Dünyanın en kitlesel sporudur futbol, futbolun ise en büyük organizasyonudur Dünya Kupası… Nasıl ki futbol sadece futbol değilse, dört yılda bir düzenlenen bu turnuva da sadece turnuva değil. İlk kez 1930 yılında Uruguay’da düzenlenen Dünya Kupası, İkinci Dünya Savaşı yıllarında verilen arayı saymazsak her seferinde daha geniş kitlelerin ilgisine mazhar oldu. Çoktandır bacasız bir sanayi haline gelen futbol, bu tür devasa organizasyonlarıyla birlikte milyarları ekran başına kilitlemekle kalmıyor. Yeşil sahalar muktedirlere akıl almaz ekonomik, politik ve ideolojik kazanç da sağlıyor. Işıltının altından ise her seferinde kapitalizmin çirkin yüzü sırıtıveriyor. 2022’de Katar’da yapılacak turnuva da en az 6800 göçmen işçinin yaşamına mal olmasını hatırlatarak, “ölüm kupası” adıyla tarih defterine yazılacak.
Maddi olsun ya da olmasın ne varsa metalaştıran kapitalizm, insanlığın nefes borusu üzerinde oturuyor. Yaşamın tüm dokusunu bozan bu örgütlü kötülükten futbol da zaman içinde payına düşeni almıştır. “17. yüzyılın ortalarında, bugünkü futbolun başlangıcı sayılabilecek oyunlar İngiltere’de halk arasında ilk yayılmaya başladığında ve bir yüzyıl sonra hemen hemen tüm Avrupa’da işçi sınıfının en gözde sporu haline geldiğinde, futbol, «kolektif mücadelenin ve bireysel yaratıcılığın bütünleştiği keyif verici bir oyun» olarak tanımlanıyordu. Maalesef kapitalizm, işçi sınıfının ve ezilenlerin yarattığı birçok güzel değer gibi futbolu da uzun zaman önce kirletmiş ve çıkarlarına alet etmiş bulunuyor. Futbol ve tüm diğer popüler spor dalları, kapitalizmin endüstriyel dallarından biri haline gelmiş durumdadır. Bu oyunlar artık spor olmaktan çıkmış ve burjuvazinin iktidar araçlarından biri durumuna gelmişlerdir.”[1]
Bu devasa ve hayli kullanışlı iktidar aracından bahsetmeye başlayınca paradan bahsetmemek mümkün değil. Meşin yuvarlak yıl boyunca bir kaleden diğer kaleye gidip geldikçe on milyarlarca dolarlık bir pasta oluşuyor. Hisse gelirleri, bilet gelirleri, forma vs. gelirleri, yayın gelirleri, turizm gelirleri, reklâm gelirleri, sponsorluk gelirleri, bahis gelirleri… Futbol piyasası büyük paraları kendine çekiyor ve birilerinin servetine servet katıyor. İşin içinde “itibar”dan, kişisel ilgi ve hobiye, kara para aklamaya kadar birçok faktör de var. Bu nedenledir ki Ali Koç’tan Birleşik Arap Emirlikleri’nin Şeyh Mansur’una, Dietrich Mateschitz’ten Roman Abramovich’e, Philip Anschutz’tan FIAT patronlarından Andrea Agnelli’ye kadar her geçen gün daha fazla sayıda milyarder, takımlar satın alarak yahut kulüp başkanlığı koltuğuna oturarak futbol “işine” giriyor!
Para basma makinesi: Dünya Kupası
Dünya Kupası da adeta para basma makinesi gibi burjuvaların yüzünü güldürüyor. 2014’te Brezilya’da gerçekleşen Dünya Kupasını 3,2 milyar, 2018’de Rusya’da gerçekleşen 21. Dünya Kupasını ise 3,6 milyar insan izledi. Bu astronomik izleyici kitlesi, 4 yaş ve üzeri nüfus dikkate alındığında dünyadaki her iki kişiden birisine denk düşüyor. Ne kadar çok müşteri o kadar çok para! Sektörün irili ufaklı yüzlerce oyuncusu Dünya Kupasıyla dünyanın parasını kazanıyor.
Turnuvanın düzenleyicisi olan FIFA’nın (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) İspanya’daki 1982 Dünya Kupası için ilk kez sponsorlarla imzaladığı anlaşmanın tutarı sadece 23,5 milyon dolardı. 2014 sponsorluk geliri ise 1,6 milyar dolar! Yaklaşık 70 katlık bu artış, futbolun endüstrileşmesinde gelinen noktayı özetlemektedir. 2018’de Adidas, Coca-Cola, Gazprom, Hyundai/Kia, Qatar Airways, Visa ve Wanda yıllık 32 milyon euro karşılığında FIFA’nın Premium partnerleri oldu. 2018’de oynanan 64 maça yasal organizasyonlardan toplam 3,3 milyar dolar bahis yatırıldı, 500 dolardan başlayıp 100 bin dolara kadar çıkan stadyum biletleri 3,1 milyon satış yaptı.
Uluslararası burjuvazi ve organizasyona ev sahipliği yapan ülkenin burjuvazisi için bir para basma makinesi olan Dünya Kupası, emekçi kitleler bakımından çeşitli açılardan yıkım anlamı taşıyor. Rusya’nın çeşitli kentlerinin ev sahipliği yaptığı FIFA 2018 Dünya Kupasıyla birlikte sadece Rus burjuvazisi 14,5 milyar dolar elde etti. Bu tutar, Rusya’nın devasa yıllık GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 1’ine eşit! Öte yandan Rusya’daki Kupa da daha öncekiler gibi emekçi kitlelerin sırtına devasa kamu borçları miras bıraktı. Yıkım bununla da sınırlı değil, bu tür büyük organizasyonlar her seferinde geride kullanılmayan ve çürümeye terk edilen devasa atıl tesis ve yapılar bırakıyor. Şehirleri aydınlatacak kadar çok enerji, her türden tonlarca ürün ve devasa bir işgücü israf ediliyor. Katar üzerinden örnekleyelim; yıl boyunca her maçın ortalama 4-5 bin kişiyle oynandığı 3 stadyumu bulunan ülkeye, birisi 90 bin, diğerleri ise yaklaşık 45’er bin kişilik 9 yeni stadyum inşa ediliyor. Eminiz ki Katar Emiri bu akıldışılık için “itibardan tasarruf olmaz” diyecektir.
Sadece ticari değil, politik de bir oyundur futbol
Milyarlarla ölçülen Dünya Kupası ekonomisi, elbette yolsuzluğa, finansal suçlara da kapı açıyor. 2015 Mayısının sonlarında FBI’ın FIFA kongresinin hemen öncesinde yaptığı operasyonda, 9 FIFA yöneticisi ve 5 spor şirketi yöneticisi rüşvet, kara para aklama ve dolandırıcılık iddiasıyla gözaltına alındı. Dönemin FIFA Başkanı Sepp Blatter da soruşturma kapsamına alınmış ve istifa etmek zorunda kalmıştı. Başlatılan soruşturmalardan özellikle birisi, konumuz özelinde de hayli ilginç bir yer tutuyor.
“Birçok devlet, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez anlayışıyla, bu büyük organizasyonun kendi ülkelerinde yapılması için yoğun bir çaba harcıyor. Bütün bürokratlar FIFA’nın tercihini kendi ülkelerinden yana yapması için kulisler, lobi faaliyetleri ve daha birçok yolla FIFA yöneticilerini etkilemeye çalışıyorlar. Getirisi bu kadar büyük olan bu organizasyonu düzenleme hakkını kapmak isteyen ülkelerin temsilcileri elbette sadece yasal yollara başvurmuyorlar. Oy kullanan delegeleri etkilemek için büyük meblağlarda rüşvetler veriliyor. Geçtiğimiz yıl da 2022 Katar Dünya Kupası için rüşvet alındığı, yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştı. ABD tarafından başlatılan bu soruşturmadan hem İngiltere hem de Katar «aklanmış» olsa da, FIFA’nın raporunda yine de her iki ülkenin tutumlarının endişe verici olduğu vurgusu yapılmıştı: «Her iki kampanya sürecinde aday ülkeler istenmeyen davranışlar sergilemiş olsa da, yaşananlar tekrar oylamaya geri dönülmesini gerektirecek düzeyde değildir. Bu nedenle etik komisyonu bu inceleme dosyasını kapatmıştır.»”[2]
Katar’ın Dünya Kupasına ev sahipliği yapma hevesinin ana motivasyon kaynağını yalnızca organizasyon gelirlerinin oluşturmadığını söylemek gerek. 2,6 milyon nüfusa sahip olan Katar, kişi başına düşen gelire (104 bin dolar) göre dünyanın en zengin ülkelerinden birisi... Petrol ve doğalgaz rezervlerinin getirisine dayalı bu büyük ekonomiden Dünya Kupası organizasyonu için 200 milyarlık bir bütçe ayrıldığı açıklanmıştı. Bu, yakın vadeli tahmini organizasyon gelirinin 10 katına denk düşen devasa bir rakam!
Bölgesinde ve uluslararası siyasi arenada bir aktör olmaya çalışan Katar için Dünya Kupası muazzam bir siyasi rant kapısı… Katar dünya arenasında imajını düzeltmek, bir cazibe noktası olmak ve bölgede etkisini arttırmak için böylesi pahalı bir topa girdi. Uluslararası spor organizasyonlarının ev sahibi ülkelerin siyasal iktidarı için meşruiyet kaynağı olduğunu da hesaba kattığımızda, Katar’ın Dünya Kupasıyla iç ve dış prestij hesapları yaptığını söyleyebiliriz.
Futbol hegemonya mücadelesinin kıran kırana sürdüğü bir alandır ve bu sadece kapitalist ülkelerin birbiriyle rekabetini içermez. Aynı zamanda egemen ideolojinin kendini yeniden ve yeniden ürettiği, emekçi kitlelerin zihnini örgütlediği bir alandır. Futbol aracılığıyla ırkçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik gibi egemen fikirler yaygınlık ve meşruluk kazanır. Günümüz dünyasında emekçi kitlelerin odağını gündelik yaşamın sorunlarından kaydırmak için muazzam işlevi olan bir aygıttır futbol. Bu nedenle kapitalizmde futbolun bizzat kendisi politiktir.
Dünya Kupasının da tarih boyunca politik bir yönü oldu. 1934’te İtalya’da oynanan turnuva, Mussolini’nin faşist iktidarının gücünü tüm dünyaya kanıtlaması için bir araçtı. Kupayı şaibeli şekilde kazanarak Mussolini’nin huzuruna götürmüştü İtalyan milli takımı. Siyah formalı takım (ülkedeki faşist paramiliter örgütlenme olan Kara Gömlekliler’e ithafen) dört yıl sonraki turnuvada da Mussolini’nin “Ya kazanın ya da ölün” mesajının da etkisiyle kazanmıştı. 1970’de Brezilya’daki darbeci Medici rejimi de futbola ve Dünya Kupasına sarılacaktı. Faili meçhul cinayetler, gözaltı ve tutuklama furyalarıyla anılan bu dönemde, Medici bir düzineden fazla stadyum yaptırmıştı. Finalde “sambacılar” kupayı kazanmıştı, ülkenin yeni sloganı belirlenmişti: “Kimse Brezilya’nın ilerleyişini durduramayacak!” 1978’de ise Arjantin’de sergilendi aynı pespayelik! Arjantin’deki ABD destekli darbenin ilk dönemlerinde işkence kampına dönüştürülen, sosyalistlerin katledildiği stadyumlarda… Bu turnuvanın da kazananı Arjantin, daha doğrusu cunta şefi Videla olmuştu.
Futbolun politik arka planına dair örnekler için uzun yıllar öncesine gitmeye gerek yok. Brezilya’da oynanan 2014’teki Dünya Kupasının emekçi kitlelerin isyanıyla birlikte anıldığını unutmayalım. Brezilya hükümetinin eğitimden sağlığa, toplu ulaşımdan diğer kamu hizmetlerine kadar pek çok alanda bütçe kesintilerine giderken Dünya Kupası için milyarlarca dolar harcaması bardağı taşırmıştı. Protesto gösterileri, grevler, trafik kilitleme eylemleri, stadyum işgalleri… Futbol denilince akla ilk gelen ülkelerden olan Brezilya’daki emekçiler, Kupa için televizyon karşısına geçmek yerine hakları için meydanlara inmişlerdi. “Bu protestolar, işçi ve emekçilerin öncelikleri ve çıkarlarıyla egemen sınıfın öncelik ve çıkarlarının uzlaşmaz bir karşıtlık içinde olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştur.”[3]
22. Dünya Kupası bir mezarlıkta oynanacak!
Dönelim tekrar bugüne ve Katar’a… 10 yıl önce 2022 yılında oynanacak 22. Dünya Kupasına ev sahipliği yapmaya hak kazanan Katar’da, hazırlıkların başlamasından bu yana stadyum gibi çeşitli inşaatların yapımları esnasında yaklaşık 6800 göçmen işçi hayatını kaybetti. İşte bu nedenle önümüzdeki yıl milyarları yeniden ekrana kilitleyecek futbol müsabakaları bir mezarlıkta oynanacak diyoruz, göçmen işçi mezarlığında!
Stadyumlar, spor kompleksleri, yeni karayolları, havalimanı, hastaneler, otel inşaatları, metrolar ve hızlı tren sistemleri… Katar nicedir organizasyon için kapsamlı inşaat projeleri yürütürken tarihin gelmiş geçmiş en maliyetli Dünya Kupasına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Ancak ülke bir inşaat şantiyesine çevrilmişken elde bu inşaatlarda çalışacak yerli işçi yok! Çözüm ise belli: Göçmen emeğin sömürüsü… Zaten ülke nüfusunun yarıdan fazlasını, çalışan nüfusun ise yüzde 90’ını göçmenler oluşturuyor. Hindistan’dan Bangladeş’e, Pakistan’dan Mısır’a, Filipinler’den Sri Lanka’ya, Nepal’den Kenya’ya her coğrafyadan milyonlar, doğup büyüdükleri toprakları daha iyi bir yaşam için terk ediyor, Katar gibi ülkelere çalışmaya gidiyorlar. Maalesef umut yolculukları inşaatlarda can vererek, hastalıktan kırılarak, açlıktan bitap düşerek son buluyor.
Koronavirüs pandemisi sırasında Kupa hazırlıkları kapsamında yürüyen inşaatlarda çalışan işçilerle ilgili alınan kararlar dünya kamuoyunda yankı uyandırmıştı. Katar’da 2020 Nisanında çıkarılan bir kararnameyle, şirketlerin pandemi nedeniyle işçileri ücretsiz izne çıkarmasına imkân tanınmıştı. Bunun üzerine binlerce işçi işinden olmuş, ülkelerine de dönemedikleri için büyük mağduriyet yaşamışlardı. Sanki Katar’dan değil de Türkiye’den bahsediyoruz değil mi?
Pandemi sürecinin öncesinde de Katar’daki inşaatlar mülteci işçiler için adeta birer cehennemdi. “İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesinin haberine göre, göçmen işçiler 50 derece sıcağın altında, günde 17 saate varan sürelerle çalıştırılıyor, susuz bırakılıyor, pasaportlarına el konuluyor, kaçmamaları için aylarca ücretleri ödenmiyor. Pasaportlarına el konulan işçiler, parasal ceza, polise teslim etme, başka işe girmeyi engelleme gibi tehditlerle zorla çalıştırılıyorlar. Uygulanan kefillik sistemiyle sömürü katmerleşiyor. Kefillik uygulamasına göre, işçi çalıştığı işverenin izni olmadan iş değiştiremiyor, ülkeyi terk etmeden önce kendisine kefil olan işverenden çıkış belgesi alıyor. Haliyle bir işçi bu şartlarda patronun her dediğini yapmak zorunda kalıyor. Aksi halde ülkeyi terk edemiyor ve başka işte de çalışamadığından açlıkla baş başa kalıyor.”[4] Gelinen noktada ne FIFA ne de Katar yönetimi göçmen işçilerin çalışma standartlarını yükseltiyor. Katar’da bir insanlık dramı yaşanmaya devam ediyor.
Bugüne kadar Katar’da 2022 Dünya Kupası için inşa edilen yapılarda resmi rakamlara göre 6800’e yakın işçi iş cinayetine kurban gitti. Bunlardan 2711’i Hindistan’dan, 1641’i Nepal’den, 1018’i Bangladeş’ten, 824’ü Pakistan’dan ve 557’si Sri Lanka’dan gelen işçilerdi. Filipinler ve Kenya’nın da aralarında bulunduğu birçok ülkeden gelen göçmen işçilerin kayıt dışı çalıştırıldığı göz önünde bulundurulduğunda, gerçek sayının aslında açıklanandan çok daha fazla olduğu anlaşılır. Farklı milletlerden binlerce işçinin kanıyla sulanan inşaatlar, görkemli yapılara, ihtişamlı stadyumlara, göz alan tesislere işte böyle dönüşüyor. Işıltılı Dünya Kupasının hazırlıkları böyle sürüyor.
Stadyumların ve tüm çalışma ve yaşam alanlarının işçi sınıfı için cehennem olmaktan çıkması için kapitalizm yıkılmalıdır. Bir kere daha vurgulamış olalım ki bu ancak ve ancak yeni bir dünyanın bugünden parçası olma ateşiyle yüreklerini tutuşturanların, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya özlemine yanıp tutuşanların daha fazla sorumluluk almasıyla hedefine ulaşacaktır. “İşçi sınıfının devrimcileri olarak takımımızı iyi kurmalı, maça iyi hazırlanmalı, sonucu ve skoru belirleyecek golü atmasını becermeliyiz. Bugün avantaj burjuvazide olsa da unutmayalım, top yuvarlaktır ve maç henüz bitmemiştir…”[5]
[1] Kerem Dağlı, Burjuva Siyasetin Aracı Olarak Futbol, Ağustos 2011, marksist.com
[2] Suphi Koray, FIFA, Yolsuzluk, Futbol ve Kapitalizm, Haziran 2015, marksist.com
[3] Serhat Koldaş, Dünya Kupası Protestoları ve Brezilya’da “Sol” Hükümetin Cibilliyeti, Temmuz 2014, marksist.com
[4] Hakan Sönmez, 21. Yüzyılda Kölelik Devam Ediyor, Kasım 2013, marksist.com
[5] Kerem Dağlı, age
link: Yılmaz Seyhan, Dünya Kupası: Katar’ın Prestiji Kaç Tabuta Sığar?, 16 Temmuz 2021, https://marksist.net/node/7406
Diktatörsen Hazırlıklı Olacaksın Arkadaş!
Allı Turnaları da Öldürdüler