Akdeniz… Geçmişten günümüze nice uygarlık görmüştür Akdeniz. Nice efsaneler, mitler doğurmuş, nice savaşlara tanıklık etmiştir bu sular. Roma döneminde Mare Nostrum adı verilmiştir Akdeniz’e. Kelime anlamı “bizim deniz”dir. İnsanların on binlerce yıldır ufkuna bakarak yeni umutlar düşlediği deniz.Geçmişte kıyısında farklı uygarlıklara, insanlığın farklı gelişim evrelerine tanıklık eden Akdeniz, günümüzde bambaşka facialara tanıklık ediyor. Her gün batan teknelerde boğulan göçmen emekçilerin, çocukların son nefeslerini hissedercesine bakıyoruz Akdeniz kıyılarına. Elif Çağlı, başka bir denizde yaşanan aynı trajediyi işlediği Umut Teknesi şiirinde göçmenleri ve geride bıraktıklarını tüm yüreğiyle şöyle anlatıyordu:
Haiti kıyılarında
Dizilmişler kenara
Kadınlar ve çocuklar
El sallıyorlarmış
Yoksul ve pembe avuçlarıyla
Küçük tekneye
Düşlerini ve erkeklerini götüren
Açık denizlere
Kurtuluş umuduyla çıkılan göç yollarının ölüme çıkan yol olabileceğini bile bile yine de denemeye kalkışmayı belirleyen nedir? Karanın bu yanında yaşanan nasıl bir cehennem ki uçsuz bucaksız denizlerin ardındaki karalar daha güvenli görünebiliyor? Göçmen kardeşlerimiz için açlık, savaş, yoksulluk ve daha nicesiyle dolu cehennem çukuru topraklarından kaçışın tek yolu küçücük umut tekneleri. Yolu belirsiz, varışı belirsiz, belki de çoğu için son yolculuk…
Mare Mortum
“Bizim deniz” artık ölüm denizi yani Mare Mortum olarak anılıyor. Yıllardır Akdeniz’in sularında hayatlarını kaybeden göçmen emekçilerin sayısını kimse bilmiyor. Kayıt altına alınmayan binlerce ceset sulara gömülmüş halde. Ortadoğu ve Afrika’dan Avrupa’ya geçiş için göçmenlerin kullandığı güzergâhların başlıcası olan Orta Akdeniz’de facia yaşanıyor.
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2023’ün ilk çeyreğinde Orta Akdeniz’de 441 düzensiz göçmenin yaşamını yitirdiğini ve bunun “2017’den bu yana yılın bir çeyreğinde kaydedilen en yüksek ölüm sayısı” olduğunu açıkladı. UNICEF, “Her hafta 11 çocuk, Orta Akdeniz göç yolunu geçmeye çalışırken hayatını kaybediyor. 2023 yılı başından bugüne dek tahmini olarak 11.600 çocuk, bu tehlikeli göç yolundaydı” diyor. Bu çocukların çoğu yalnız ya da ebeveynlerinden ayrı... Orta Akdeniz’den geçiş yapan pek çok geminin enkazında hayatta kalan kimse bulunamıyor. Bu gemilerin kayıt dışı olması nedeniyle, hayatını kaybeden çocukların sayısını doğrulamak da neredeyse imkânsız hale geliyor. 2023’ün ilk üç ayında Avrupa’ya ulaşabilen 3300 çocuk anne-babasından ayrıydı. Denizde boğulma riski bu çocukların karşılaştığı birçok tehlikeden sadece birisi. Karaya ulaşabilen çocuklar daha büyük bir şiddet, sömürü ve istismara maruz kalıyor. Yalnız seyahat eden kız çocuklarının büyük çoğunluğu yolculuk öncesi ve sonrasında istismara uğruyor. Tüm bu sebeplerle Orta Akdeniz, çocukların seyahat ettiği en tehlikeli güzergâhlardan biri haline geldi. Bunun yanı sıra şiddet tehditleri veya şiddete maruz kalınması, eğitim veya gelecek fırsatlarından yoksun kalma, baskınlar ve gözaltı riskiyle karşı karşıyalar.
O çocuklardan biri daha 14 yaşındaydı. İsmi bilinmiyor. İtalya’ya geçmek isterken Akdeniz sularında hayatını kaybetti. İtalyan adli tıp uzmanı Cristina Cattaneo tarafından bulunduğunda özenli bir şekilde katlanmış karnesi, ceketinin cebine dikiliydi. Cattaneo otopsisini yaptığı çocuk hakkında bir kitap yazdı. Karikatürist Marco Dambrosio da hikâyeyi çizerek anlattı. Cekette kare şeklinde sert bir şeyler olduğunu fark eden Cattaneo, parçalamadan açmaya çalıştıkları karneyi bulduklarında, çocuğun derslerinde de gayet başarılı olduğunu anladı. Umutlarla çıktığı bu yolun sonunda karnesini gösterecek, başarılı olduğunu anlatacak ve kendisine bir gelecek kuracaktı. Ama olmadı. Karnesini otopsisini yapan adli tıp uzmanı gördü sadece.
Bir başka trajediyi hatırlayalım. Safakes’te balıkçılık yapan Usame Dabbebi yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: “Her ağ çekişinde umut ve endişe dolu gözlerle ağa takılanlara bakıyorum. Çünkü ağa takılan her zaman balık olmuyor. Bazen balık yerine ceset de vurduğu oluyor. İlk kez olduğunda çok korktum ama sonra alışmaya başladım. Bir süre sonra ağdan insan çıkarmak, balık çıkarmaktan farksız hale geldi.” Yakın bir zaman önce, üç günlük bir zaman diliminde 15 göçmen cesedini sudan çıkardığını anlatarak şöyle devam ediyordu: “Bir keresinde bir bebek cesedi buldum. Bir bebeğin suçu ne olabilir ki? Ağlamaya başladım. Yetişkinler için durum farklı, çünkü onlar yaşadılar. Ama o bebek daha ne yaşamıştı ki?”
Bu trajik yolculukların nasıl sonlanabildiğini gösteren bir başka durumsa şehrin dışındaki mezarlık. İçleri boş, bir sonraki deniz faciasında dolmak için bekleyen yeni mezar yerleri var. Tüm bunlar gösteriyor ki Mare Nostrum artık Mare Mortum’dur! Kapitalizm altında Akdeniz ölüm denizidir!
Egemenlerin ikiyüzlülüklerine her gün yenisi ekleniyor
On binlerce yoksul emekçinin can vermesini de içeren göçmen sorununa egemenlerin buldukları çözümler tam da onların fıtratına işaret ediyor. Hiç utanmadan, Birleşmiş Milletler bu yıl Dünya Mülteciler Gününün “evden uzakta umut” temasıyla “kutlanmasına” karar verdiğini duyurdu. Sadece birkaç ay içinde akıllara zarar pek çok icraat gerçekleşti!
AB ülkelerinin içişleri bakanları 8 Haziranda Lüksemburg’da yaptıkları toplantıda göçmen ve sığınmacılar için hapishane benzeri merkezler kurulmasına karar verdiler. Göçmen ve sığınmacılar, başvuruları sonuçlanana dek adeta hapse mahkûm edilerek belirlenen kamplarda toplanacaktı bu kararla. Sanki sorunun ana unsuru insan kaçakçılarıymış gibi, Tunus’a göçmenleri engellemesi karşılığında rüşvet verildi, tıpkı geçmiş yıllarda Türkiye’ye verildiği gibi! Ülkelerinden çıkmalarını engelleyip yoksulluğa, ölüme, açlığa mahkûm etmeleri yetmedi elbet. Avrupa’ya ulaşan emekçiler sözde demokrasi temsilcisi İngiltere tarafından Bibby Stockholm gemisine hapsedildi. En az 18 ay boyunca 500 sığınmacıyı barındıracak şekilde tasarlanan 222 odalı yüzen hapishane, bir tür akciğer hastalığına yol açan Lejyonella bakterisinin bulunması üzerine boşaltıldı. Günler birbirini kovaladıkça Avrupalı egemenler göçmen politikalarını daha da insanlık dışı hale getirmekte kararlı. Pek çoğu zaten su korkusu yaşayan, belki de denizde en yakınlarının, dostlarının ölümüne tanıklık etmiş olan göçmenleri gemiye hapsetmek insanlık dışıdır. Ancak tam da kapitalizme göredir!
Okyanusun diğer ucunda da manzara farklı değil. Güney Amerikalı sığınmacıların Meksika üzerinden ABD’ye geçtiği Rio Grande Nehri üzerine testereli şamandıralar yerleştirildi. Bu şamandıralar nehirden yüzerek geçmeye çalışan göçmenlerin sakat kalmasına, hatta kanamadan ölmesine yol açıyor. Egemenlerin elinde insanlık ya denizde boğuluyor, boğulmadan kurtulsa gemiye hapsediliyor ya da testerelerle parçalanıyor. Tüm bu uygulamaları reva gören egemenlerin hangi söyledikleri, hangi adımları yoksul emekçilerin yararınadır ki?
Stop Mare Mortum!
Göçmen hakları savunucusu 50’den fazla örgüt ve kampanya, İngiliz hükümetinin sığınma talebinde bulunan kişileri barındırmak üzere kiraladığı “Bibby Stockholm” gemisinin sahibi Bibby Marine şirketine açık mektup yazdı. Mektupta, şirketin transatlantik köle ticaretiyle kanıtlanmış tarihi bağlarına değinilerek, gemide uygulanacak gözaltı benzeri koşullara işaret edildi ve şirketin kamuoyuna açık yanıt vermesi istendi. “Stop Mare Mortum” kampanyasıyla duyarlılığı arttırmak ve göçmen politikalarını eleştirmek üzere çeşitli eylemler düzenleniyor. Bunlardan biri de sahilde kumlara çizilen insan figürleriyle Avrupa’nın sessizliğini eleştiren eylemler…
Sınırları kapayarak mültecilere bu zulmü reva gören egemenlere karşı Yunan işçi ve emekçiler, Yunan hükümetini 15 Haziranda yapılan gösterilerle protesto ettiler. Bu eylemlerde “AB politikaları öldürüyor. Sınırlar açılsın. Duvarlar yıkılsın” pankartı açan emekçiler, “mülteciler için açık sınırlar, iltica, vatandaşlık hakları ve barınak talep ediyoruz” dediler. Fransa ve İspanya’da göçmen karşıtı politikaların son bulması için protesto eylemleri düzenlendi. Yapılan protestolarda bu faciaların esas sorumlularının hesap vermesi için dayanışmayı büyütme çağrısı yapıldı.
Kapitalizmin esareti altında suda nefessiz kalan göçmenlerin hesabını ancak işçi sınıfı sorabilir. Göçmen kardeşlerimizin mezarını değil kapitalizmin mezarını kazmak boynumuzun borcudur. Akdeniz’in diğer tarafındaki biz işçiler de Türkiye’de milliyetçi, kutuplaştırıcı politikaların sonucunda göçmelerin suçlu gösterilmesini kabul etmiyoruz. Yüzen hapishanelerden testereli şamandıralara bu vahşi uygulamalara son vermek ancak egemenlerin kurdukları milliyetçilik tuzağına düşmeden tüm dünyada işçi sınıfı mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkün. Akdeniz’i ve daha nicesini “bizim deniz” yapmak işçi sınıfının elinde. Dört bucağında hür, dört bucağında tok yaşanan bir dünya kurmak da öyle! Yeter ki denizlerin ufkundaki kızıllığı yaratana dek işçi sınıfının devrimci mücadelesini devam ettirelim!
link: N. T., Akdeniz: Mare Nostrum’dan Mare Mortum’a, 19 Eylül 2023, https://marksist.net/node/8064
12 Eylül Askeri Faşizminden Sivil Faşizme
Milliyetçilik Halkların Düşmanıdır