Yoksulluğun çocuklardaki sonucu sadece yetersiz beslenme yüzünden bedensel gelişim bozukluğu olarak algılanıyor. Fakat çocukların zihinsel ve duygusal gelişimi de yoksulluktan etkileniyor. Columbia Üniversitesi Nörobilim Ekibi tarafından yürütülen bir araştırma yoksulluğun bebek ve çocuk beyni üzerine sonuçlarının boyutlarını ortaya koyuyor. Ekip beyni etkileyen biyolojik temelleri incelemek için ABD’nin farklı şehirlerinde 1099 çocuk, ergen ve genç yetişkinin beyinlerini görüntüledi ve çeşitli veriler ortaya çıkarttı. Bu araştırma bize bir kez daha kapitalizmin emperyalist savaşlar, ekolojik, ekonomik, siyasal vs. krizlerin yanında daha gölgede kalan pek çok ciddi soruna da yol açtığını gösteriyor.
Ulaşılan sonuçlara bakalım: Araştırma ABD’de en düşük gelir grubundan ailelerin, yani geliri yılda 25.000 dolardan az olan ailelerin çocuklarının beyinlerinin, geliri 150.000 dolardan fazla olan ailelerin çocuklarına göre %6’ya kadar daha az yüzey alanına sahip olduğunu, yani beynin ön lobundaki gri madde hacminin daha az olduğunu gösterdi. Bu fark daha gebelik sırasında ortaya çıkıyor. Bunun yanı sıra araştırma gelir düzeyinde birkaç bin dolarlık eşitsizliğin dahi çocukların beyin yapısında, özellikle dil, kavrama ve karar verme becerileriyle ilgili alanlarda büyük farklılıklar yarattığını ortaya koydu. Çocukların okuma, hafıza oluşturma, mukayese yapma yeteneği gibi bilişsel becerilerini ölçen testlerdeki puanlarının, ebeveynlerinin gelirleriyle orantılı olarak düştüğü ya da yükseldiği net bir biçimde gözlemlendi.
Yine bir başka araştırma grubunun yapmış olduğu incelemede farklı sosyoekonomik gruplara ait her biri yaklaşık 1 aylık olan 44 Afrikalı ve Amerikalı kız bebeğin beyin taramaları da benzer sonuçlar verdi. Yani, yoksul ailelerin bebeklerinin beyin yüzey alanları zengin çocukların beyin yüzey alanlarına oranla daha az gelişiyor. Araştırmayı yapan ekip sonuçları yayınlarken kimi önemli konulara değinip bu verilerden yanlış sonuçlar üretilmemesi gerektiğini özellikle belirtiyor. “Kimi bilimsel sonuçların güncel siyasal gerilimlere alet veya dayanak olmaması gerektiğini” ifade ediyor. Çünkü bu benzeri sonuçların otoriter ve faşist eğilimlerin yükseldiği günümüz dünyasındaki ırkçı söylemler için malzeme haline getirilebildiği görülüyor. Burada öne çıkarılmak istenilen mesele ırklar değil, gelir düzeyinin ve sınıfsal farklılıkların yarattığı sonuçlar olduğu için siyah ırktan da beyaz ırktan da bebekler ailelerinin gelir durumuna göre ayrılıyor. Sonuç olarak hangi ırktan olursa olsun zengin ailelerin bebekleri yine hangi ırktan olursa olsun yoksul ailelerin bebeklerinden daha geniş beyin yüzeylerine sahip oluyor.
Meksika’da yapılan benzer içerikli bir araştırmada da yukarıdaki iki çalışmaya paralel sonuçlar elde edildi. Araştırmaya göre çocukların yaşam koşullarında yapılacak çeşitli iyileştirmelerin 18 ay gibi kısa bir sürede bilişsel gelişim ve becerilerinde olumlu yönde değişiklikler meydana getirdiği ve aradaki farkın kapanmasını sağladığı gözlemlendi. Çocukların barınma, beslenme, güvende olma gibi temel ihtiyaçlarının yanı sıra onlara hayal gücünü geliştirecek ortamlar hazırlanmasının ve toplamda doğru ve nitelikli bir gelişim süreci yaşamasının ciddi farklar yarattığı görüldü. Gelir düzeyi ortalamanın altında olan ailelere gerekli imkânlar tanındığında daha önce çeşitli sorunlar yaşayan çocuklar kısa bir sürede olumlu gelişmeler gösterdi.
Bu araştırmalarda yoksulluğun sadece açlığa değil fiziksel ve ruhsal yetersizliklere de yol açtığına dikkat çekiliyor. Bunun yanı sıra yoksulluğun yol açtığı sorunların yalnızca yetersiz beslenmeden kaynaklanmadığı ortaya koyuluyor. Yoksul aileler ağır metaller bakımından daha kirli havanın, daha kirli bir çevrenin olduğu bölgelerde oturuyor. Bu durum vücut fonksiyonlarına, duygu durumuna, hafızaya etki ediyor. Anneler geçim derdi, gelecek kaygısı, aşırı çalışma, çevre koşulları ve yetersiz beslenme gibi nedenlerle daha sağlıksız bir gebelik süreci geçiriyor, bebek daha anne karnındayken annenin bedensel ve ruhsal durumunun etkilerine maruz kalıyor. Anne çalıştığı, ev işi yaptığı, hasta, yaşlı, çocuk baktığı için doğumdan sonra bebeğe daha az vakit ayırabiliyor. Çocuğa alınan oyuncakların kalitesi de düşük oluyor ya da oyuncak alınamıyor. Bu ve buna benzer sebeplerle yoksul ailelerin çocuklarında gelişim problemleri daha çok görülüyor, iletişim becerileri, özgüven ve hayal gücü daha zayıf oluyor. Kendini ifade etmede, iletişim kurmada yaşanan zorluklar ileriki yıllarda pek çok olumsuzluğa yol açıyor. Yoksul aileler gezme, yeni yerler görme, sosyal, kültürel aktivitelere katılma olanağını bulamadıklarından çocukların içinde yaşadıkları dünyayı tanıma şansları da azalıyor. Zengin ailelerin çocukları dil öğrenme, enstrüman çalma, spor, resim gibi hobilerle kendilerini geliştirirken yoksul ailelerin çocukları erken yaşta çalışmak zorunda kalıyor ve hızla yıpranıyor.
Türkiye’de durum
Sonuçlar gösteriyor ki yoksul büyümenin yarattığı stres daha anne karnındayken çocuğun beyin gelişimine zarar veriyor. Türk Tabipler Birliğinin (TTB) son yıllardaki araştırmaları da Türkiye özelinde bu sonuçları destekliyor. Yetersiz beslenme ve insani olmayan koşullarda yaşamak çocuklarda fiziksel ve mental geriliğe sebep oluyor. Anne karnından başlayarak, özellikle 4 yaşına kadar sağlıksız beslenen çocuklar hayata bir adım geriden başlıyor. Çocuklar kurşun gibi ağır metallere maruz kalıyor. Eksik protein ve vitaminler yani niteliksiz beslenme sonucunda obezite ve bodurluk artıyor. Türkiye İstatistik Kurumunun 2022 Çocuk Araştırmasına göre; ülkede 6 yaş ve üzeri her gün ekmek ve makarna tüketen çocukların oranı %62,4 gibi büyük bir oran teşkil ediyor. Meyveyi her gün tüketen çocukların oranı % 50,5, sebzeyi her gün tüketen çocukların oranı %33, et, tavuk ve balık gibi protein ağırlıklı beslenen çocukların oranı ise yalnızca %12,7 civarında. Tüm bu faktörler yoksul çocukların başarı oranlarını düşürüyor, ciddi bir algılama sorunu yaratıyor. Diğer etkenlerin yanında beslenme yetersizliği davranış bozukluklarına da yol açabiliyor.
Kapitalist sömürü sisteminin doğrudan ürünü olan yoksulluk, görüldüğü gibi işçi sınıfının çocuklarını daha ana karnından başlayarak ciddi sorunlarla yüz yüze bırakıyor ve onların her açıdan eşitsiz bir şekilde dünyaya gelmelerine yol açıyor. Çocuğuna iyi bir eğitim, iyi bir gelecek sunmak için çalışıp didinen işçiler, sorunun asıl kaynağını ortadan kaldırmaya yönelmedikçe boşa çabalamış olacaklardır. Uğraşlarının boşa gitmemesinin, çocuklarımızın fiziksel, zihinsel gelişimlerinin ve geleceklerinin güvence alınmasının tek yolu kapitalizmi ortadan kaldırmak için örgütlü mücadeleye atılmaktan geçiyor.
link: Ayşe Çelik, Yoksulluğun Çocuk Beynine Etkisi, 6 Mart 2024, https://marksist.net/node/8208
Kapitalist Zorbalığa Karşı Birliğimizi Güçlendirelim
Sınıfımızın Şanlı Mücadele Günü 8 Mart’ımız Kutlu Olsun!