Afrika denilince akla ilk gelen açlık, yoksulluk, sefalet, kurak topraklar ve çöllerdir. Oysaki Afrika’nın çoğu bölgesi tropikal iklime sahiptir. Tarım alanlarına elverişli toprakları mevcuttur. Ancak verimli toprakların büyük bir kısmı dev gıda tekelleri tarafından yağmalandığı için, tekellerin kâr odaklı ihtiyaçları doğrultusunda üretim yapılmaktadır. Bölge halklarının ihtiyaçları hiçe sayıldığı için gıdanın kendisine ve çeşitliliğine ulaşmak zor ve maliyetli olmaktadır. Emperyalistlerin çıkardıkları iç savaşlar, tarım alanlarında maden arama faaliyetleri gibi nedenlerle Afrika halkı kendi topraklarında açlığa mahkûm edilmektedir. Afrika’nın pek çok ülkesi zenginlerin tatile gittiği yerlerdendir aynı zamanda. Doğu Afrika ülkesi olan Kenya safari denilince ilk akla gelen ülkelerdendir. Kenya’nın en büyük gelir kaynaklarından birisi ülkede yapılan safari turlarıdır. Nadir görülen ve nesli tükenmekte olan yabani hayvanları doğal ortamlarında görmek isteyen zenginler, dünyanın dört bir yanından bu ülkeye gitmektedir. Milli parkları ve sayısız kuş türleriyle, aslan, zebra, zürafa, leopar, buffalo, fil, gergedan ve daha nice hayvan çeşitliliğiyle dünyada ilk sıralarda yer alan Kenya aynı zamanda tropik bir deniz tatili ülkesidir. Çayı ve kahvesi dünyaca ünlüdür. Hayvancılık yarı kurak ve yağışların bol olduğu bölgelerde yapılmaktadır. Sığır, koyun ve keçi en çok yetiştirilen hayvanlardandır.
Tüm bunları anlatmamızın asıl sebebi Afrika hakkında bilgi sahibi olmak değildir. Bunca doğal güzelliği ve kaynakları olan bir ülke ve kıtada neden hep yoksulluk ve kıtlık yaşanıyor? Bunun cevabı çok basit aslında: Kara kıtanın kara bahtının sebebi coğrafyasından değil emperyalist yağmacıların düzeninden yani kapitalizmden kaynaklanmaktadır.
Kenya’da son üç yıldır yağmur mevsiminde yağış olmadığı için yoksul insanlar kuraklığın yarattığı sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Afrika’nın bazı ülkelerinde son 40 yılın en şiddetli kuraklık dönemi yaşanıyor. Bunun yarattığı sorunlar giderek katlanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. İklim krizinden kaynaklanan su sıkıntısı yaşanıyor. Şiddetli kuraklık nedeniyle toplu hayvan ölümleri gerçekleşiyor. Su ve yiyecek temin edemeyen çiftçiler hayvanlarının %75’ini ölüme terk etmek zorunda kaldılar. Bu durum yoksul halkın en önemli geçim kaynaklarının da neredeyse yok olması anlamına geliyor. Kuraklık yalnızca evcil hayvanları değil, tüm canlı türlerini yok oluşa sürüklüyor. Önümüzdeki günlerde yağmur yağmazsa bölgede 28 milyon insanın yiyecek bir şeyi kalmayacak. Ülkede 3,1 milyon kişinin gıda yardımına ihtiyacı olduğu ve önlem alınmazsa bu sayının giderek daha da artacağı söyleniyor. Kıtada 2011 yılında da uzun bir kuraklık dönemi yaşanmış, 250 bin insan açlık yüzden hayatını kaybetmişti. Kuraklık nedeniyle komşu ülkelere kitlesel göçler yaşanmıştı. Açlıktan ölenler, evlerini, yurtlarını terk edip göç etmek zorunda kalanlar tarımla geçinen yoksul emekçilerdi. Şimdi yaşanan kuraklığın 2011’dekinden çok daha korkunç olacağı belirtiliyor.
İklim değişikliği nedeniyle yaşanan kuraklık, yangınlar ve sellerden dolayı ölenlerin üçte ikisini en yoksul 47 ülkenin yoksul emekçileri oluşturuyor. Su kaynaklarının tükenmesi zincirleme olarak tüm canlıları tehdit ediyor. Su yoksa yaşam yok demektir. Susuzluk demek gıda sorunu demektir. Çünkü su olmazsa tarım da yapılamaz. Bu da büyük bir kıtlık riski var demektir. Afrika’da sınırlı su kaynaklarının da kuruması yüzünden çaresiz kalan insanlar ve hayvanlar çamurlu su birikintilerinden su çıkarmaya çalışıyor. Bu kaynaklar da sağlıklı olmadığı için salgın hastalıklar yayılıyor.
BM verilerine göre, 200 bin Kenyalı günde sadece bir öğün yemek yiyebiliyor. Kenya, Somali ve Etiyopya’da 5,5 milyon çocuk yetersiz beslenme nedeniyle sağlık sorunları yaşıyor. BM Dünya Gıda Programı (WFP) Afrika boynuzunda yaşanan kuraklık nedeniyle 13 milyon kişinin kıtlıkla karşı karşıya olduğunu açıkladı. 2021 yılında 20’den fazla bölgede “ulusal felâket” ilan edilmiş ve 12 bölgede kuraklık alarmı verilmişti. Sorunların çözülmesi bir yana katmerlenerek artacağı söyleniyor. Acil insani yardım çağrısında bulunan WFP’ye göre önümüzdeki 6 ay içinde zaruri ihtiyaçları karşılamak ve toplumun iklim koşullarına karşı daha dirençli hale gelmesine yardımcı olmak için 327 milyon dolar gerekiyor.
Çeşitli uluslararası kurumlar bir araya gelerek veya tek tek Afrika’ya yardım çağrısında bulunuyorlar. Emperyalistler iklim krizinin çözülmesi konusunda toplantılar, zirveler düzenleyip çözümler bulunması gerektiğini vurguluyorlar. Güya bu sorunlara çare bulmak istiyorlar, fakat imzaladıkları anlaşmalara ve verilen sözlere karşın elle tutulur bir adım atılmıyor. Çünkü kapitalistler her şeye kâr odaklı yaklaşmaktadır. Fosil yakıtların dünya genelinde azaltılması ve yenilenebilir enerji ile üretim yapılması gerektiğini çok iyi bilmelerine rağmen paranın sıcaklığı gezegenimizin geleceğine galip geliyor.
Kenya’ya acilen yardımda bulunulmazsa milyonlarca insan ve hayvanın yaşam şansı kalmayacak deniliyor. BM dünyayı Kenya’daki kuraklık konusunda uyarıyor, “eğer bir an önce harekete geçilmezse kuraklık bir felakete dönüşecek”. İngiltere merkezli Cambridge Sürdürülebilirlik Komisyonunun BM verilerine dayandırdığı Nisan 2021 tarihli raporunda, iklim değişikliğiyle mücadele için dünyanın en zenginlerinin yaşam tarzlarını köklü biçimde değiştirmeleri gerekliliği vurgulanıyor. Elbette düzenin bu kurumlarından yapılan açıklamaları ve verilen istatistikleri dikkatle ele alıp değerlendirmek gerekiyor. Sorunu sadece en zenginlerin açgözlülüğüne ve çözümü de onların hayat tarzlarını değiştirmesine bağlamak, asıl sorumlunun gözlerden kaçmasına yol açar. Aslında çevresel sorunlar da dâhil olmak üzere insanlığın karşı karşıya olduğu sorunları çözmesi, tehlikeleri bertaraf etmesi mümkündür; üstelik teknik olarak hiç de zor değildir. Fakat bunun için bu zenginlerin hayat tarzlarından değil, onlara bu imkânları sağlayan kapitalizmden kurtulmak gerekir. Çünkü aslında bu zenginler sermayenin kişileşmiş hallerinden başka bir şey değildirler. Bu düzende üretim tamamen sermayenin çıkarları temelinde yapılır ve kararlar bu temelde alınır. Sermaye %1,5 büyümek için bile, bıraktık dünyanın 1,5 derece daha ısınmasını, dünyanın kavrulmasını bile göze alır.
Sanayi, enerji, ulaşım ve tarım gibi üretim faaliyetleri sonucu atmosfere yayılan gazların etkisiyle, yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların dünya genelinde artması küresel ısınma olarak tarif ediliyor. Dünya üzerinde enerji üretiminin yüzde 80’i petrol, kömür ve gazdan yani fosil yakıtlardan sağlanıyor. Bunların kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan sera gazları iklim değişikliğine yol açarak dünyamızı yaşanmaz hale getiriyor. 200 yıldan bu tarafa dünyamız kapitalist üretimden dolayı fazladan ısınıyor.1,5 derecenin üzerinde ısınma, dünya için sayısız riski beraberinde getiriyor. Buzulların erimesiyle deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı hava olaylarının (seller, kuraklık, aşırı yağış, kasırgalar, yangınlar vs.) artması, biyolojik çeşitlilik kaybı, ormanların tahribatı, bazı türlerin yok oluşu, gıda ve su kıtlığı, bunlara bağlı salgın hastalıklar milyonlarca insan için ekonomik ve sosyal koşulların kötüleşmesi, açlık ve sefalete sürüklenilmesi anlamına geliyor. Oysa fosil yakıtların tersine, enerji üretimi atmosfere karbondioksit salmadan yani güneş, rüzgâr, yağmur, gelgitler, dalgalar ve jeotermal ısı ile de yapılabilmektedir. Fakat kapitalistler eldeki kirli enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanıp tüketmeden onları terk edip, maliyetini hemen karşılamayan yeni yatırımlara yönelmeyi tercih etmemektedir. Dünya yok olmuş, insanlar ölmüş umurlarında değildir, varsa yoksa kârlarıdır önemli olan.
Afrika ülkelerindeki kıtlık ve yoksulluğun en büyük sebeplerinden biridir ekolojik kriz. Bu krize sebep olan ise aşırı ve anarşik üretimle dünyamızı cehenneme çeviren kapitalist sistemdir. Dünyayı kapitalizmin elinden kurtarmak hiç bu kadar acil bir görev haline gelmedi. Her geçen gün insanlığın aleyhine işlemektedir. Emekçiler yaşamak ve doğayı da yaşatmak için kapitalizmi yeryüzünden silip atmak zorundadırlar.
link: Çiğdem Berrak, Afrika’da Kuraklık Alarm Veriyor, 12 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7618
Hegemonya Savaşı ve Almanya’nın Miladı