Yunanistan’dan İtalya’ya, Rusya’dan İran’a, Türkiye’den İsrail’e dört bir yanda milliyetçi, ırkçı, faşist parti liderleri, saldırgan demeçler veriyor, miting meydanlarında ırkçı nutuklar atıyorlar. Emperyalist savaş ve kapitalist buhranların faturasını ödemeyi emekçi kitlelere kabul ettirmeye çalışan faşist siyasetçiler, dillerini alabildiğine saldırganlaştırmakta, cadı avlarına çıkmaktadırlar. Göçmenleri, grevci işçileri, azınlıkları, farklı din ve mezhebe sahip insanları düşman ilan ederek gerçekleri gizleme sanatında uzmanlaşan bu ırkçılara son örnek İsrail Dışişleri Bakanı ve faşist Evimiz İsrail Partisi (Yisrael Beytenu) kurucu lideri Avidgor Lieberman oldu.
Lieberman, 17 Mart genel seçimleri öncesinde Herzliya kentinde yaptığı seçim konuşmasında, İsrail’deki Araplara öfke kustu: “İsrailli Araplardan bizim yanımızda duranlar her şeyi elde edecek ama bize karşı olanların başını baltayla kesmek lazım. Yoksa bu topraklarda İsrail diye bir şey kalmaz. Nekbe günü Filistin bayrağı taşıyanlar buradan gitsinler. Ben onları Ebu Mazin’e (Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas) hibe etmeye hazırım. Bundan da büyük memnuniyet duyarım.” Aslında hem partisinin hem de İsrail devletinin hislerine tercüman olan Lieberman’ın dilinden damlayan bu kan, bu denli cüretkâr açıklamalar, emperyalist saldırganlığın dışavurumudur. Obama ve benzerlerinin Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya savaş ilan ederken ince yöntemlerle propaganda ettiği “medeniyet”, “demokrasi” ve “insan hakları” söyleminin gerçek ifadesidir Lieberman’ın sözleri.
Siyonist İsrail devletinin 1948 yılından beri Filistin halkına karşı uyguladığı işgalci politika, kadın, çocuk ve sivil halkın katledilmesiyle paralel yürüdü. İsrail’in kuruluş gününü (14 Mayıs 1948) sokaklarda ölümü göze alarak protesto eden Filistin halkı için 15 Mayıs, “felâket günü” (Yevmü-n-Nekbet) anlamına gelmektedir. İşte Lieberman’ın “Nekbe günü Filistin bayrağı taşıyanlar buradan gitsinler” diye buyurması, gerek seçimlere yönelik propagandayı gerekse kemikleşmiş faşist zihniyeti yansıtmaktadır. 8 milyonluk İsrail nüfusunun 1,5 milyonunu Araplar oluşturmaktadır. İsrail’de 11 milletvekilli çıkartma potansiyeline sahip olan Araplar seçimlere kendi partileriyle katılıyorlar. Buna rağmen, bizlere de çok tanıdık gelen “tek millet” zihniyeti Lieberman’ın gözünü o denli döndürmüş ki, Arapları ata topraklarından kovmakla tehdit etmekte hiçbir sakınca görmemektedir.
İnsanların kafalarını kesen IŞİD, Boko Haram gibi örgütleri vahşi olarak nitelendiren ve büyük bir tehdit odağı olarak gören Lieberman, “bize karşı olanların kafasını baltayla kesmek lazım” diyerek aynı vahşeti Filistinli Araplara uygulamakta bir beis görmemektedir. İsrail devleti, Filistin ve İran başta olmak üzere kendisine boyun eğmeyenleri düşman ilan etmekten bir an bile geri durmamaktadır. Fakat Ortadoğu’da gerici, zorba düzenin baş temsilcisi Lieberman’ın da dışişleri başkanı olduğu Siyonist İsrail devletidir. Lieberman ve Başbakan Netenyahu seçimler öncesinde İsrail halkında biriken öfke ve güvensizliği milliyetçi söylemi arttırarak bastırmayı umuyorlar. ABD’den aldığı fonlarla ekonomik krizi ve yaşadığı sıkışmışlığı atlatmaya çalışan Netanyahu ve Lieberman hükümeti, İsrailli emekçilerin yaşadığı derin sorunların üzerini Arap düşmanlığını körükleyerek örtmeye çalışıyor. Öldürmeyi, yok saymayı, tektipleştirmeyi savunan faşist zihniyet, işçi ve emekçileri Siyonist ideolojiyle ve korku paranoyasıyla felç ederek, yükselen tepkileri bastırmaya uğraşıyor.
Netenyahu ve Lieberman’ın koalisyon hükümeti 2014 yılında Gazze’ye saldırarak okul, hastane gibi sivil yerleşim yerlerine bile bombalar yağdırdı ve çocuk, kadın ayrımı yapmayarak 2 binden fazla Filistinliyi katletti. Bu vahşetin ardından hükümete yönelik tepkiler büyüdü ve protestolara maruz kalan hükümet, erken seçim kararı aldı. Geçtiğimiz günlerde başkent Tel Aviv’de düzenlenen büyük gösteride, Netanyahu’ya bir daha aday olmama çağrısı yapan 30 bin İsrailli, çeşitli ekonomik taleplerinin yanı sıra eğitim ve sağlığa kaynak ayrılmasını da istediler.
Ortadoğu halkları Lieberman benzeri faşist siyasetçilerin kan kusan saldırgan politikalarının tehdidi altındadırlar. Tek bayrak, tek devlet, tek dil, tek din gibi kışkırtıcı söylemlerle halklar arasında düşmanlık tohumları ekmektedirler. Alt-emperyalist bir güç konumuna yükselen Türkiye egemenlerinin uyguladığı yayılmacı siyaset de, Ortadoğu’daki çözümsüzlüğe yeni sorunlar eklemektedir. Burjuvazinin çıkarları uğruna geleceği karartılan halkların gerçek kurtuluşu, kapitalist sömürüye karşı Ortadoğu işçi sovyetleri federasyonu hedefiyle yürütülecek ortak mücadeleye bağlıdır.
link: Adil Aksu, Lieberman’ın Dilinden Kan Damlıyor, 13 Mart 2015, https://marksist.net/node/4043
Rehabilitasyon Merkezinde Şiddet ve Tecavüz
16 Mart Katliamlarını Unutmadık