Tarihte, adları mücadeleleriyle ölümsüzleşen pek çok devrimci önder vardır. 20. yüzyılın başlarında bu önderlerden bir fidan filizleniyordu. O, Lenin’in “muazzam bir örgütçü” dediği genç Yakov Mihayloviç Sverdlov’dur. Onu, eşsiz mücadele tutkusunu yaşamının sonuna dek yaşatmış olan bu devrimciyi, hayat arkadaşı Klavdiya Sverdlova’nın “Sverdlov: Urallı Delikanlı” adlı biyografik romanıyla daha yakından tanıyoruz. Bugün biz gençler için Sverdlov ve onun gibi birçok yoldaşının mücadelesinden, yaşamından feyiz almak son derece önemlidir. Üçüncü Dünya Savaşının sürdüğü bu yıllarda devrimci önderlerin mücadeleleri, yaşamları karanlığı yırtarcasına aydınlık bir yol sunuyor bize.
Dünyada haksızlığın hâkim olduğunu, zenginlerin yoksullar üzerindeki egemenliğini gören Sverdlov, kapitalist sistemin çelişkilerini oldukça erken yaşta öğrenir. İlk defa devrimci hareketten haberdar olduğunda daha 15 yaşında bir lise öğrencisidir. İnsanın insanı sömürmediği, sınıf farklılıklarının ortadan kalktığı bir dünya isteğiyle devrimci mücadelenin gerekliliğini hisseder. O yaşlarda çırak olarak çalıştığı eczanede, eczanenin sahibine boyun eğmez. İşgününün uzun olmasına, yorucu bir iş olduğu halde az ödeme yapılmasına, çıraklara verilen kötü yemeğe karşı çıkar ve iş arkadaşlarına da direnmelerini, boyun eğmemelerini söyler.
Bolşevik tarz örgütlenmenin temeli teori ve pratiğin dengeli birliğidir. Sverdlov’un hayatına baktığımızda teori ve pratiği yaşamının sonuna kadar birbirinden ayırmamış olduğunu görürüz. Her zaman, ne koşulda olursa olsun teoriyle beslenir, beslendiği teorinin propagandasını yapar, böylece devrimci mücadele içerisinde kendini sürekli geliştirir. İllegal çalışmaya katıldığında her görevi heyecanla yerine getiren bu devrimci, arkadaşlarını çevresinde toplar ve onları örnek tutumuyla bildirilerin, çağrıların dağıtımına sürükler. İşçilerin kafasında oluşan soruları cevaplandırabilmek için teorik çalışmalar yapar. Neşesini, gücünü, dikkatini mücadeleye veren Sverdlov, “Leninist Iskracı” olur ve bu yoldan zor sürgün yıllarında bile şaşmaz. Lenin Sverdlov hakkında şöyle diyordu: “Çalışmasının ilk döneminde, henüz delikanlıyken, siyasi bilinci henüz uyanıyorken, o, kendisini derhal ve tamamen devrime adamıştı.”
Bolşevik tarzda çalışma uzun soluklu, disiplinli ve sabır gerektiren bir mücadeledir. Bir tomurcuğu büyütmekte güneş ve su ne kadar gerekliyse, nihai amaç olan devrim için de kitlelerin ruh halini anlamak ve devrimci ajitasyon ve propaganda yapmak o kadar gereklidir. Lenin’in deyişiyle “muazzam bir örgütçü” olan Sverdlov, gittiği her yerde devrimci ajitasyon ve propagandayla işçileri birleştirir. Sverdlov olayları çabuk kavrayan, ilk bakışta bir insanın özelliklerini anlayan, neye becerisi olduğunu ve bu becerinin davanın hangi faaliyetinde kullanılacağını bulma yeteneğine sahip biridir. Onun bu özelliğinin Ural’da ve birçok yerdeki faaliyetinde çok yararı olmuştur. 1905 başında Ural’da hareketlenmeler olur, ancak kitleler dağınık ve en önemlisi önderlikten yoksundular. Bütün bunları anlayan Lenin ve Merkez Komitesi durumu dikkate alarak genç yaşına rağmen teoriyi ve pratiği birleştiren o muazzam örgütçüyü Ural’a gönderir. Sverdlov işçi aileleri sık sık ziyaret eder ve herkes tarafından sevilir. Eğitim programları oluşturur ve çevresindekilerle tartışmalar yürütür. Bu disiplinli çalışmalarını ajitasyon ve propagandayla birleştirmesi Ural’daki örgütlenme faaliyetini canlandırır. Troçki, Sverdlov için şunu söyler: “Yeni politik sorunların tartışıldığı anlarda Sverdlov’un bazen –özellikle suskun kaldığında ki bu seyrek olmazdı– yalpaladığı ya da henüz bir karar verememiş olduğu zannedilebilirdi. Gerçekte, tartışma sırasında düşünsel olarak sorunu çok boyutlu bir şekilde çözmeye odaklanmış olurdu. Bunu kabaca şöyle tasvir edebiliriz: Kim müsait? Nerede görevlendirilmeli? Sorunu nasıl gündeme getiririz ve diğer görevlerimizle uyumlu hale getirebiliriz? Ve müşterek politik karar alınıp zaruri olarak işin örgütsel yanıyla ve kadro meselesiyle ilgilenilmeye başlanır başlanmaz, hemen her zaman, Sverdlov’un, ansiklopedik hafızası ve bireyler hakkındaki şahsi bilgisine dayanan, kapsamlı pratik önerilerle çoktan hazır olduğu ortaya çıkardı.”
Devrimci önderler gücünü, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünyanın mümkün olacağına olan bilimsel inançlarından, tarih bilincinden ve devrimci Marksist bilinçten alırlar. Sverdlov zor koşullarda, yiyeceğin zor bulunduğu ve yoldaşlarla haberleşmenin zor olduğu zamanlarda kendini salıvermemiştir. 1906’dan 1917 Şubat devrimine kadar hapishane ve sürgün yılları başlar. Çar hükümeti sürgünlerin yaşam koşullarını ne kadar zorlaştırsa da –ki bunu insanların “diri ruhu”nu öldürmek, direncini kırmak için yapar– Sverdlov devrimin zaferine olan inancıyla etrafına neşe saçar. Diğer sürgünlerin kendisini bırakmaması için bir kitapla, herhangi bir şeyle meşgul olmasını sağlar ve kendilerini kaybetmemeleri için mücadele eder. Bununla birlikte kendi hastalığına da çözümler arar, ancak iyi beslenemediği için çok fazla müdahale edemez. Bunlara rağmen çalışmalarını aksatmaz, hapishanelerde ve sürgünlerde gündüzleri etrafındakileri toplayıp eğitimler düzenler, gece ise teorik çalışmalar yapar. Teorik bilgilerini asıl olarak hapishane ve sürgünlük dönemlerinde geliştirir. Marx’ın Kapital’ini her hapishaneye sokmayı başarır. Sürgündeki işçilerle dostluk kurmaya çalışır ve işçi ailelerin bir parçası olur. Sürgüne yeni gelenlerden güncel haberleri alır ve diğer sürgün bölgeleriyle iletişim kurmaya çalışır. Eşiyle ve çocuklarıyla, firar edebildiği zamanlar, çok az vakit geçirirler. Ev işlerini ve çocukların bakımını eşine bırakmaz, kendisi üstlenir. Bu duruma eşi ne kadar karşı çıksa da Sverdlov ev işlerini ve çocuk bakımını üstlenmekten vazgeçmez ve çalışmalarıyla beraber planlı bir şekilde bu işleri de yürütür.
Şubat 1917’de Çarlığın yıkılmasıyla sürgünlüğü biter. Vakit kaybetmeden Petrograd’a gider ve uzun zamandır hayalini kurduğu buluşmayı, Lenin’le buluşmayı gerçekleştirir. Petrograd’ta Merkez Komitesi seçimleri olur. Sverdlov Merkez Komitesinde yerini alır ve Nisan Konferansından sonra Merkez Komitesi Sverdlov’u Merkez Komite Sekretaryasının yönetimiyle görevlendirir. Yeni görevinde yüzlerce sayfa haber, mektup ve sunularla karşı karşıya kalır. Hemen hemen her yazı ve her dokümanda Sverdlov’un notları, uyarıları ve talimatları bulunurdu, yoldaşlarla mektuplaşırdı.
Uzun soluklu bir mücadele sonunda proletarya Bolşeviklerin önderliğinde Ekim Devrimini gerçekleştirdi. Yeni düzende Tüm Rusya Merkez Yürütme Komitesi içinde sağlam bir Bolşevik düzenin sağlanması gerekiyordu. Bunun için de Tüm Rusya MYK’nin başına, partinin tümüyle güvenebileceği bir yoldaşın getirilmesi gerekiyordu. Parti, Merkez Komitesi ve Lenin seçimlerini yapmışlardı. Sverdlov Tüm Rusya MYK Başkanlığına seçildi. Yukarıda Sverdlov’un olayları çabuk kavrayışından ve bir insanın becerilerine göre ne görev verileceğini bilme yeteneği olduğundan bahsetmiştim. Bu özelliği Tüm Rusya MYK Başkanlığında açıkça görülmüştür. Sverdlov yüzlerce insanın ne yetenekleri olduğunu bilir, nerede hangi çalışmalar yürüttüğünü ve buna göre de nerede ne görev verileceğine karar verir. Bir yoldaşı onun hakkında şunu yazıyordu: “... Sverdlov bize çalışmaları üzerine hiçbir not bırakmadı. Ama onun çalışmaları Sovyet devletinin bütün ilk adımlarında yazılıdır.”
Bu profesyonel devrimci, devrimden birkaç yıl sonra yeterli beslenme ve bakım olmamasından dolayı 34 yaşında ölür. Hayatının merkezine devrimci mücadeleyi koyan Sverdlov ve onun gibi pek çok yoldaşının mücadelesi bugün bizlere insanın insanı sömürmediği bir dünyanın mümkün olabileceğini gösterir. Ancak bunun için sabır ve sebatla çalışma yürütülmesi şarttır. Bugün işçi sınıfının hakları dünyanın dört bir yanında gasp edilirken, biz işçi sınıfının gençlerine devrimci işçilerin safında yürümek düşüyor. Çünkü bilinmeli ki bugün işçi sınıfının haklarına yönelik saldırılar yarın bizleri etkileyecek. Üçüncü Dünya Savaşının sürdüğü ve sivil faşizm tehlikesinin arttığı bu dönemde işçi sınıfının gençleri Sverdlov olup devrimci mücadeleyi büyütmelidir. Genç Sverdlov’un yolunda ileri!
link: Ankara’dan MT okuru genç bir işçi, Gençlik Sverdlov Olup Mücadeleyi Büyütmeli!, 23 Ağustos 2016, https://marksist.net/node/5244
Bir “Kandırılma” Hikâyesi: Fethullahçılar ve AKP
Gaziantep Vahşeti ve Kürtlere Yönelik Çok Yönlü Saldırı