Kasım ayında AKP’nin ilgili komisyondan geçirerek Meclis’e taşıdığı cinsel istismar önergesi toplumda büyük bir tepki yarattı. Meclis Genel Kurulunda görüşülen Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 1. maddesine eklenmek istenen fıkra şöyleydi: “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16 Kasım 2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesindeki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar verilir.” Bu bir paragraflık önerge iktidarın toplum tezahürünü, kadına bakış açısını, mağduru “koruma” anlayışını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor.
Yasa tasarısında bir “mağdur” ve bir “fail” var. “Suç”, “suça azmettiren” gibi kavramlar var. Ama öngörülen çözüm cezasızlık ve mağdurla evlenmek! Yani mağduru bir kez daha mağdur etmek! Ancak iktidar, düzenlemeyi mağdur kadınları, çocukları ve dağılan aileleri korumak için yaptığını iddia etti. Gelenekler çerçevesinde çocuk yaşta kızlarla evlenen gençlerin “cinsel istismar” gerekçesiyle hapis yattığını, kadının kucağında çocukla yalnız kaldığını, bu gençlere yaşları nedeniyle nikâh kıyılamadığını, ailelerin bu işe çözüm bulunmasını istediğini anlattı durdu. Bu durumda 3 bin mağdur olduğunu ileri sürdü. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ düzenlemeyi savunurken “Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen düzenleme, Anayasa Mahkemesi Kararı ve TBMM Araştırma Komisyonu Raporu ile mağdurların taleplerini karşılamak suretiyle esasında bu sorumluluğun gereğini yerine getiren, sorunu çözen ve bu sorundan kaynaklı mağduriyetleri ortadan kaldıran bir düzenlemedir. Konunun siyasi hesaplarla çarpıtılması, mecrasından saptırılarak anlatılması ve tartıştırılması, sosyal medya üzerinden bilgi kirliliği yaratılarak manipüle edilmesi, gerçeği değiştirmez” dedi. Ama aslında gerçeği manipüle etmek isteyen hükümetin ta kendisiydi.
Düzenlemenin gündeme gelmesiyle Trabzon 3. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Murat Aydın, tasarıya ilişkin olarak, saldırganın mağdur ile evlenmesi halinde cezasızlığın yolunun açıldığına dikkat çekerek “Bu anlayış, çocuk istismarının kurumsallaşması sonucunu doğurur. Bu düzenleme toplum yararına değildir. Toplumun böyle bir talebi de yoktur” dedi. Toplumun geniş kesimleri benzer düşüncelerle tepkilerini ortaya koydu. Ama iktidara yakın gazetelerde bu tasarının yasalaşmasını ve kocalarının hapisten çıkmasını isteyen “mağdur” kadınların hikâyeleri yayınlandı. Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan bir haberde, 15 yaşını tamamlamadan sevdiği adama kaçan ve bir çocuk sahibi olan bir kadın sözde “çığlığımızı duyun” diyerek siyasi partilere ve kadın örgütlerine çağrıda bulunuyordu. Kocasının serbest bırakılmasını istiyordu. Köşe yazarları babalarının ve dedelerinin de küçük yaşta kızlarla evlendiklerini söylüyor, “ne yani bizim dedemiz de istismarcı mıydı?” diyerek çarpıtmalara girişiyorlardı. AKP’nin çok iyi niyetli olduğunu ama derdini tam anlatamadığını dile getiriyorlardı.
Ama mızrak çuvala sığmadı, hükümet niyetinin hiç de çocukları korumak olmadığını gizleyemedi, hamle geri tepti. Hatta bazı gazetelerde AKP’ye çok yakın isimlerin küçük yaşta kızlarla yaptıkları evlilikler nedeniyle cezaevinde oldukları, düzenlemenin onlar için yapılmak istendiği, sadece 16 Kasıma kadar işlenmiş cinsel istismar suçlarını kapsamasının bu niyeti açığa vurduğu yönünde haberler bile çıktı. Bu haberler yalanlanmadığı gibi kısa zamanda sümen altı edildi.
Başta kadın örgütleri olmak üzere pek çok örgüt tasarıya tepki gösterdi. OHAL’e ve polis saldırılarına rağmen pek çok ilde kitlesel eylemler gerçekleşti. “Tecavüz meşrulaştırılamaz” diyen kadınlar, sosyalistler ve muhalifler seslerini Avrupa’ya da duyurdu ve yurtdışında da çeşitli dayanışma kampanyaları örgütlendi. Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı Koordinatörü Avukat Şahin Antakyalıoğlu, “Bu resmen çocukların cinsel yönden sömürülmesi, baskı altına alınması, tehdit edilmesi sonuçlarını doğuracak. Çocuk ticaretinin yolunu açacak. Türkiye maalesef uluslararası sözleşmeleri ihlal eder nitelikte davranıyor. Tasarı hem hukuk hem etik açıdan ciddi sorunlar barındırıyor. Yasalaşırsa, telafisi imkânsız zararlar doğar. Birçok çocuk intihara sürüklenebilir. Değil evlenmek, istismar mağduru çocukların faillerin tahliyesini duyduğunda bile intihara teşebbüs ettiğini gördük. Bu açıkça anayasal bir ihlaldir. Bundan derhal dönülmeli. Bir çocuk bile intihara kalkışırsa bunun sorumlusu öneriyi verenlerdir” dedi. Tepkilerin büyümesinin ardından AKP’nin kendi içinden de tasarıya itirazlar yükselmeye başladı. Sümeyye Erdoğan’ın genel başkan yardımcısı olduğu Kadın ve Demokrasi Derneği yazılı bir açıklama yaparak tasarının hatalı olduğunu söylerken Tayyip Erdoğan ise geri çekilmesini istemek zorunda kaldı. Ancak tasarı geri çekildikten birkaç gün sonra yaptığı açıklamada düzenlemenin gözden geçirileceğini ve yeniden gündeme getirileceğini söylemeyi de ihmal etmedi.
Tasarının gündeme gelmesiyle oluşan tepkiler üzerine geri adım atan iktidarın “ihtiyaçlara yanıt verme” söylemi tamamen palavradır ve gerçekler bambaşkadır. Tasarının ardından gazetelere N.K. adlı bir kadının dehşet verici sözleri yansıdı. N.K. da küçük yaşta tecavüze uğramış ve tecavüzcüsüyle evlendirilmiş bir kadındı. “O adam bana bir yaşam borçlu” diyerek yaşadığı acıyı şöyle haykırıyordu: “Nikâh kıyılıp eve gittiğim andan itibaren hep ağladım. Korkumdan kapının arkasına saklandım. O bana yaptığının bedelini 7 ay içeride kalarak ödedi ama ben evli kaldığım 6 yıl boyunca her gün tecavüze uğradım, her gün bedel ödedim. O adamı görünce, korkudan mı mide bulantısından mı bilmiyorum sürekli kusuyordum. Geceleri korkudan uyuyamıyordum. Korkmasam bile yanında uyumak istemiyordum. Tiksiniyordum. Onu görmek büyük acı veriyordu ve bu acı hiç geçmiyordu. Ahıra gidip hayvanlarla uyuyordum. Kimi zaman da kayınvalidemin yanına kaçıyordum. Tecavüzcü bir adamla evlenmek anlatılır gibi bir şey değil.” N.K., şiddet gördüğünü, yaşamının zehir olduğunu, defalarca ölmeyi denediğini anlatıyordu. Yasanın çıkmaması gerektiğini söylerken vicdanlara seslenmeye çalışıyordu: “Tecavüzcüden koca olur mu?”
N.K.’nın yaşadıklarını bu ülkede on binlerce kadın yaşıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi. Adalet Bakanlığına göre çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı son 10 yılda yaklaşık üç kat arttı. Sadece 2016’da adliyeye taşınan çocuğa yönelik cinsel istismar vaka sayısı 16 bin 957 iken bunlardan 13 bin 968’ine mahkûmiyet kararı çıktı. Yargı sürecine taşınmayan vakalar da hesaba katıldığında bu rakamlar katlanarak artmaktadır. 2015’te evlendirilen çocuklardan 31 bin 337’si kız, 1483’ü erkek çocuğuydu. Yani geçtiğimiz yıl evlenen kadınların yüzde 5,2’si çocuktu. 2015’te 15-17 yaş arasında doğum yapan çocukların sayısı 17 bin 789, 15 yaş altı doğum yapanların sayısıysa 244’tü. 2010-2015 yılları arasında 16-17 yaşlarında evlendirilen kız çocuklarının sayısı 232 bin 313 olarak gerçekleşti.
Rakamlar bu denli dehşet vericiyken hükümet tecavüz suçu faillerinin bu düzenlemenin kesinlikle dışında kalacağını iddia etti. Ancak kız çocuklarının tam bir cendere altında tutulduğu, tecavüzlerin “namus” kaygısıyla gizlendiği, “namusu temizlemek” gerekçesiyle aileler tarafından mağdurun faille evlendirildiği, aile içindeki istismarın üstünün örtüldüğü bu ülkede hangi olayın tecavüz, hangi olayın “erken evlilik” olduğu nasıl belirlenecek? “Erken evliliklerin” masum olduğu, bu durumda çocuk yaşta kız çocuklarının kendi iradeleri ve rızalarıyla evlendiği nasıl iddia edilecek? Çocuğun bağımsız bir irade ve rıza geliştirme ehliyeti olmadığı, faillerin mağdurları evliliğe zorlayacağı ya da ailelerin bu yönteme başvuracağı açık değil midir?
Kız çocuklarının küçük yaşta evlenmelerini engelleyecek önlemler almak yerine onları tecavüzcülerle, istismarcılarla evlenmeye, ailelerin erken yaşta evlendirme baskısına boyun eğmeye zorlamak bu iktidarın itaatkâr ve muhafazakâr toplum anlayışıyla örtüşmektedir. Cinsel istismar düzenlemesi yasalaşsaydı evlenme yaşının yeniden düşürülmesi, 15’e, belki de daha aşağıya çekilmesi mümkün olabilecekti. Çocuk evliliklerinin daha da yaygın hale gelmesine yol açabilecekti. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları için eğitimi daha da uzak bir hayal haline getirebilecekti. Tecavüz mağduru çocuklar için boşanmayı daha da zorlaştıracaktı. Tasarıya göre hükmün geri bırakılması için failin mağdurla nikâhlanması ve evliliğini 5 yıl devam ettirmesi gerekiyordu. 5 yıl dolmadan, fail ceza almadan boşanmanın mümkün olabilmesi için evliliğin yürütülememesinin nedeni mağdurun kendisi olmalı ya da taraflar anlaşmalı boşanmalı. Bu nedenle mağdur “kusuru” üstlenmek ya da anlaşmaya gitmek zorunda kalacaktı. Bu durum, danışıklı şekilde mağduru kusurlu gösteren boşanma davalarına ya da menfaat ve para karşılığında boşanmalara yol açacaktı.
Elbette iktidardakiler bu gerçekleri bilmiyor değiller. Çocuğa ve kadına yönelik şiddetin, taciz ve tecavüzlerin ne denli artış gösterdiğini görmüyor değiller. Ama çocukların ve kadınların yaşadığı acılar iktidardakilerin zerre kadar umurunda değil. Bir yandan çocuklar konusunda hassaslıktan dem vururken bir yandan şehitlik ve ölüm güzellemeleri yapıyorlar. Kendi çocuklarına altınları, sarayları, gemicikleri, tıka basa dolarla dolu banka hesaplarını uygun görürken, yoksul çocuklara tecavüzcüyle evlenmeyi, çocukken anne olmayı, yurtlarda yanarak ölmeyi, erkek şiddetiyle katledilmeyi reva görüyorlar. Din adamı kılığındaki iktidar sözcüleri “dinimize göre buluğa eren çocukların evliliği caizdir” diyerek fetva veriyorlar, çocuk istismarına davetiye çıkarıyorlar. İktidar ve medyası, önünü açtıkları tarikatların yurtlarında çocukların uğradığı cinsel istismar ve şiddet ortaya çıktığında bunu gizlemenin telaşına düşüyorlar. AKP’nin milletvekilleri ve bakanları Adana’da yanarak ölen kız çocuklarının cenazesinde kadraja girebilmek için tam bir aymazlıkla ölen çocuğun babasını tabutun başından arkalara itiyorlar.
Onlar, iktidarlarına yönelik hiçbir muhalefetin olmadığı, tamamen biat içinde, sorgulamadan kanaat eden, muhafazakâr bir toplum hayal ediyorlar. Onlara göre, bu toplumda kadınlar, kendilerine çizilen sınırların içinde kalmalı. Daha çocukken yaşamının ipleri elinden alınmalı. Erkek baskısına ve çifte ezilmişliğe isyan edecek gücü, cesareti ve imkânı bulamamalı. Tecavüze uğramak gibi bir dehşet yaşadığında bile erkeğin gölgesinde hapsolmaktan kurtulamamalı. Düşünmenin, başka bir yaşam hayal etmenin, korkmadan yaşamanın ne demek olduğunu bile bilmemeli. Çok çocuk doğurarak evine ve erkeğine mahkûm kalmalı. Yetiştirdiği çocuklara kendisine benzer yaşamların dışında yaşamlar olduğunu anlatamamalı. Korkak, sinik, itaatkâr ve kindar bir nesil yetişmesine hizmet etmeli. İktidardakiler işte bu nedenle kız çocuklarının 12-13 yaşında evlendirilmesine, tecavüze uğradıktan sonra tecavüzcüsünün kollarına teslim edilmesine onay veriyorlar.
Aynı iktidar, “çocuk tecavüzcüleri için idam istiyoruz” kampanyaları örgütleterek idam cezasını meşrulaştırmaya çalışıyor. Toplumun haklı tepkisini istismar ediyor. Oysa iktidarın yaratmak istediği toplum, şiddetin, tacizin, tecavüzün, çocuk istismarının dizginsizce artacağı bir toplumdur. Bastırılmış, sinikleştirilmiş, temel insani ve sosyal ihtiyaçları yok sayılmış, gizli olması kaydıyla her türlü çirkefliğine cevaz verilmiş, kadınları aşağılanmış, erkekleri kışkırtılmış, çocukları değersizleştirilmiş, dindarlık kisvesiyle kindarlaştırılmış, koyunlaştırılmış, iktidarı güç sarhoşluğuna batmış bir toplum şiddetin her türünü arttırır. Acıları keskinleştirir. İnsanı ve insani değerleri çürütür. Erdoğan’ın, hükümetin ve devlet kurumlarının oluşturmak istedikleri toplumsal doku budur.
link: Ezgi Şanlı, Cinsel İstismar Tasarısı Geri Çekildi, İstismar Tam Gaz!, 3 Aralık 2016, https://marksist.net/node/5418
Batı’ya Tehdit, İçeriye Sopa!
Cezaevleri ve Yüce Amerikan Demokrasisi!