İkinci Dünya Savaşının bitiminden sonra, 1945’te, 1 Eylül Dünya Barış Günü ilan edildi. Burjuvaların kendi aralarındaki bu paylaşım savaşı SSCB ordularının Almanya’ya girmesiyle son bulmuştu.
Burjuvaların kendi aralarında, kapitalizmin işleyişinden kaynaklı olarak sürekli rekabet ve savaşlar söz konusudur. Verilen molalar raundlar arası dinlenmelere benzer. Burjuvazi kendisi palazlanırken karşıtını da yaratmıştır. Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki savaş, burjuvalar arasındaki savaşa benzemez Bu savaş üreten sınıfın iktidar savaşıdır.
İlk sınıflı toplumlardan bu yana devlet her zaman egemen sınıfın devleti oldu ve sadece ona hizmet etti. Günümüz modern toplumunda bu iki sınıf burjuvazi ve proletaryadır. Çıkarları farklı bu iki sınıf karşılıklı olarak sürekli savaşım vermektedir. Çıkarları farklı ve çelişkileri uzlaşmaz olduğu için sınıf savaşımı ta ki mülksüz sınıfın iktidarı tesis edilinceye kadar yürüyecektir.
Toplumsal olarak üretimi yapan işçi sınıfı iktidarı almak için mücadele verirken, üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde bulunduran ve kendini devlet olarak örgütleyen burjuvazi sermayesine sermaye katmaya çabalamaktadır. Aynı mekanda ve aynı üretimin içinde bu zıt çıkarlar zorunlu olarak sınıf savaşımına neden olmaktadır.
İşte bu koşullarda sınıflar arası uzlaşmadan ve böyle bir toplumda toplumsal uzlaşmadan söz etmek toplumla ve işçi sınıfı ile alay etmektir. Sınıflar arası uzlaşmaz çelişkilerden kaynaklanan savaşımın nedeni mülkiyet biçimidir. İktidarın niteliğini belirleyen de bu mülkiyetin biçimidir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için de sınıfları ortadan kaldırmak gerekir. Geçmişte üretici güçlerin hızlı gelişimine neden olan burjuvazi, iktidarı ele geçireli beri üretici güçlerin gelişiminin önünde engel olmaya başlamıştır. Bu engelin ortadan kaldırılması günümüzde zorunluluk halini almıştır. Bu amaç için mücadele edilmeden toplumsal huzura kavuşmak artık hayaldir.
Üretici güçlerin gelişkinlik düzeyi, bütün insanlara yetecek ürün üretebilecek düzeydedir. Günümüzdeki kıtlık, üretici güçlerin ulaştığı üretkenlik düzeyinde kolayca aşılabilecek bir kıtlıktır. Kapitalist sistemdeki mülkiyet ilişkileri mevcut teknolojinin insanlığın çıkarları için kullanımını engellemektedir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması bu engeli hızla ortadan kaldıracak, üretici güçlerin gelişimi dizginlerinden boşanacaktır. Üretime ve yönetime herkesin katıldığı, üretici güçlerin herkesin ihtiyacını karşılayacak denli geliştiği bir toplumda, yani sosyalist toplumda savaşı gerektirecek bir neden kalmayacaktır.
Tarihi incelediğimizde 1871’de Paris işçileri iktidarı aldılar. Bu iktidar deneyimi, işçi sınıfının iktidarı kendi ellerine alabileceğini göstermiştir. Keza 1917 Ekim devrimiyle Rus Çarlığını yıkan proletarya, Birinci Paylaşım Savaşının sona ermesini hızlandırmıştır. Bu iki örnek, tarihsel olarak işçi sınıfı mücadelesine ışık tutmaktadır.
Nesnel ve öznel koşullardan dolayı işçi sınıfı uluslararası düzeyde iktidara yürüyemedi. Dünya barışı bölgesel olamayacağı için proletarya dünyada tüm iktidarı ele geçirmeyi hedeflemelidir. Barış ancak o zaman gelir dünyaya.
Görüldüğü gibi savaşlar da barışlar da bir tarihselliğe sahiptir. Ezelden beri nasıl sınıflar yoksa savaşlar da yoktu, ebede kadar da olmayacak. Sınıfların ortadan kaldırılması savaşları da ebediyen tarihe gömecektir.
Ezilen halkların, ezilen cinslerin, ezilen dinsel grupların vermekte olduğu haklı mücadeleler de dahil olmak üzere günümüzde hiçbir demokratik mücadele işçi sınıfının iktidar mücadelesi ile birleşmeden kalıcı bir başarı kazanamaz. Bu nedenle emperyalizm çağında demokratik savaşımlar dahi sınıf savaşımından ayrı düşünülemez.
Sınıf savaşlarının yükseldiği dönemler en geniş demokratik hakların kazanıldığı dönemlerdir. 1970’li yıllar bunun en güzel örneğidir. 70’li yıllardaki yükseliş 1980 askeri darbesi ile inişe geçmiştir. Kazanılmış olan bütün ekonomik ve demokratik haklar budanmıştır. İşçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlülükleri dağıtılmıştır. Bu yükseliş devrimle noktalanamamış ve karşı-devrim gerçekleşmiştir.
Burjuvazi karşısında bir güç görmeyince verdiklerini geri alır. En son saldırılarından birisi de işçi sınıfına dayatmış olduğu yeni İş Kanunudur. Kölelik yasası da denilen bu yasa hiçbir zorlukla karşılaşmadan meclisten geçmiştir. Bu yasaya karşı çıkacak ya da bu yasayı meclisten geri çektirecek örgütlülük yoktur. İşçi sınıfı örgütlü hareket edebilseydi burjuvazi bu kadar rahat hareket edemezdi. Günümüzde her demokratik mücadele işçi sınıfının iktidar mücadelesinin bir parçası olmak zorundadır. Çıkarılması gereken ders bir kez daha budur.
Gerçek özgürlük ve barıştan ancak sınıfların, devletin ve sömürünün olmadığı bir toplumsal sistemde söz edilebilir. Bu toplum, alt evresinden, yani sosyalizmden başlayarak komünist toplumdur.
Sınıfların ortadan kalkmasıyla gerçekleşecek olan gerçek barış için sınıf savaşlarına evet!
Dünyaya barış işçiler savaşırsa gelecek!
link: Avcılar'dan MT okuru bir işçi, Savaş ve Barış, 31 Ağustos 2004, https://marksist.net/node/306
Üniversiteler Açılırken
Michael Moore’un Fahrenheit 9/11 filmi