde kendi kaçınılmaz krizlerini yaşar. Böylesi dönemlerde kriz koşulları nedeniyle çalışanların işten çıkarılmaları, yoğun işsizlik, ücretlerin ödenmemesi vb. sonucu toplumsal rahatsızlık ve hareketlilik artar. Böylesi krizlerin işçi sınıfının yükselen devrimci hareketiyle örtüşmesi durumunda, burjuva toplum ekonomik krizi aşan çok daha derin ve yaygın bir toplumsal krizle sarsılmaya başlar. İşte burjuvazi bu zamanlarda olağan yöntemlerle sindirip yatıştıramadığı devrimci proleter hareketi bastırıp yok etmek için olağanüstü rejimlerin önünü açar. Burjuva ordu ve onun kurmayları da bu noktada burjuvazinin çıkarları doğrultusunda proletaryanın karşısına dikilir.
Dolayısıyla bizim asıl hedef noktamızı iyi belirlememiz gerekir ki doğru hedefe doğru araçlar ve yöntemlerle saldırabilelim. Ankara’da 12 Eylül mitinginde bu başarılamadı. Faşizm burjuvazinin proletaryanın devrimci hareketini bastırmak için kullandığı en vahşi silahtır. Bu bağlamda eğer bu silah proletaryaya yöneltilmiş bir silahsa, bunun karşısında en doğru tavırla duracak olan ve tutarlı bir savaşı verecek olan da proletaryadan başkası değildir. Ve proletaryanın hedefi de yalnızca birkaç general değil, bütün bir burjuva düzendir.
Ankara’da faşizmden hesap sorulacağının ilan edildiği 12 Eylül 2004 tarihinde proletarya alanda değildi. Alanda var olan bir avuç sendika bürokratı proletaryayı temsil etmekten uzak olduğu gibi devrimci çevreler de gür bir ses çıkaracak kitlesel bir katılımdan ve daha da kötüsü faşizmin esas sorumlusunun darbeci generallerden ibaret olmayıp kapitalist düzen olduğunu dile getirecek tok bir politik çizgiden uzaktılar.
Burjuvaziden hesap sorulacak çok şey vardı, fakat işçi sınıfı geniş kitleleriyle alanda yoktu. Faşizme karşı mücadele aynı zamanda burjuva dünya düzenine karşı verilen bir mücadeledir. öyleyse bu noktada en doğru tavrı koyabilecek olan komünist bilinçle donanmış örgütlü devrimci proletaryadır. Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok ama örgütlü mücadele sonucu kazanacağımız sınıfsız, sömürüsüz komünist bir dünya var.
link: Ankara’dan bir işsiz, Ankara’da 12 Eylül Mitingi, 14 Eylül 2004, https://marksist.net/node/159
Michael Moore’un Fahrenheit 9/11 filmi
Sendikal Yasalarda Yeni Düzenlemeler