Hızla genişleyen bu hareketlilik, şimdiden önemli bir kırılma noktasını temsil etmektedir. On yılı aşkın iktidar döneminde AKP ve Erdoğan ilk kez bu şekil ve ölçüde bir darbe almıştır. AKP’nin muhtelif ileri gelenleri ve sözcülerinin beyanatlarının arz ettiği dağınıklık da içine düştükleri durumu göstermektedir.
İşte son birkaç yıldır süren bu yeni süreçte AKP’nin bu minvalde yaptıkları toplumun değişik kesimlerinde bir huzursuzluk biriktirmekteydi. Her ne kadar bu kesimler AKP’nin kendi tabanı dışındaki kesimler idiyse de bunların siyasi olarak AKP’yi endişelendirecek düzeyde bir etkinliği ve örgütlülüğü bulunmuyordu.
Öte yandan bu birkaç yılın sonuna doğru AKP tabanında da bu gidişattan belli bir hoşnutsuzluk oluşmaya başladı. Anti-kapitalist Müslümanlar tipi eleştirel ve demokratik yönelimli hareketlerin ortaya çıkması da bunun bir ifadesiydi. Bunun dışında, önemli bir müttefik olan Fethullahçı hareketin iktidar paylaşımı mücadelesi içinde AKP ile mesafesinin açılması da muhafazakâr taban içinde AKP’ye yönelik hoşnutsuzluğun artmasına katkıda bulundu. Bu durum AKP içerisinde de var olan çatlakların büyümesine yol açmaktadır.
Ancak kürtajı yasaklama girişiminden alkol yasaklamalarına, Suriye batağı içinde yaşanan Reyhanlı faciasından 1 Mayıs yasaklarına kadar bir dizi sayısız gelişme ve her durumda uygulanan dizginsiz polis terörü, rekor sayıda gazetecinin hapse tıkılması, medyanın iyiden iyiye iktidar dalkavukluğuna geçişi, Türkiye’nin adeta tüm derelerine baraj kurup memlekette ne kadar doğa güzelliği varsa açgözlülük içinde katletme çabası, bunu yaparken takınılan hotzotçu tutum, yoksulları kentlerin çeperlerine sürme harekâtı vs., nihayet geniş bir kitle için “artık yeter” noktasına gelinmesine yol açtı.
Zorbalığa, dayatmacılığa, polis terörüne karşı Taksim’den başlayan direniş İstanbul’un birçok semtine ve diğer büyük kentlere yayıldı. İstanbul’da ve diğer birçok kentte günlerdir polis terörüne karşı direniliyor. Mevcut aşamada bu tepki örgütlü bir zeminde başlayıp gelişmemesinin ve halen genel bir örgütsüzlük damgası taşımasının yanısıra proleter sınıf karakterinin belirgin olduğu bir nitelik de taşımamaktadır. Şu anki aşamada, işçi sınıfı örgütlü bir tarzda hareketin bir parçası haline gelmemekle birlikte, işçi ve emekçiler bireysel tepkilerini harekete taşımakta ama daha ziyade “beyaz yakalı” işçilerin, üniversite gençliğinin ve Kemalist önyargıları güçlü olan “orta sınıf”ın ağırlığı hissedilmektedir. Harekete damgasını vuran, AKP ve Erdoğan’a duyulan nefrettir. Ancak siyasal bileşim oldukça karışıktır; bu bileşim içinde faşist Türk Solu çevresi ve İP gibi çevrelerin yanısıra CHP’nin darbeci-şovenist kanadı da mevcuttur ve bu sonuncular hareketi Kürt karşıtı şoven bir çizgiye çekmeye çalışmaktadırlar. Ne var ki, mevcut aşamada hareketin geneli devlet terörüne, gündelik hayata ve sanata müdahalelere, çevre ve kent talanına, otoriter uygulamalara karşı çıkışın ağır bastığı demokratik bir dinamik arz etmektedir.
Yaşanan geniş kitle hareketliliği dünyanın her yerinde yaşanan benzerleri gibi yararlı deneyimler sağlamaktadır. Sayısız mücadele dersleri çıkmaktadır. Bunlar Türkiye’deki genel sınıf mücadelesinin deneyimleri hanesine yazılacaktır. Diğer bir önemli nokta ise, ölçeği sınırlı kalan 15-16 Haziran Direnişi bir kenara bırakılacak olursa, Türkiye’de ilk defa bu tür bir genel ve kendiliğinden patlayan bir isyan havasının oluşmasıdır.
Örgütlü işçi hareketinin zayıflığı ne yazık ki buradaki en büyük eksikliktir. DİSK ve KESK gibi konfederasyonların son anda aldıkları grev ve eylem kararlarının bir etkisi olup olmayacağını göreceğiz. Ne yazık ki, DİSK ve KESK işyerlerinde yeterli örgütlülüğe ve üyeleri üzerinde yeterli otoriteye sahip değildir. Genel toplumsal hareketlilik atmosferinin bu handikapı aşmaya yeterli olup olmayacağını deneyim gösterecek.
Devlet güçlerine karşı ciddi bir direniş sergileyen geniş ve dinamik bir kitle ortaya çıkmıştır. Hiç şüphesiz burada değişik renklerden sosyalist çevrelerin katkısı bulunmaktadır. Ancak örgütlü proleter sınıf hareketi devreye girmedikçe, genelde örgütsüz olan bu dinamik sönme ya da piyasadaki en büyük hükümet karşıtı güç olan CHP gibi ulusalcı odakların elini güçlendirme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Örneğin işçi sınıfını doğrudan ilgilendiren taleplerin ön plana çıkarılarak, sendikaların, fabrikalardaki işçilerin örgütlü biçimde mücadeleye katılması, grevlerin ve diğer işyeri eylemlerinin örgütlenmesi vb. bu yolda ileriye doğru atılabilecek çok önemli adımlar olacaktır. Bu çaba aynı zamanda hâlâ AKP kontrolü altındaki geniş işçi-emekçi kitleyi sürece çekmek açısından da çok önemlidir. Taksim eylemlerinde kimi dindarların da yer alması bir olumluluktur. Ama AKP kontrolü altındaki geniş kitle için bu henüz söz konusu değildir ve Kemalistler/ulusalcılar baskın olduğu ölçüde bu zorlaşacaktır. Bu gibi hususlardan da anlaşılacağı üzere asıl olan örgütlü proleter sınıf dinamiğini güçlendirmek ve emekçi kitleleri Kemalistlerin/ulusalcıların eline bırakmamaktır.
link: Marksist Tutum, Kapitalist Talana ve Polis Terörüne İsyan Büyüyor, 3 Haziran 2013, https://marksist.net/node/3267
Ankara’da Demokrasi ve Barış Konferansı
Gezi Parkı Direnişi Ankara’da Meydanlardan Mahallelere Yayılıyor