Kasvetin hâkim olduğu bir havada, adam yüksekçe bir binanın balkonundan aşağıdaki insanlara kendini duyurmaya çalışmaktadır. Elleriyle, kollarıyla uzaktaki denizi işaret ederek, tehlikenin geldiğini haber vermek için adeta çırpınmaktadır. Bağırtısı çığlığa dönüşen adam: “Tsunamiii... Tsunamiii...” diye feryat etmektedir. Deniz, 6 metre yüksekliğindeki devasa ürkütücü beyaz dalgaları önüne almış, yerleşim merkezine doğru büyük bir hızla ilerlemektedir. Tsunaminin geldiğini göremeyen aşağıdaki insanlardan kimi, adamın ne dediğini anlamaya çalışırken kimi de ne yapacağını bilmeden sağa sola kaçışmaktadır. Aynı zamanda sahile yakın olan yoldan, birkaç araç normal seyrini sürdürmeye devam etmektedir. Adam, insanların kurtulamayacağını anladıkça çığlıkları boğazında düğümlenir... Ağlamaklı bir sesle ve çaresizce son defa aşağıdaki insanların kaçması için çabalar ama artık çok geçtir. Sadece birkaç insan, adamın bulunduğu binaya çıkarak canını kurtarabilir. Kısa bir sürede sahildeki ahşaptan evler ve yoldaki arabalar, içindeki insanlarla birlikte tsunaminin dev dalgalarına kapılıp kaybolur. Bu olay kurgu değil, gerçek bir video görüntüsü! Sosyal medyada yer alan bu video, “geliyorum” diyen felâketten bihaber insanların durumunu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. İnsanlar bu videoda, birazdan öleceğini bilmeyen kurbanlık koyun görünümündeler adeta.
28 Eylülde Endonezya’nın Sulawesi adasındaki Palu Körfezinin açıklarında 7,5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin ardından Dongala ve Palu kentlerini, yüksekliği 3 ilâ 6 metrelik dalgalar vurdu. İlk dalgalar, Sulawesi kıyılarını depremden yaklaşık 25 dakika sonra ulaştı. Sahil bölgesinde yaşayan birçok insan, kıyı boyunca herhangi bir siren olmadığı için, depremin hemen ardından güvenli bölgelere tahliye edilemedi ya da kaçamadı. Resmi açıklamalara göre şimdiye kadar 2 bin 256 kişi hayatını kaybetti. Binlerce ceset çamura gömüldü, çöken binaların altında kaldı ya da denize sürüklendi. Ailelerin bildirimlerine göre toplam 1309 kişi kayıp. Günlerce yardım bekleyen depremzedeleri, bölgedeki yoksul emekçiler kendi imkânlarıyla enkazdan çıkarmaya çalıştı. Şu ana kadar 223 bin 751 kişi bölgeden göç etmek zorunda kaldı. 380 bin nüfuslu Palu’da, derme çatma inşa edilmiş binlerce ev sular altında kaldı. Diğer evler ise tsunaminin dalgalarına kapılıp sürüklendi. Bazı köyler haritadan silindi. En az 70 bin insan evsiz kaldı ya da yerinden oldu; birçoğu çadırlarda ya da açık havada yatmak zorunda kaldı. Hastaneler dolup taştı ve tıbbi malzemeler yetersiz kaldı. Birçok bölgeye elektrik verilmedi. Gıda ve içme suyuna ulaşılamadı. Yardım bekleyen binlerce insana, Devlet Başkanı Joko Widodo, sabırlı olmalarını telkin etti. Ancak günlerce açlık çeken ve sabırla bekleyen binlerce insana hükümet tarafından yardım ulaştırılmadı. Bunun üzerine, yaşam savaşı veren binlerce insan tarlalardaki ürünlerden ve dükkânlardan ihtiyacı olanı almak istedi. Devlet başkanı Widodo, ordu ve polise, yiyecek ve su için dükkânları “yağmalayan” halkı “vurma” emri verdi. Böylece hükümet, patronların mülkiyetini korurken, burjuva hukukundaki “adalet mülkün temelidir” sözünün özünü bir kez daha çaresiz kalan emekçi halkın üzerinde tescillemiş oldu.
Bilim insanları, denizde 6,3’ün üzerindeki depremlerin tsunamiye yol açtığını, 7 şiddetindeki depremlerin ise büyük tehlikelere yol açtığını söylüyor. Pasifik’in çeşitli bölgelerinde yer alan Tsunami Erken Uyarı Sistemi şöyle çalışıyor: Sensörler dalga boylarını ve denizdeki hareketliliği ölçüyor ve bu verileri tsunami izleme merkezlerine gönderiyor. Daha sonra tsunami uyarıları, yerel afet makamlarına bildiriliyor. Yetkililer de halkı uyarıyor ve aynı zamanda önlemlerini hazırlamaya başlıyorlar. Kablo ağı üzerinden tüm televizyon programları doğrudan bu tür uyarılar için kesilebiliyor. Aynı zamanda bu uyarılar sahil korumaya ulaşıyor, bunlar da denizdeki balıkçıları ve tekneleri uyarıyor, ama Hint Okyanusundaki erken uyarı sistemi bu şekilde çalışmadı.
26 Aralık 2004’te Hint Okyanusunda yaşanan tsunamide 167 bini Endonezya’dan olmak üzere, 14 ülkeden 230 binden fazla insan ölmüş, 1,7 milyon insan yerinden olmuştu. 2004 yılından sonra Endonezya, Sri Lanka, Hindistan ve daha birçok ülkenin hükümeti, Hint Okyanusunda bir tsunami uyarı sistemi kurma anlaşması yapmıştı. Bu proje kapsamında Endonezya 22 tsunami saptama dubası kurdu. Ancak bütçe kesintileri ve bakımsızlık nedeniyle bu sistemin 2012’den beri çalışmadığı ortaya çıktı. Zaten hükümet, halkı tsunamiler konusunda eğitmek gibi en temel önlemlere bile bütçe ayırmayı reddediyor. Hak arayan işçi ve emekçilerin mücadelesini bastırmak için hiçbir harcamadan imtina etmeyen Endonezya hükümeti, sıra bu yoksul insanların can güvenliğine gelince pişkince şöyle diyor: “Aslında sahip olduğumuz 170 adet deprem sensöründen sadece 70 sensör için bakım bütçemiz var!”
Endonezya hükümeti, bir taraftan bütçenin yetersizliğinden dert yanarken öte taraftan devasa miktarlarda parayı orduya harcıyor. Meselâ Endonezya’nın “savunma” adı altındaki savaş bütçesi 2005’te 2,5 milyar dolarken, 2018’de 8 milyar dolara çıkmış durumda. Tsunami Erken Uyarı Sisteminin tam teşkilatlı bir şekilde çalışması için gerekli bütçe ise sadece 69 bin dolar. Ama hükümet savaşa milyar dolarları harcarken emekçi halkın can güvenliğine 69 bin dolar harcamayı çok görüyor. İnsanları öldürmeye gelince bütçe var ama insanları yaşatmaya bütçe yok! Endonezya, dünyadaki pek çok ülke gibi, toplumsal açıdan daha da eşitsiz hale gelmiş durumda. Geçtiğimiz yıl, nüfusun üçte birinden fazlası olan 93 milyon insan günde sadece 3,1 dolarla yaşarken, 32 dolar milyarderi toplamda 113 milyar dolarlık bir servete sahip durumdaydı. Görüldüğü gibi her burjuva hükümet gibi Endonezya hükümeti de, kendini dolar milyarderi sayısını arttırmaya, dolar milyarderlerini daha da zengin etmeye adıyor, işçilerin sefaletini derinleştirmekten geri durmuyor.
Sulawesi’deki dehşet verici acı ve can kaybı, bu gelişkin teknoloji çağında doğal güçlerin ürünü değil, kapitalist kâr düzeninin sonucudur. “İnsanlık milyonlarca yıldır bu tür doğa olaylarıyla yüz yüze geldi, gelecek. Fakat bu olayların bir felâkete dönüşmesini engellemek tümüyle insanlığın elindedir. Teknolojinin geldiği mevcut düzey, yaşanan doğa olaylarının felâkete dönüşmesini engelleyebilecek boyutlardadır. İşte birkaç örnek: kapitalist devletlerin bugün askeri kullanıma hasrettikleri uydu sistemleri, dünya ölçeğinde düşünüldüğünde maliyeti devede kulak kalan tsunami erken uyarı sistemi, araştırmalar için yeterince fon ayrıldığı takdirde önceden tahmin edilmemesi için hiçbir neden bulunmayan deprem erken uyarı sistemleri. Tüm bunların bugün insanlığın hizmetine sunulmayışının tek nedeni, her şeyin bir meta olduğu ve insan ihtiyaçlarına değil kâra dayanan kapitalist sistemdir. Suçlu doğa değil kapitalizmdir. Dünya işçi sınıfı kapitalizmi yerle bir etmediği takdirde, o insanlığı yok edecektir. Bu gerçek, yaşanan her felâkette bir kez daha kanıtlanıyor.” (Zeynep Güneş, “Kapitalizm Erken Uyarı Sistemi” Alarm Veriyor!, marksist.com)
link: Sefaköy’den bir işçi, “Kâra Bağlı Uyarı Sistemi”, 9 Kasım 2018, https://marksist.net/node/6525
“Kristal Gece”
Küresel Kapitalizm, Küresel Felâket