ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nikki Haley, Birleşmiş Milletler’de nükleer silahların yasaklanmasıyla ilgili yapılacak görüşme öncesinde yaptığı açıklamada, nükleer silahları dünya çapında yasaklamanın gerçekçi olmayacağını söyledi. “Ailem için nükleer silahların olmadığı bir dünyadan daha fazla istediğim bir şey yok. Ancak gerçekçi olmak zorundayız” diyen Haley, ulusal güvenlik kapsamında, güvenilemeyecek “kötü aktörlere” karşı nükleer silahların gerekli olduğunu söylüyor.
Haley bu yasaklara uymanın gerçekçi olmayacağını ispatlamak için de “Kuzey Kore’nin nükleer silahların yasaklanmasını kabul edeceğine inanan kimse var mı?” diye soruyor. Şurası bir gerçek ki, sadece nükleer silahlar değil genel olarak silahlanma konusunda, başta ABD olmak üzere emperyalist güçler eldeki stoklarla yetinmedikleri gibi, daha gelişmiş, daha yıkıcı silahlar için bütçe paylarının arttırılmasını istiyorlar.
ABD başkanı Donald Trump, twitter üzerinden, “dünya, nükleer silahlar konusunda kendine gelene kadar ABD, nükleer kapasitesini genişletmeli ve güçlendirmeli” demişti. Bunu Putin’in nükleer silahlar konusundaki yorumlarından hemen sonra yazmıştı. Putin de yaptığı bir konuşmada Rusya’nın stratejik nükleer kabiliyetinin arttırılmasına değinmişti. Trump seçim kampanyası sırasında da terörle mücadelede nükleer silahların kullanılmasını desteklediğini açıklamıştı.
Başta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçler, başka ülkelerin elinde bulunan nükleer silahların yarattığı tehdit ve tehlikeye dikkat çekip kısıtlama ve yasaklama gereğinden söz ediyorlar ama sıra kendi ülkelerine gelince çeşitli gerekçelerle mevcut stoklar yetmez oluyor. Yüksek tahrip gücüyle diğer kitle imha silahlarına oranla daha ucuz addedilen nükleer silahlara sahip olmak, yarattığı imha tehdidiyle askeri açıdan avantajlı bir konum elde etmek anlamına geliyor. Kendi sınıfının ruhunu iyi özümsemiş olan Nikki Haley doğru söylüyor; dünyayı uçurumun kenarına getirmiş olan sermaye sınıfı için nükleer silahları yasaklamak, hatta kısıtlamak bile gerçekçi değil!
İktidara gelir gelmez vakit yitirmeden militarist icraatlarına girişen Trump, bilindiği gibi, “savunma” bütçesinde 54 milyar dolarlık bir artış önererek, Amerikan tarihindeki en büyük “savunma” harcaması artışı talebinde bulundu. New York Times’ta yayınlanan bir makalede de, ABD’nin askeri üstünlüğü ve önümüzdeki dönemde bu üstünlüğün devam ettirilmesi için planlananlardan söz ediliyor. “Amerikan Ordusu Yeterince Büyük mü?” (Is America’s Military Big Enough?) başlıklı bu makalede özetle şunlar vurgulanıyor: Amerikan ordusu şu anda yaklaşık 1,3 milyon kişilik aktif, 865 bin kişilik yedek birlikle dünyanın en büyük savaş güçlerinden biridir. Ayrıca 170 ülkede konuşlandırılmış yaklaşık 200 bin askerle diğer ülkelerden daha üstün bir küresel güç konumundadır. Bu birliklerin birçoğu Avrupa’daki ve Kuzeydoğu Asya’daki müttefik ülkelerde konuşlandırılmıştır. Trump, hava kuvvetlerinin hâlihazırda elinde bulunan 2200 savaş uçağına en az 100 tane daha eklemek istiyor. Ordu F-35 savaş uçakları için 400 milyar dolar harcama planları yapıyor. Trump, deniz kuvvetlerinin toplamda 275 adet olan savaş gemisi ve denizaltılarının sayısını da, iki yeni uçak gemisi de dâhil olmak üzere 350’ye çıkarmak istiyor.
Yüz binlerce asker ve yüz milyarlarca dolarlık savaş aracı herhalde salt gövde gösterisi için muhafaza edilmiyor. Beyaz Saray’ın eski ulusal güvenlik bütçe sorumlusu Gordon Adams, “Savaşacağınıza karar vermediğiniz sürece kimse büyük bir orduyu tutmaz –ki yakında savaşa gideceksiniz” derken bu büyük ordunun işlevini dile getiriyor. Washington Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Savunma Bütçe Analizi Direktörü Todd Harrison ise, “Şu anki stratejimiz Avrupa, Ortadoğu ve Asya Pasifik’te süper bir güç olmak üzerine kurulu. Ordularımızı o bölgede aynı anda birden fazla çatışmada yer alabilecek kapasiteye getirdik” diyerek, somut hedefleri vurguluyor.
2014 Aralığında, Viyana’daki “nükleer silahların insani etkileri” konulu konferansta, dünyada çok sayıda nükleer silahın kısa sürede kullanılmaya hazır beklediği ve nükleer savaş tehlikesinin dünya liderleri tarafından hafife alındığı veya yeterince anlaşılmadığı uyarısı yapılmıştı. Bu uyarıların büyük bir kısmının nükleer silah sahibi emperyalist güçler tarafından yapılıyor olması, bunların ciddiyetini ve gerçek amacını da ortaya koymaktadır aslında: Hegemonya kavgasında başkalarının gücünü kırarken kendi gücünü arttırmak! Çoğu zaman başka bir ülkede, başka bir bölgede nükleer silahların kullanılmasına karşı olduğunu iddia edenler, hâlihazırda bu silahlara sahip olan devletlerdir. Örneğin bir nükleer güç olan Çin, Ortadoğu’da nükleer silahların kullanılmaması gerektiğini söylüyor. ABD ise, ikiyüzlü bir şekilde, Pakistan’da, Rusya’da, Türkiye’de nükleer silahların varlığının büyük risk oluşturduğunu belirtiyor.
Nükleer silahlara sahip devletler ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore. İsrail ise elinde ne kadar başlık olduğu ve ne zaman deneme yaptığı bilinmeyen ama nükleer silahlara sahip bir devlet olarak biliniyor. NATO Nükleer Silah Paylaşımı çerçevesinde nükleer silah bulunduran ülkeler ise Almanya, Türkiye, İtalya, Belçika, Hollanda. Türkiye’nin İncirlik üssünde ABD’ye ait en az 60 adet nükleer bomba bulunuyor.
2016’da (31 Mart-1 Nisan) Washington’da Nükleer Güvenlik Zirvesinin dördüncüsü yapılmıştı. ABD başkanı Barack Obama’nın “nükleer silahların yok edilmesi” sloganıyla başlattığı bu zirvelerin amacı, nükleer silah yapımında kullanılabilecek zenginleştirilmiş uranyum, ayrıştırılmış plütonyum gibi materyallerin, nükleer silah ve tesislerin güvenliğinin sağlanması idi. Dördüncü zirveye, nükleer silahların “aşırılık yanlısı” grupların eline geçmesi, terör saldırılarında kullanılması olasılığı ve buna dair tedbirler konusu damgasını basmıştı. Bu bakımlardan riskli olarak görülen ülkelerin başında Rusya, Pakistan ve Kuzey Kore yer alıyor. Bu riskli gruptaki ülkelerin masaya yatırıldığı son toplantıya, Hindistan sınırına küçük ölçekli nükleer silahlar yerleştirmeyi planlayan ve “aşırı grupların” nükleer silahlarını ele geçireceğine inanılıp riskli ilan edilen Pakistan katılmamıştı. Dünyanın en büyük nükleer başlık stokuna sahip olan Rusya da, riskli ülkeler arasında. Gerekçe ise, yaygın yolsuzluk, ekonomik sorunlar ve rüşvet nedeniyle nükleer silahların terör gruplarının eline geçme riskinin yüksek olması. 2016’daki bu zirveye Rusya da, ABD’nin bu konuda oynadığı öncü role karşı çıkıp, zirve öncesi hazırlık aşamasında gerektiği kadar karşılıklı çalışmanın olmaması ve bu zirvelerin artık bir öneminin kalmadığı gerekçeleriyle katılmamıştı. ABD’de bulunan Silahlanma Kontrolü Birliğine göre ABD’nin 7 bin 100, Rusya’nın da 7 bin 300 nükleer savaş başlığı bulunuyor.
Emperyalist güçler yeni savaşlar için gerekçeler bulmakta zorlanmıyorlar. Emperyalist savaşlar için de, bu savaşta kullanılacak silahlar için de “uluslararası terör” umacısı meşruiyet zemini yaratıyor. Rakiplerinin nükleer silah yapılanmasının risklerini derinlemesine analiz eden ABD, sıra kendine geldiğinde eskiyen nükleer silah altyapısının modernleşmesi için bütçenin ağzının açılması gerektiğinden dem vuruyor. Yıllardır sinema sektörü, ABD’nin büyük kentlerinde teröristlerin milyonlarca kişiyi nükleer silahlarla öldürmeye teşebbüs etmesine odaklanan senaryolarla kitleleri manipüle ediyor. Bu temalar milyonlarca Amerikalı nezdinde hükümetlerin silahlanma harcamalarını ve “terörizme karşı” diyerek tırmandırdığı militarizmi meşrulaştırıyor.
“Halkı ikna etmek önemli olsa da mesele bundan ibaret değildir. Halkı sürekli olarak savaşlara, militarizme ve silahlanmaya ikna etme ihtiyacı, düzenin bunlara sürekli olarak ihtiyaç duyduğunu, yani şu ya da bu arızi sebebin ötesinde, bunların düzenin doğasından kaynaklandığını gösterir. Nasıl bunalımlardan azade bir kapitalizm hiç var olmadıysa, aynı zamanda bu bunalımlarla da ilişkili olarak savaş, yıkım ve vahşetten azade bir kapitalizm hiç var olmadı. Savaş durumu elbette hiçbir ülke için sürekli olamaz. Ama savaş ihtimali her zaman vardır ve bu olduğu müddetçe militarizm ve silahlanma da hep vardır.” (Levent Toprak, Silahlanma, Nükleer Silahlar ve Kapitalizm, marksist.com)
Dünya işçi sınıfı örgütsüz olduğu, sınıfsal tepkisini veremediği sürece emperyalist güçler için Ortadoğu, Asya ve Afrika başta olmak üzere birçok bölgede gerçek veya sahte düşmanlar yaratmak hiç de zor olmuyor! 2000’li yılların başında Afganistan ve Irak işgal edilirken, kitleler, Ortadoğu’ya “demokrasi” getirme yalanıyla kandırılmışlardı. Şimdi ise IŞİD gibi “terörist güçler”in adı kullanılarak savaşın, militarizmin ve nükleer silahların kolayından gerekçelendirilip kabul görmesi sağlanmaktadır.
Emperyalist güçlerin her biri, nükleer silahların “kötü eller” tarafından kullanılmasının yaratacağı tehdit ve tehlikelere dikkat çekiyorlar. Ama bunun kendileri için de geçerli olduğunu reddederek tabii! Gerçek şu ki nükleer silahları kullanabilecek “iyi eller” yok! Nükleer silahların yarattığı tehlike yalnızca bunların bulunduğu ya da kullanıldığı yerlerle sınırlı değildir. Bu silahlar, tüm dünyayı, tüm yaşamı korkunç bir yıkımla karşı karşıya getirebilecek bir potansiyele sahiptir. Yaşanan deneyimlerden insanlığın ders çıkarabilmesi gerekir. Hiroşima’nın ve Nagazaki’nin acıları hâlâ sona ermedi. Yüz binlerce insanın ölümü, yaralıların yıllar süren ızdırapları ve hâlâ sakat doğan çocuklar, bu silahların insanlık ve doğa için taşıdığı tehlikeleri bize hatırlatıyor. Bugün ise Hiroşima’ya atılan bombanın 330 bin katından fazla patlama gücüne sahip bombalar yapılmış ve bunlar insanlığın tepesinde patlatılmaya hazır durumda!
Bu dünyayı yaratan bizler yarattığımız bu dünyanın güzelliklerine sahip çıkmadığımız için bu güzellikleri yaratmada emeği olmayanlar çok kolay yıkıcı oluyor. Bu yıkıcı güçler yani kapitalist sınıf ekonomik ve siyasi krizlerden kurtulamayacak, bu krizlerden kurtulmak için savaşlar çıkarmaktan, dünyayı yıkıp yıkıp yeniden yapmaktan vazgeçmeyecek, dolayısıyla da savaşlardan, nükleer de dâhil en yıkıcı silahlardan asla vazgeçmeyecek. Bu güçlerin ağzından çıktığında, nükleer silahların imha edilmesi, sınırlanması teraneleri, sadece ve sadece dolan cephanelikleri boşaltıp daha modern yeni yıkım araçlarına yer açmak içindir!
link: Aylin Dinç, Emperyalistler Nükleer Silahlardan Vazgeçer mi?, 9 Nisan 2017, https://marksist.net/node/5578
İstanbul HDP Mitingi: İnadına Alanlardayız, İnadına HAYIR!
Bırak Ne Derlerse Desinler