Gebze’de kurulu bulunan, DİSK Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu Makine Takım’da 24 Temmuzdan itibaren bir hafta süreyle iş durduruldu.
Yarı ücretli izinler, yıllık izinlerin parça parça kullanılması, ücretlerin gecikmeli ve 3-4 taksit halinde ödenmesi gibi sorunların üç yıldır yaşanmakta olduğu fabrikada son olarak 61 işçinin çalışmaya devam etmesi, geri kalan işçilerinse ücretsiz ve süresiz izne çıkarılmaları gündeme gelmişti. Yapılan görüşmelerde işyeri baş temsilcisi ile fabrika müdürünün tartışması sonucu, işçilerin tümünün ücretsiz izne çıkartılarak, baş temsilcinin işten çıkarıldığı söylenmiş ve görüşme kesilmişti. İşçiler ücretsiz izinleri ve baş temsilcinin işten atılmasını kabul etmeyerek 24 Temmuzdan sonra üretimi durdurdular. İşçilerin fabrika yemekhanesinde sürdürdükleri eylem boyunca fabrika girişinde iki polis ekibi bekledi. Zaman zaman çevik kuvvet çağrılarak gerginlik yaratılmaya, işçiler bir çatışmanın içine çekilmeye çalışıldı. İşyeri baş temsilcisi ise gözaltına alınmakla tehdit edilerek fabrikaya sokulmadı.
Birleşik Metal-İş, yaptığı basın açıklamasında, patronun dayatmalarını kabul etmeyeceklerini, işverenin bugün çıkarına denk düştüğü için yasayı uygulamak istediğini, buna tepki göstermenin doğal olduğunu belirtti. Ne var ki, sendikanın sorunu kararlı bir biçimde sahiplendiğini söylemek güç. İşçilerin durumu değerlendirmek üzere sendikanın Gebze’deki şubesinde değil de, Bostancı’daki genel merkezinde yaptıkları toplantıya kendi olanaklarıyla gitmek zorunda kalmaları bunun bir göstergesiydi. Burada Birleşik Metal-İş genel merkez yöneticilerinin “fabrikanın kapanabileceğini de düşünün” şeklindeki ifadeleri, aslında bu protesto eylemlerini sürdürmemek gerektiği görüşünün üstü kapalı bir şekilde dile getirilmesinden başka bir şey değildi. Ancak işçiler, kendilerinin böyle bir kaygı taşımadıklarını, çünkü zaten üç yıl boyunca yaşadıkları sorunlardan bıktıklarını, eğer fabrika kapanırsa bile bunu patronun düşünmesi gerektiğini söylediler.
1 Ağustos Cuma günü, sendika yöneticilerinin işyeri sahibi Faruk Süren ile yaptıkları görüşme sonucu eylemde geçen bir haftanın yarı ücretli izin sayılması, sonraki bir hafta 71 işçinin çalışıp geri kalan işçilerin 2003 veya 2004 yılının yıllık izinlerinden birer hafta kullanması, baş temsilcinin ise yıllık izninin tamamını kullandıktan sonra işbaşı yapması şeklinde anlaşılarak eyleme son verildi. Böylece bir kez daha görülmüştür ki, işçi sınıfı ancak kendi kararlılığını ve mücadele azmini sergileyebildiği ölçüde haklarını koruyabilir.
Acarer Döküm’de Bekleyiş Sürüyor
Gebze’de Tübitak yolu üzerinde bulunan ve 30 kişinin çalıştığı ACARER döküm fabrikasında işçiler bir süre önce Birleşik Metal-İş’e gelerek üye oldular. Sendikanın yetki talebinden sonra durumdan haberdar olan işveren 9 işçiyi işten çıkarmıştı. Yapılan görüşmeler sonrasında çıkarılan işçilerin bir kısmı işe geri alındı. İşveren ve sendika arasında görüşmeler yapılıyor olmasına karşın henüz TİS yönünde bir gelişme yok. Ancak çıkarılan işçilerin bir kısmının geri alınmasını olumlu değerlendiren sendika yöneticileri ACARER’de daha fazla sorun yaşamayacaklarını düşünüyorlar.
Sendikalaşma mücadelesinde çok sık yaşanılan bir durum bu. Bir işyerinde sendikalaşma başladığında, mücadelenin en önündeki unsurlar işveren tarafından atılıyor. Geri kalanların sendikalaşma hakkını kullanması işverenler tarafından kabul edilse bile öncü unsurların işe dönüşleri kabul edilmiyor. Bu durumda sendikacıların önünde iki yol kalıyor, ya bu tavizi vererek en azından sendikalaşmanın kendisini bir kazanım olarak değerlendirmek, ya da bu tavizi vermeksizin mücadeleyi sonuna kadar götürmek. Bugün sendikacıların hangi seçeneği seçtikleri herkesin malumu. Ne var ki, burada bilinçli işçilerin üzerinde durması gereken, bu tip tavizlerin verilip verilmemesinde karar hakkının sendikacılarda değil, kendilerinde, mücadeleye katılan tüm işçilerde olması gerektiğidir. Bu noktada örneğin işe geri dönmesine izin verilmeyen öncü unsurları da karar sürecine katarak ve onların düşüncelerini temel alarak bir sonuca ulaşmaktır. Sendika, böylesi bir konuda ancak işçilerin kendi aldıkları kararı uygulamaya sokmakla yükümlüdür. İşçilerin kaderlerini ilgilendiren işe dönüp dönmeme gibi konularda, hele bugünün bürokrat sendikacılarına asla güvenilemez.
Hızlanlar Otomotiv’de Sessizlik
Gebze’nin “en dikkat çekici” fabrikalarından biri olan HIZLANLAR’da da işçiler Birleşik Metal-İş’te örgütlendi. E5 karayolunun kenarında kurulu fabrikanın dikkat çekiciliği, “Republic of Fenerbahçe”, “Fenerbahçeli olmak ayrıcalıktır” vb. pankartların yanı sıra fabrikanın önünün dev Fenerbahçe bayraklarıyla dolu olmasından kaynaklanıyor. Ne var ki, bu futbol bombardımanı da işçilere bir sınıfın parçası olarak mücadele etmeleri gerektiği gerçeğini unutturmaya yetmiyor.
62 işçinin 53’ünün Birleşik Metal-İş’e üye olup sendikanın yetki almasından sonra işçiler üzerindeki işveren baskısı artmaya başladı. İlk olarak 7 kişinin çıkarılması gündeme gelmişti. İşten çıkarılan işçiler birkaç gün fabrika önünde beklemiş, daha sonra bu şekilde sürdürülen eylem, sendika tarafından yasal sürecin başlatıldığı, iş akitlerinin haksız gerekçelerle feshedildiği, bu nedenle dava açıldığı bildirilerek sona erdirilmişti. Ancak işveren “işin başını bu çekiyor” diye düşündüğü işçileri izne çıkarıyor. Fabrikada işçileri daha çok çalıştırarak, çalıştıkları bölümleri değiştirerek onları yıldırmaya dönük bütün yöntemleri uyguluyor. İşçileri sendika üyeliğinden istifa etmeleri için tehdit ediyor. Sendikanın, işveren ile görüşme talepleri sonuçsuz kalıyor. Hızlanlar’da işveren ile görüşme noktasında henüz olumlu bir gelişme sağlanabilmiş değil.
Bir kez daha şu gerçek ortaya çıkıyor ki, patronların çıkarlarını korumak üzere kaleme alınmış yasal düzenlemeler, işçi sınıfı mücadelesinin bel bağlayacağı kazanımlar değildir. Sınıf hareketi yasal dayanaklar ya da yargı süreçleri üzerinden değil, ancak kendi gücünden hareket ederek ilerleyebilir. Başlamış bir mücadeleyi, sorun mahkemeye intikal etti saçmalığıyla kesmek ve ardından da patrondan sendikayı ciddiye almasını beklemek, en hafif ifadeyle, ne yaptığını bilmemektir.
Fabrikalardaki Taşeron İşçiler de örgütleniyor
öte yandan Birleşik Metal-İş örgütlü olduğu fabrikalardaki taşeron işçilerin sendika üyesi yapılmasına dönük “çalışma”larına da hız verdi. çolakoğlu Metalurji’de, Sismat’ta, Kroman çelik’te, çayırova Boru’da çalışmalar başladı.
Sismat’ta çalışan taşeron işçilerden 10’u ayın birinde tüm alacakları ödenerek işten çıkartıldı. Sendikaya üye olan işçilerin üyelikleri henüz bildirilmemişti.
“İlginç” bir diğer konu ise, Kroman çelik’te taşeron işçilerin üye yapılmadan önce fabrikanın işveren vekilleri ve avukatları ile konunun görüşülerek, bu görüşmelerden çıkacak sonuca göre hareket edilecek olmasıdır. Bu tip tutumlar, sendikaya ve en başta da sendika yöneticilerine dönük güvensizliği beslemekten başka hiçbir işe yaramıyor. Sendikalar, sınıf uzlaşmasının değil, sınıf mücadelesinin organları olmalıdırlar.
Makine Takım, Hızlanlar, Acarer’de yaşananlar bir kez daha gösteriyor ki, işçi sınıfının sendikal mücadelede başarı elde edebilmesi ancak sendikaların gerçek birer mücadele örgütüne dönüştürülmesiyle mümkündür.
Türkiye’nin en yoğun sanayi bölgelerinden biri olan Gebze’de irili ufaklı yüzlerce işyerinde, onbinlerce işçi, sendikasız ve alabildiğine kötü koşullarda çalışmaktadır. İşçiler düşük ücretlerin yanı sıra bir de giderek uzayan ve düzensiz bir hal alan mesai saatleriyle boğuşuyorlar. Sendikalı yerlerde neredeyse standartlaşmaya başlayan 12 saatlik çalışma, sendikasız işyerlerinde 14 saate kadar çıkabiliyor. Daha önceleri bazı işyerlerinde fiilen uygulanan esnek çalışma, yeni iş yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte tüm işyerlerinde giderek yaygınlaşıyor. Bütün bunlara karşı işçilerin mücadele edebilmesi, ancak bilinç ve örgütlülük düzeyinin yükseltilmesiyle mümkün olabilir. Bilinç ve örgütlülük düzeyinin yükseltilebilmesinde ise, sendikaların sınıf mücadelesinin kalelerine dönüştürülmesi önemli bir halkadır. Sendikaların işçi sınıfının mücadele örgütlerine dönüştürülebilmesi için, öncü işçilerin ve komünistlerin bu perspektifle mücadeleye hız vermelerinden başka bir yol yoktur. Ancak bu şekilde tabandan yükselecek bir mücadeleyle uzun vadede sendika bürokrasisi etkisiz kılınabilir, mücadele yukarı doğru ivme kazandıkça bürokrasi sendikalardan def edilerek, sendikalar gerçek sınıf mevzilerine dönüştürülebilir.
2004’ün ilk aylarında DİSK’in kongresinin yapılacak olması nedeniyle, bağlı sendikalar da kongre sürecine girdiler. Sınıf bilinçli devrimci işçiler, bu süreçte belirleyici bir rol oynayamayacak olsalar da, kongre sürecinin yarattığı olanaklardan, militan sınıf mücadeleci bir sendikal anlayışın temellerini atmak üzere azami düzeyde faydalanabilirler ve faydalanmalıdırlar. İnatla, sabırla ve kararlılıkla militan sınıf sendikacılığı anlayışını sendikal hareket içerisinde geliştirmekten başka bir yol yoktur.
İşçi sınıfı ya örgütlüdür ve her şeydir, ya da örgütsüzdür ve hiçbir şey!
link: Gebze'den metal işçileri, Gebze'de Metal Sektöründe Kıpırdanışlar, 10 Ağustos 2003, https://marksist.net/node/344
Friedrich Engels
Dördüncü Dünya Kongresi Raporu