Afrika’nın “en istikrarlı ülkesi” olarak gösterilen Kenya, bağımsızlığını 1963’te İngiltere’ye karşı mücadele ederek kazanmıştı. Bağımsızlık mücadelesine önderlik eden Kenyatta’nın 14 yıllık iktidarının ardından, iktidarı onun elinden kapan Moi de ülkeyi 25 yıl boyunca askeri diktatörlükle yönetecekti. Moi Soğuk Savaşta emperyalistler tarafında yer alan bir liderdi. Onun yönetiminde Kenya, SSCB’ye ve onun ulusal kalkınmacı programını benimsemiş diğer Afrika ülkelerine karşı, emperyalistlerin kara kıtadaki askeri ve ekonomik üssüne dönüşmüştü.
Dünya Bankası kredileriyle ve emperyalist paktlardan gelen kredilerle ayakta kalan ve iktidarını cilalayan Moi, Soğuk Savaş döneminin sonlarına kadar ülkeyi kendisine karşı ciddi bir tehlike olmadan yönetti. Fakat SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte emperyalist devletler ona verdikleri desteği çektiler. İlk kez 1992 ve 1997’de yapılan çok partili seçimler yine Moi’nin iktidarıyla sonuçlandı. Ancak 2002’de yapılan seçimler Moi’nin kaderini değiştirdi. Bugün aralarında iktidar savaşı yürüyen Kibaki ve Odinga, o gün seçimlere birlikte katılarak Moi’nin iktidarına son vermişlerdi. 5 yıllık koalisyon hükümetinde devlet başkanlığını Kibaki yapmış ve neo-liberal politikaların Kenya’daki uygulayıcısı olmuştu.
Aralık 2007’de yapılan seçimlere Kibaki ve Odinga kendi partileri ile ayrı ayrı girdiler. Resmi açıklamalara göre seçimleri devlet başkanı Kibaki’nin partisi kazandı. Ancak sonuçların açıklanmasından sonra Odinga seçimlere hile karıştırıldığını ve protesto gösterileri düzenleyeceklerini ilan etti. Ardından Kenya’da şiddet olayları baş gösterdi. Odinga yandaşlarının başlattığı protesto gösterilerine, asker ve polisin sert müdahalesi şiddet olaylarını iyice tırmandırdı. Seçimden hemen önce devlet başkanı Kibaki’nin ülkedeki bazı paramiliter güçlerle anlaşmış olduğu ve silah taşıyan bazı araçların kontrol edilmemesi için orduya emir verdiği iddiaları gazetelerde boy boy yayınlanmaya başlandı. Bunun üzerine, Odinga Birleşmiş Milletler’e, çokuluslu barış güçlerinin olaylara el koyması yönünde çağrı yaptı. Birleşmiş Milletler eski genel sekreteri Kofi Annan, çağrıya uyarak, liderler arasındaki görüşmeleri sağlamak üzere Kenya’ya gitti. Annan’ın da çelişkili demeçler verdiği görüşmeler sırasında, taraflar uzlaşacak mı, çatışmalar şiddetlenecek mi, yoksa dinginleşecek mi belli değildi.
Sonuçta Kenya’daki çatışmalarda 1500 kişi öldü, 500 binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu kanlı tablonun üzerinden birkaç ay geçtikten sonra, burjuva taraflar uzlaşarak bir koalisyon hükümeti kurma noktasında anlaşmaya vardılar. Bu uzlaşma sonucunda, geçtiğimiz günlerde Odinga ve Kibaki bir koalisyon hükümeti oluşturdular. Daha önce başkanlık sisteminin geçerli olduğu Kenya’da artık devlet başkanlığı ve başbakanlık olarak iki ayrı mevki var. Yandaşlarını ülkedeki şiddeti arttırmak için kışkırtmaması şartıyla, başbakanlık koltuğu Odinga’ya verildi. Eski devlet başkanı Kibaki ise, paramiliter birlikleri ile ordu güçlerini Odinga’nın yandaşlarını sindirmek üzere kullanmamayı taahhüt ederek devlet başkanı oldu.
Görev süresinin bir yılla sınırlı olduğu ifade edilen hükümet, devlet başkanından, başbakandan, iki başbakan yardımcısından, 40 bakandan ve 50 bakan yardımcısından oluşuyor. Koalisyonu oluşturan iki parti de birer başbakan yardımcısı atıyor ve bakanlar kurulunda eşit bakan sayısına sahip oluyor. Bir yıl sonunda hazırlanacak yeni anayasanın oylanmasının ardından hükümetin seçimlere gitmesi öngörülüyor. Ancak hükümetin ömrünün bir yıl sürüp sürmeyeceği ve bu süre zarfında barışın korunup korunmayacağı gibi konular hâlâ belirsizliğini koruyor.
Şiddetin giderek tırmandığı Afrika’da işçiler, bütün burjuvaların ve onların liderlerinin kışkırtma ve sindirme politikalarına karşı uyanık olmak, aralarında yapay ayrımlar yaratılmasına izin vermemek, sınıfsal çıkarları için kol kola mücadele etmek zorundalar. Açlığın, yoksulluğun ve eşitsizliğin kökünün barış gücü adı altındaki emperyalist ordularla kazınamayacağı ve barışın bunlar aracılığıyla gelemeyeceği ortadadır. Afrika toprakları söylendiği gibi ne verimsiz, ne de yeraltı kaynakları yetersizdir. Afrika’daki sorunların kaynağı da dünyanın diğer yerlerindeki sorunların kaynağı ile aynıdır. Kapitalizm var olduğu sürece kendi krizini aşmak için insanları birbirine kırdırmaktan geri durmayacaktır. Kapitalist toplumların tarihi bunun nice kanlı örnekleriyle doludur. Yine aynı tarih, 1917’de buna ancak işçi sınıfının iktidarı alarak dur diyebileceğini de bizlere göstermiştir. Yeryüzünü yaşanası bir yer haline getirmek ancak işçi sınıfının uluslararası mücadelesi ile mümkündür.
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Kenya’da Burjuva Liderler Sonunda Uzlaştılar, 23 Nisan 2008, https://marksist.net/node/1766
Efsaneleştirilen Köy Enstitüleri ve Gerçekler
Amerikan Demokrasisi!