18 Mayıs’ta, burjuvazinin yaratmış olduğu bir yanılsama yine burjuvazinin eliyle yıkıldı. Boğaziçin üniversitesi örnek bir okuldu, burada her türlü sese yer vardı, insanlar bellli bir çerçevede kalmak şartıyla her türlü eylem yapabilirdi, burası Avrupa standardında bir üniversiteydi, Türkiye AB’ye alınmazsa bile Boğaziçi üniversitesi alınmalıydı vb. Gerçekten de türban yasaklarını uygulamak konusunda en isteksiz üniversitelerden birisiydi. Burjuvazi işte yaratmış olduğu bu sahte demokrasi cennetini yıktı.
BÜ’de, belirli günlerde, mezun olacaklarla bazı şirketleri yakınlaştırmak için işletme kulübü tarafından özel kariyer günleri düzenlenir. şirketler bu günler sayesinde, geleceğin kalifiyeli işçilerine ulaşmış olur. 18 Mayıs’ta da böyle bir gün, Munzur vadisinde 8 tane baraj yapmakta olan Ata Holding için düzenlendi. Yaklaşık 40 öğrenci, kariyer günlerinin düzenlendiği Güney Kampüsündeki “saat bina” önüne alkışlarla ve sloganlarla geldiler. Burada binanın içine girmek isteyen öğrencilerle okulun güvenlik güçleri arasında bir arbede yaşandı. Daha sonra öğrenciler kapıyı kilitlediler. Binanın duvarlarına yazılama yapıp, basın açıklaması yapan ve şirket bayraklarını yakan grup orta kantine doğru yöneldi. Bu arada, okulların tamamen ticarileştiğinin en iyi göstergelerinden birisi olan şirket standlardan biri protestocu grup tarafından yıkıldı.
Bu protestolar, üniversite yönetiminin tahammül sınırlarına belli ki sığamadı. Herşeyden önce burjuva mülkiyete el uzatılmıştı! O güzelim bina yumurtalarla ve boyalarla “kirlenmiş”, fotokopi makinesi zarar görmüştü. Bu kadarı da fazla oluyordu! Demokrasi rafa kaldırılmalıydı ve bunu yapanlar en kötü şekilde cezalandırılmalıydı.
Burjuvazinin kolluk güçleri, kantine girip, herkesi döverek, kollarını ve burunlarını kırarak yaka paça gözaltına almaya çalıştı. Kolluk güçleri, kinlerini panolarına asılmış olan afişlerden almaktan da geri durmadılar. Yaklaşık otuz öğrenci burada ve eylem sonrası Kuzey kampüse çıkarken gözaltına alındılar. Bu olaydan sonra orta kantin önünde toplanan insanlar tepkilerini polis halen okuldayken göstermeye başladılar. Burada “Katil Polis üniversitelerden Defol”, “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganları, olaya tanık olmuş yüzlerce öğrencinin gözü önünde polisin gözüne batırılarak atıldı. Bu olayların vuku bulmasına izin veren rektörün müdalesiyle polisler, ıslıklar ve yuhalamalar eşliğinde yukarı doğru, gözden ırak bir yere çekildiler.
Rektörlük tarafından içeriye alınmayan basına olanları aktarmak için Güney Kampüs’ün üst tarafına doğru ilerleyen öğrencileri yine polis karşıladı. Polis, üniversiteden çıkmadıkça basın açıklamasını yapmayacaklarını açıklayan öğrenciler, yine polisi ıslıklarla ve yuhalamarla okulun dışına çıkardılar.
Basında da geniş yer bulan bu saldırının benzerleri diğer üniversilerde sıkça tekrarlanan bir durumdur. Dünya standartlarında bir üniversite olma imajını yakalamaya çalışan Bü yönetimi yıllardır, çok daha kitlesel ve militan eylemleri tolere etmiştir. Boğaziçili öğrencilerin alışık olmadığı, diğer üniversitelerdeki öğrenciler için ise sıradanlaşmış olan bu tür saldırılar, tüm dünyada burjuvazinin sosyal ve demokratik haklarımıza karşı yaptığı topyekün saldırının sadece ufak bir parçasıdır.
öğrenci gençlik baskılardan yılmadan demokratik haklarını elde etmek ve polisi üniversiteden defetmek için örgütlenmeli ve mücadele etmelidir. Kampüsle sınırlı bir “devrimcilik” ile yetinmemeli kapitalizme karşı nihai zaferin ancak uluslararası proletaryanın devrimci eyleminin ürünü olacağının bilinciyle enerjisini proletaryanın uluslarası mücadelesi için harcamalıdır.
Baskılar bizleri yıldıramaz!
Yolumuz işçi sınıfının devrimci yoludur!
Yaşasın işçilerin uluslararası mücadele birliği!
link: Boğaziçi üniversitesinden bir MT okuru, Boğaziçi Üniversitesinde Neler Oluyor, 21 Mayıs 2004, https://marksist.net/node/445
’68 Salt Bir Öğrenci Hareketi miydi?
İsa’nın Çilesi