Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) 2002 yılından bu yana, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü çerçevesinde her yıl çocuk işçiliğine dair raporlar yayınlıyor. ILO’nun 2015 raporu dünyada 168 milyon çocuk işçi olduğunu gösteriyor. Bu rapora göre dünya genelinde 5-14 yaş grubu arasında 120 milyon civarında çocuk işçi var, 15-17 yaş arasındaki 47,5 milyon çocuk da tehlikeli işlerde çalışıyor. Çocuk işçiler ağırlıklı olarak en yoksul ülkelerde ve bölgelerde çalışıyor, Asya-Pasifik bölgesindeki 78 milyon çocuk işçi sayısı bu gerçeği ortaya koyuyor. Türkiye’de de 1 milyonu aşkın çocuk işçi iliğine dek sömürülüyor.
Dünyanın birçok yerinde küçücük elleri ve bedenleriyle boylarından büyük işleri yapan, kilolarından büyük ağırlıklar taşıyan, yetişkinlerin yapabileceği işlerin altına koşulan çocuklar, yoksul işçi ailelerinin çocuklarıdır. Bitmez sanılan çocuk enerjileri, terle, acıyla bazen de kanla akar gider. İşçi çocuklarının çoğunun kaderidir küçük yaşta ekmek peşinde koşmak! Kimi için eli ekmek tuttuğu yaştan itibaren başlar “ekmek kavgası”, eve yük olmama mücadelesi, aç kalmama kaygısı…
Yetişkin işçiler işsiz kalırken, çocuk işçiler daha yüksek kâr uğruna köle gibi sömürülüyor. Yoksullukla boğuşan emekçi aileleri yaşamak için çocuklarını da çalıştırmak zorundalar. Çalışan milyonlarca işçi asgari ücrete çalışıyor. Asgari ücret koşullarından daha iyisini bulamayan işçi aileleri geçinebilmek için aile fertlerinin nerdeyse tümünü her yaşta çalıştırmak durumunda kalıyor. Türk-İş’in açıkladığı Haziran ayı açlık ve yoksulluk sınırına bakacak olursak, sorunun boyutlarını çarpıcı bir şekilde görebiliriz. Bu verilere göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve yeterli beslenebilmesi için 1338 liralık gıda harcaması yapması gerekiyor. Gıda dışındaki diğer harcamalarla birlikte zorunlu ihtiyaçlar için toplam 4357 lira gerekiyor. Yani açlık sınırı 1338 TL, yoksulluk sınırı ise 4357 TL. Asgari ücretin 949 lira olduğu göz önüne alındığında, çocuk işçiliğinin azalmak yerine giderek daha da büyüyeceğini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor. İşin özü, patronlar sınıfı karşısında örgütsüz işçi sınıfını gördüğü için, asgari ücreti bu kadar düşük tutarak “size geçinemeyeceğiniz bir para verip çoluk çocuk hepinizi işliklere süreceğim ve iliklerinize kadar sömüreceğim” demiş oluyor.
Yoksulluk nedeniyle çocuklar çalışmak zorunda kalıyor. Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu koşullarda geçim derdine düşen aileler küçücük çocuklarını boyundan büyük işlere göndermek zorunda. DİSK-AR’ın 2015 tarihli “Türkiye’de Çocuk İşçiliği Gerçeği Raporu”, çocuk işçiliğinin ulaştığı boyutları gözler önüne seren veriler ortaya koyuyor. Rapora göre, okula gitmeyen çocuklar için haftalık çalışma süresi 54 saat. Çalışan çocukların yarısı aylık 400 TL ücret alabiliyor, üçte birinin çalıştığı işyerinde yemek verilmiyor, %36’sının haftalık izni yok, büyük bir kısmına yıllık izin verilmiyor. Çocuk işçilerin %3,4’ü iş kazalarında yaralanıyor ya da sakat kalıyor.
Tek çocuğa bile bakacak gücü olmayan işçi ailelerine yıllardır 3 çocuğu farz olarak göstermeye çalışan AKP, iktidar olduğu yıllar boyunca işçi çocuklarına dair planlarını hızla uygulamaya soktu. Patronlara ucuz işgücü sağlamak için canla başla çalıştı. “3 çocuk, 3 çocuk yetmez 5 çocuk” diyen AKP, eğitim sisteminde değişiklikler yaparak, 4+4+4 sistemiyle, meslek liselerine dönük uygulamalarla, stajyerlik uygulamalarıyla çocuk işçilerin sayısını arttırdı, patronlara ucuzun ucuzu işgücünü altın tepside sundu. Yeni eğitim sistemiyle, hem çalışıp hem okuyan çocuk sayısı hızla artmaya başladı. Gençlere “daha kolay okuma fırsatı” yaratma örtüsü altında açık liseleri yaygınlaştıran AKP, aslında gündüz işte, akşam okulda olmanın yolunu açtı.
Yoksunluklarla büyüyen çocuklar, çocukluklarını yaşayamadan, eli işte aklı oyunda, çalışmak zorunda kalıyor. İşçi çocukların sayısı giderek artarken, artan iş saatleriyle, azalan ücretlerle, çalışma koşulları çocuklar için yetişkinlerden katbekat çekilmez hale geliyor. Bu koşullarla minik bedenleri işe alan patronlar, çoğu zaman çocukları, anlamadıkları, beceremedikleri, kendileri için tehlikeli olabilecek işlerde çalıştırmaktan çekinmiyor. Kimi çalıştığı işyerinde tüm enerjisi tükenene kadar her işe koşuluyor, kimi henüz ustalık kazanmadığı, risklerini de kavrayamadığı, yeterli güvenlik önlemleri alınmamış makinelerin başına verilebiliyor.
2013 yılında, Adana’da, 7.sınıf öğrencisi, 13 yaşındaki Ahmet Yıldız, 100 liralık haftalıkla, çay getirip götürmek ve ortalığı temizlemek için alındığı plastik fabrikasında, başını pres makinesine sıkıştırarak can vermişti. Hastaneye kaldırıldığında, patronu, trafik kazasında bu hale geldiğini iddia etmiş ama doktorların şüphelenmesi üzerine gerçek ortaya çıkmıştı. Pres makinesine kafasına kaptıran çocuk için belirlenen tazminat ise 30 bin liraydı. Küçücük bir işçi çocuğun canına kıyan patrona ödetilen bedel buydu! Hem de bu para 24 ay, taksit taksit ödenecekti!
Son 2,5 yılda en az 122 çocuk iş cinayetlerinin kurbanı oldu. 2013 yılında iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden 1235 işçinin 59’u çocuk işçilerdi. 2014 yılında iş cinayetlerinde katledilen 1886 işçinin 54’ü yine çocuk işçilerdi. 2015’in ilk dört ayında da en az 9 çocuk iş cinayetine kurban gitti. Bu rakamların her biri kayıt altına alınabilmiş resmi rakamlar. Bir de çeşitli gerekçeler uydurularak, aileler ikna edilerek veya kandırılarak örtbas edilmiş olanları düşünelim! Bu rakamlara göre her hafta en az bir işçi çocuk yaşamın baharında, iş cinayetinde hayatını kaybediyor.
Çocuklar risklerine bakmadan, eve ekmek getirme derdiyle her işin ucundan tutuyor. Bursa’da 12 ve 16 yaşlarındaki ağabeyleriyle beraber ekmek parası için çöp toplayan 6 yaşındaki Yücel Arı, kâğıt toplarken bir kamyonun altında kalıp can verdikten sonra geride annesinin acılı feryatları kaldı: “Ölme yavrum… Çok küçüksün. Ölüm sana yakışmıyor…” Çocuklara ölüm yakışmadığı gibi, karın doyurmak için, eve katkıda bulunmak için iş peşinde koşturmak da yakışmıyor!
Göçmen çocuklar da çocuk işçiliğinin pençesinde kıvranıyorlar. Göçmenlik, evsizliği, açlığı, dışlanmışlığı ve beraberinde çocuk işçilik sorununu daha katmerli bir şekilde karşımıza çıkarıyor. Yetişkin göçmenlerin dil bilmediklerini, işyerinde sorun çıkarma potansiyellerinin yüksek olduğunu gerekçe gösteren patronlar, Suriyeli ailelerin çocuklarını posalarını çıkaracak şekilde çalıştırıyorlar. Suriyeli çocuklar her işte çalışıyor. Çocuklar çok düşük ücretlere çalıştırılıyor, günde hatta haftada 10 TL’ye çalıştırılan çocuklar var. Dilenmek yerine çalışmak isteyenlerin hali perişan… Günde 10-12 saate sesini çıkarmadan çalışıyor göçmen çocuklar. Çocuk işçilik sorunu, kapitalizm sorununu çıplak bir şekilde gözlere sokuyor. Babalarını daha düşük ücrete razı edemeyecek olan patronlar, çeşitli bahanelerle nerdeyse bedavaya getiriyor çocuklarını.
Çocuk işçilik tüm dünyanın sorunu. Dünyada her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda. Dünyanın birçok yerinde çocuk işçilik sorunu kangrenleşmiş durumda. Bolivya’da çocuk işçilik yaşı 10’a düşmüş durumda. “Gelişmekte olan” ülkelerde çocuklar hiçbir iş güvenliği önlemi alınmadan fabrikalarda, madenlerde çalıştırılıyor. Dünyada 5,5 milyon çocuk da köle işçi durumunda! Zorla çalıştırılanların çoğu Hindistan’da. ILO’ya üye ülkeler 1999 yılında çocuk işçiliğinin yasaklanması kararını almış ve bu anlaşma yürürlüğe 2000 yılında sokulmuştu. 2014’te bu anlaşmayı 179 ülke kabul etti etmesine ama bu sorun halen tüm ciddiyetini koruyor.
Birçok dünya markası, üretim tesislerinde çocuk işçileri çalıştırıyor. Çinli işçi hakları aktivistleri, Foxconn ve benzer büyük şirketlerin uzun zamandır yetişkinlere yüksek ücret ödememek için üretim bantlarında stajyer öğrencileri çalıştırdıkları gerçeğini ortaya koymaya çalışıyorlardı. Samsung, Apple gibi dünya markalarının en büyük üretim ortağı olan Foxconn, çocuk işçi çalıştırdığını doğrulamak zorunda kaldı. Foxconn şirketi 19 bin kişilik işçi açığını kapatabilmek için binlerce öğrenciyi çalıştırıyor. Bu Foxconn ki, 2010 yılında, iPad ve iPhone’ların imalatı esnasında uygulanan ağır çalışma şartları nedeniyle intihar vakalarında patlamaların yaşandığı bir şirket. Yetişkinlerin bile çalışmaya dayanamadığı koşullarda, küçük bedenler, buralarda stajyerlik bahanesiyle çalışmaya zorlanıyor.
Kapitalizmde işçi çocuklarına oynayacak bir dünya yok! Oysa çocuklar dünyaya geldikleri andan itibaren ilgi ister, sevgi ister. Bitmeyen bir enerjiyle oyun ister. Doymak ister, canının çektiği her şeyi yemek ister. İyi beslenerek bedeni, iyi bir eğitimle zihni, ufku gelişir. Ne yazık ki tüm bunlar, yalnızca çalışan çocuklar için değil yoksullukla boğuşan tüm işçi çocukları için bir hayal kadar uzaktır. İşçi aileleri bir çocuğun sağlıklı olarak büyümesi için gerekli fiziksel, kültürel koşullara sahip olamıyor. Çocuklarıyla zaman geçirmeye bile fırsatları olamıyor ki! Ama yine de çalışan çocuklar için yaşam çok daha fazla zor. Okula gidenlerin bile, işten geriye kalan bitkin bedenleriyle okulda başarılı olma şansları yok! İşyerinde hor görülüyor, taciz ediliyor, yeterince beslenemiyorlar. Vücut gelişimini tamamlayamadan girdikleri kötü çalışma ortamlarında bedenleri gerektiği gibi gelişemiyor. Patronun dayattığı koşullarda çalışıyor, ustabaşının, geri bilinçte işçilerin her türlü baskılarına, aşağılamalarına maruz kalıyor, kişilik gelişimleri bozuluyor. Bu halleriyle, fiziksel, bedensel ve ruhsal olarak arızalanarak işçi sınıfının saflarına katılıyorlar.
Çocuklar, işçi çocukları, böyle bir yaşamı hak etmiyor! İşçi çocuklarını kurtaracak olan yine işçi sınıfıdır, işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Kapitalizm var olduğu sürece çocuklara dair sorunlar da, bu sorunları aşma iddiasındaki projeler de gündemde olacak. Fakat kapitalizmin yok edilmesini içermeyen hiçbir proje bu sorunları ortadan kaldırmaya muktedir değildir.
link: Aylin Dinç, Çocuk İşçilere Oyun da, Şeker de Yok!, 3 Temmuz 2015, https://marksist.net/node/4323
Metal İşçisi Öğrenerek İlerleyecek