Son birkaç yılda hızlanarak artan yoksulluk pandemi koşullarında daha da belirgin hale geldi. İşsizlik daha da yakıcı hale gelirken, temel gıda maddelerine ulaşamayan, market önüne konan çöp konteynırlarından günlük yiyeceklerini çıkaran aileler giderek artmaya başladı. Pazardan sebze ve meyvelerin bile taneyle alınmak istenmesi, artık giderek daha fazla kişinin çocuk bezini taneyle, deterjanı gramla, zeytinyağını bardakla almaya başlaması yoksulluğun boyutlarına işaret ediyor. Bakkalların ödenemeyen veresiye defterleri kabardıkça kabarıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi son aylarda uçuşa geçen kiralar, yaşanan sorunları katmerli hale getiriyor. Kiralık ev arayanlar kısıtlı bütçelerine göre ev bulamıyor, eski kiracılar oturdukları evden çıkarılmak isteniyor. Sosyal güvencesiz çalışanlar için yaşam daha da katlanılmaz hale geliyor. Açlık, yoksulluk sınırında yaşayan milyonlarca insan bütün bir ay çalışmasının sonucunda elde ettiği ücretin neredeyse tamamını ev kirasına vermek zorunda kalıyor. Ev sahiplerinin dayattığı yüksek kirayı ödeyemeyen kiracılar icraya veriliyor. Son aylarda astronomik rakamlara varan kiralar milyonlarca işçi ve emekçinin ana gündem maddeleri arasında yer almaya başladı. Geçim sorunu yaşayan ailelerin bir de üniversitede okuyan öğrencisi varsa, iş içinden çıkılmaz hale geliyor. Devlet yurtlarında yer bulamayan öğrenciler başını sokacağı bir ev, bir oda bile bulamıyor!
İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropol kentler başta olmak üzere üniversitelerin olduğu birçok kentte kira sorunu can yakıyor. Memurların tayin ve atama dönemleri, üniversite öğrencilerinin yüz yüze eğitimin başlamasıyla okullara dönmesi, pandemi yasakları sırasında ertelenmiş olan evliliklerin gerçekleşmesi, aynı dönemde köye dönüş yapmış olanların geri gelmesi, göçmen nüfusun artışı, bazı semtlerdeki kentsel dönüşüm konut ihtiyacını arttırdı. Konut yetersizliğini, evlere artan talebi gören ev sahipleri kiraları arttırıyor. Kimi ev sahipleri evini daha yüksek bir kiraya vermek için kirayı arttıramayan düşük gelirli eski kiracısına kapıyı gösteriyor. İstanbul’da bazı ilçelerde bodrum katların bile kiraları 2500 liradan başlıyor. Bir önceki yıl 1000-1500 lira bandında olan evler 2500 liraya, 2500-3000 bandında olan evler ise 4000 liranın üstüne çıkmış durumda. Bazı semtlerde ev bulunmuyor. Birçok semtte kentsel dönüşümden dolayı binlerce ev yıkılıyor. Bazı semtler şantiye alanına dönmüş durumda. Evleri yıkıma girenler de kiralık ev arayınca sorun içinden çıkılmaz hale geliyor. İstanbul’da 100 binden fazla insan kiralık ev arıyor. Ev arayanların semt seçmek gibi bir lüksü nerdeyse kalmamış durumda. Emekçiler hangi semtte bütçeye göre boş ev varsa oraya taşınıyor. Emlakçılar boşalan evlere nerdeyse bir gün içinde yeni kiracı buluyor. İstenen kiraları kabul edenler bile ev bulmakta zorlanıyor. Bazı bölgelerde kiralık ev arayanlar emlakçılardaki onlarca kişinin yazıldığı listelere isim yazdırarak haftalarca sıra bekliyor.
20 milyon civarında insanın yaşadığı İstanbul’da kira sorunu günden güne vahim boyutlar alıyor. Kısıtlı bütçeyle yola çıkıp gelmiş, yurtta yer bulamamış öğrenciler sığınacak yer arıyor. İstanbul gündeme daha fazla otursa da ülke genelinde durum farklı değil! “Şu an kiralık evimiz yok” denilen Diyarbakır’da, “öğrenciler kaydını donduracak” uyarısının yapıldığı Eskişehir’de benzer bir durum yaşanıyor. İstanbul’da semtten semte değişen ve kimi zaman dudak uçuklatan kira artış oranları diğer kentlerde de karşımıza çıkıyor. Pek çok kentte kiraların bir önceki yıla göre %50-60 oranında arttığı görülüyor. Bir öğrenci kenti olan Eskişehir bile daha önce kira artışında 81 il içinde 80. sırada yer alıyorken okulların açılmasıyla aylık bazda artış liginde ilk sıraya yerleşti. İktidar tarafından hiçbir denetimin ve yasal düzenlemenin yapılmaması ev sahiplerine kira artışı için fırsat yaratıyor. Başını sokacak ev bulabilmek için insanlar daha küçük evlere, daha ucuz semtlere kaçıyor. Adeta kent dışına sürülüyorlar!
Öğrenciler barınma sorunlarını çözmeden eğitime başlayamıyor
Sınav maratonunu atlatıp bir üniversiteye adım atan öğrencilerin, okulların açılmasıyla birlikte şimdi de ekonomiyle sınavı başlamış durumda. Ayrı bir kentte üniversite okuyacak gençler, devlet yurtlarında yer bulamadığında ya da okuluna çok uzak bir semtte yurt çıktığında başka alternatifler arıyor. Senelik 20 binden başlayıp 50 bin liralara varan özel yurt ücretleri karşısında ev kiralamak durumunda kalıyor. Ne var ki ev kiraları çok yüksek olduğu gibi, boş ev bulmakta da zorlanıyorlar. Ev sahipleri öğrencilerden daha fazla kira talep etmekle yetinmiyor, daha fazla depozito da alıyorlar. Üstüne faturalar ve evin diğer giderleri eklendiğinde ekonomik yükün altında eziliyorlar. Yaşadığı kent dışındaki bir üniversitede okuyacak olan gençlerde bir üniversiteyi kazanmış olmanın heyecanı kısa sürede nasıl okuyacağının stresine dönüşüyor. Ve kira sorununa karşı öğrencilerin tepkileri büyüyor.
Eylül ayından bu yana çeşitli engellere, gözaltılara rağmen birçok kentte öğrenciler başladıkları eğitim döneminde barınma sorunlarına karşı tepkilerini gösteriyorlar. “İtibardan tasarruf” etmeyen, saray üstüne saray yaptıran, lüks ve şatafat içinde bir yaşam sürdüren muktedirler sıra öğrencilerin barınma sorunlarına geldiğinde sorunu görmezden geliyorlar. Çoğu tabeladan ibaret olan 209 üniversite açmış olmakla övünürken devlet yurtları açmayarak öğrencileri tarikatların, cemaatlerin, vakıfların yurtlarına mecbur ediyorlar. İktidar her sorunda olduğu gibi inkâr politikası güdüyor. Erdoğan, üniversite öğrencilerinin yalnızca %8,2’sini barındırabilecek yurtlarla iftihar ediyor. Kira meselesini gündemden düşürmeyen muhalefeti hedef alarak abartılacak bir sorun olmadığını ileri sürüyor. Valiler inkârda Erdoğan’la yarışıyor! Kocaeli’de bir grup öğrenci kiralık ev, apart ve yurt ücretlerindeki fahiş fiyatlara karşı “barınamıyoruz” eylemi başlattıklarında, Kocaeli Valisi Seddar Yavuz sosyal medyadan çok aşina olduğumuz bir açıklama yaptı. Yurtlarda yer sorunu olmadığını, yerleştirmelerin devam ettiğini, hiçbir gencin mağdur edilmediğini, eylem başlatanların hiçbirinin yurt talebi olmadığını ve başka illerden geldiğini açıkladı. Süleyman Soylu 24 kente yayılan bu eylemlerle ilgili açıklamalarda bulunurken daha ileri gidip, eylemcileri “terör”le ilişkilendirdi. Sadece 310 kişinin öğrenci olup, bunların da yurt sorununun olmadığını iddia etti. Tüm sorunların kaynağı olan iktidar bu sorunları katlanılmaz hale getirdikçe daha büyük yalanlar söylüyor. Oysa sadece Kocaeli’deki üniversite öğrencilerinin sayısının yurtlardaki yatak kapasitesinin kat kat üstünde olması bile iktidardakilerin sorunları inkâr boyutunu gösteriyor. 80 bin civarındaki öğrencinin üniversite eğitimi gördüğü bu kentte yurtlardaki toplam yatak kapasitesi yalnızca 14 bin 489!
Emekçiler kiralık ev bulamıyor, lüks evler boş!
Ev kiralarının işçi ve emekçilerin en büyük gider kalemi haline geldiği bugünlerde, mesele boş ev olmamasına, durma noktasına gelen inşaat sektörünün yeni konutlar inşa edememesine bağlanıyor. Gerçekten mesele bu kadar basit mi? Elbette son dönemlerde konut fiyatlarının artmasıyla satın almak yerine kiralamak tercih edilmeye başlandı. Ama böyle olması konut yokluğundan dolayı kiraların yükseldiği anlamına gelmiyor. Aksine Türkiye’de konut azlığı değil fazlalığı var! Yıllık 800 bin civarında konut ihtiyacı olan Türkiye’de 2020 yılı sonunda 1 milyon 464 bin 331 olan konut stoku (boş konut), daha 2021 yılının ilk çeyreğinde 1 milyon 543 bin 255 olarak kaydedilmişti.[1] Yani emekçiler kiralık ev bulamazken, satılamayan, boşta bekleyen 1,5 milyondan fazla ev var! Bu bir önceki yıl faiz indirimlerine, konut kredisindeki tüm imkânlara rağmen alıcısı bulunamayan lüks evler olduğu anlamına geliyor. Bankaların ellerindeki evler de hesap edildiğinde aslında konut var ama yoksulların kısıtlı bütçeleriyle alabilecekleri konut yok! Düşük gelirli ailelerin uzun dönemlere yayılan borçlarla da olsa alabilecekleri uygun fiyatlarda konutlar yeteri kadar üretilmiyor. Emekçiler az sayıda üretilen ucuz konutlara hücum ederken orta ve üst gelir grupları için yapılmış konutlar boş duruyor. Toplu Konut İdaresinin (TOKİ) başvuru süresini Aralık 2019’da başlattığı 100 bin konut için bir ay içerisinde 1 milyon kişinin bedel yatırarak başvuru yapmış olması, yoksulların yaşadığı konut sorununun boyutlarını ortaya koyuyor. Aynı projede İstanbul’da yapılacak olan 10 bin konut için 323 bin kişinin başvurması da milyonların yaşadığı İstanbul’daki duruma ayna tutuyor.
Diğer yandan Avrupa’nın birçok ülkesinde ve ABD’de de barınma sorunu yaşanıyor.[2] Avrupa’da milyonlarca insan evsiz sokaklarda yaşarken, milyonlarca konut boş bekliyor. Konut ve kira fiyatlarının giderek artması milyonlarca insanın yaşamını zora sokuyor. Konut ve kira fiyatları artıyor ama emekçilerin öfkesi ve tepkisi de artıyor. Fransa’da, İngiltere’de, ABD’de ve daha birçok ülkede işçiler, emekçiler, öğrenciler yükselen kiralara karşı çeşitli eylemlerle tepkilerini ortaya koyuyorlar. Eylül ayı içinde Avrupa’nın birçok kentinde ücretlerin artması, kiraların düşürülmesi ve dondurulması, herkese konut talepleriyle çeşitli eylemler yapıldı. Almanya’da artan kira sorunu nedeniyle adeta kent dışına itilen emekçiler kiralarda üst sınır talep ediyorlar. İnşaat tekellerinin elindeki konutların kamuya devredilmesini isteyen Berlinliler 26 Eylülde referanduma gidip kentteki 200 binden fazla konutun kamulaştırılmasına “evet” dediler. 1 milyondan fazla boş konuta rağmen 300 bin evsizin olduğu Fransa’da aylardır çeşitli eylem ve protestolarla temel barınma hakkı talep ediliyor. Paris’te bu talebin dikkate alınması için Andre-Citroen parkında çadır eylemi başlatıldı. Amsterdam’da binlerce emekçi kira artışlarına sınırlama getirilmesi ve uygun fiyatlı sosyal konutlar talep etti. Dublin’de başta üniversite öğrencileri yurt sayılarının arttırılması, yurt ücretlerinin ve kiraların düşürülmesi ve “kâr için değil insan için konut” talebiyle eylemler yaptılar.[3]
Konut sorunu ve kira sorunu küresel ölçekte yaşanan bir sorun olsa da Türkiye’de daha katmerli bir şekilde yaşanıyor. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında konut fiyatlarının en çok yükseldiği ülke konumunda. Meydanlarda ciddi anlamda karşılığını görmesek de Türkiye’de de tepkiler giderek büyüyor ve iktidara destek günden güne azalıyor. Sorun böylesine yakıcı boyutlara ulaştığı için, sadece sol ve muhalif basın değil yandaş medya da probleme işaret etmek zorunda kalıyor. Ama iktidarı sorunun kaynağı olarak görülmekten kurtarmak için bin bir takla atıyor. Örneğin Avrupa ülkelerindeki konut ve kira problemini büyük puntolarla dile getirirken, “bir tek bizim sorunumuz değil”, “bu sorunun kaynağı iktidar değil” mesajını vermek için çırpınıp duruyor. Ama ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar iktidarın çığ gibi büyüttüğü sorunlar yaşayanların gözünden kaçmıyor.
İktidar ortaya çıkan sorunları işçi ve emekçilerin lehine çözme yönünde çaba harcamıyor, bu yönde projeler üretmiyor. Kira artış oranlarını düzenleyecek yasalar çıkarmıyor, denetim mekanizmasını çalıştırmıyor ve en iyi durumda meseleyi fırsatçılara bağlayarak sorumluluğu üstünden atmaya çalışıyor. Üstelik bu meselenin çözümünde bile fırsatçılık yapmaya çalışarak yandaş müteahhitlere buradan da ekmek çıkarmaya çalışıyor. İnşaat şirketlerinin kiraya verecekleri evler yapacakları, Avrupa’daki gibi ev kiralama şirketlerinin yaygınlaşacağı bir model gündeme gelmeye başladı. Yıllardır şantiye alanına dönüşmüş olan ülkede neredeyse tüm çarklar inşaat şirketleri için çalıştı. Devletin tüm imkânları bu firmaların, özellikle “beşli çete” olarak bilinen şirketlerin daha fazla kazanması için kullanıldı. Son yıllarda gerek enflasyonun gerekse döviz kurunun giderek artmasıyla birlikte inşaat sektöründe kullanılan malzemelerin de fiyatlarının artmasıyla konut fiyatları yükseldi. 2020’de sekteye uğrayan konut satışını arttırmak, inşaat sektörünü krizden çıkarmak için ekonomiyi daha da dibe götürme pahasına kamu bankaları aracılığıyla konut kredileri düşürüldü. Ev satışlarında patlama yaşanması konut fiyatlarının hızla artmasına yeni bir ivme verdi. Bu da kısa bir süre sonra tekrar satışların hızla azalmasına yol açtı. Sorun öyle bir çıkmaza girmiş durumda ki, asıl amaç yandaş sermayeyi, yandaş müteahhitleri daha da zenginleştirmek olduğu için “çözüm” adına yapılan her müdahale problemi daha da büyütmeye devam ediyor.
İktidar yandaş sermaye sınıfını nasıl daha çok zengin edeceğine kafa yorarken, ekonominin tıkırında gittiğine dair illüzyonlar yaratmaya çalışırken milyonlarca insanı artık barınma ihtiyacını bile karşılayamayacak duruma getirmiştir. İktidar sorunlara yeni sorunlar katarak yoluna devam ediyor. Elindeki tüm güçleri kendi sorununu çözmek için kullanıyor: Ne olursa olsun iktidarda kalmak! Bunu başarmak için düşmanlaştırma ve kutuplaştırma politikasına başvurarak kitleleri manipüle etmeye çalışıyor. Ama bu durum ilânihaye devam edemez! Bu gidişi durdurmak imkânsız değil: Sessiz, tepkisiz kalmamak, mücadeleyi örgütlemek, mücadeleyi büyütmek! İşçi ve emekçiler olarak, her alanda yaşadığımız sorunlar yumağından kurtulmamızın başka yolu yok!
[2] Konunun detayları için bkz. Levent Toprak, Çıkmazdaki Kapitalizmin Kent Yağması (28 Ocak 2020), marksist.com
[3] Haberin detayı: https://uidder.org/avrupada_yuksek_kiralar_protesto_ediliyor.htm
link: Aylin Dinç, Büyüyen Sorunlara Bir Yenisi Daha Eklendi: Kira ve Barınma Sorunu, 9 Ekim 2021, https://marksist.net/node/7481
Sınıyorlar Bizi
10 Ekim Katliamının 6. Yılı: Unutmadık, Unutturmayacağız!