16 Nisan 1927
Sevgili yoldaşlar,
Dün, Çin sorununun tartışılması sırasında, Yoldaş Stalin’in, Yoldaş Zinovyev ve benim Çin devriminin sorunları konusundaki politikamızın temel yanlışlarına dair eleştirilerimize karşı esas yanıtı şu sözleri yinelemek oldu: “Zinovyev neden söylemedi?”, “Troçki neden yazmadı?” Burada, bu sorun hakkında neler yazıp söylediğimize geri dönmeye kalkmayacağım. Hiç kuşku yok ki, eğer öneri ve öğütlerimiz daha önyargısız ve daha az düşmanlıkla dikkate alınmış ve zamanında daha ciddi düşünülmüş olsaydı, en önemli hatalardan kaçınmış olabilirdik.
Son zamanlardaki temel sorunların, Merkez Komite üyelerinin katılmadığı Politbüronun kapalı plenumlarında karara bağlandığı gerçeği üzerinde uzun boylu durmayacağım. Bu mektubun amacı, geçmişte olan biteni hatırlatmak değil, bugünün ve geleceğin temel sorununu ortaya koymaktır: Çin’de sovyetler sorunu. Yoldaş Stalin, Çinli işçi ve ezilen kitlelere genel olarak sovyetleri kurmaları çağrısına karşı çıkmıştır. Ne var ki bu sorun Çin devriminin ilerleyişi açısından belirleyici bir öneme sahiptir. Sovyetler olmaksızın tüm Çin devrimi Çin burjuvazisinin üst katmanlarına ve onlar aracılığıyla da emperyalistlere hizmet edecektir.
Plenum bu temel sorunu ele almadı. Ne var ki, sorun gittikçe ağırlaşıyor. Bu sorun daha fazla ertelenemez, çünkü Çin devriminin tüm kaderi sovyetlerin oluşumu sorununa bağlıdır. Bu sorunu burada öne çıkarmamın nedeni de budur.
Yoldaş Stalin’in mantığı şudur: “sovyetler iktidar mücadelesinin başlıca organlarıdır; sovyet çağrısında bulunmak gerçekte proletarya diktatörlüğünü, Çin Ekimini müjdelemektir.” Peki o zaman 1905’te neden sovyetlerimiz vardı? “Çarlığa karşı mücadele ediyorduk” diye yanıtlar Stalin. “Çin’de çarlığa karşı bir mücadele yoktur. Doğrudan doğruya bir Ekim için başı çekmediğimize göre sovyetlerin oluşturulması çağrısında bulunmamalıyız.”
Tüm bu mantık, teorik olarak Lenin’in aydınlattığı tüm devrim deneyimimizin anlamını o kadar bariz biçimde çarpıtmaktadır ki, kendi kulaklarımla işitmeseydim ciddi ve sorumluluk sahibi bir devrimcinin böyle şeyler söyleyebileceğine asla inanamazdım.
Sorunu kısaca çözümlemeye çalışalım.
1. Çara karşı, henüz proletarya diktatörlüğü için bir mücadele yürütmezken sovyetleri oluşturmak kabul edilebilir bir şeydi. O halde neden, proletarya diktatörlüğünün kurulmasını acil bir görev olarak ortaya koymaksızın, sovyetler aracılığıyla, Çinli militaristler, kompradorlar, toprak ağaları ve yabancı emperyalistler bloğuna karşı bir savaşım yürütmek kabul edilemez olsun? Neden?
Eğer insan Stalin’in geçmişte (ve belki de hâlâ?) düşündüğü gibi, Çin’in birliğinin, Kuomintang aracılığıyla Komünist Partiyi kendisine tâbi kılmış, KP’yi en temel bağımsızlığından (bir basına sahip olmaktan bile!) mahrum etmiş ve ele geçirilen bölgeleri gerici bürokrasi aracılığıyla yönetmiş olan burjuva Kuomintang önderliğince sağlanması gerektiğini düşünüyorsa, eğer ulusal devrim bu demekse, o zaman şüphesiz sovyetlere yer yoktur. Ne var ki, eğer burjuva Kuomintang önderliğinin, yalnızca sağ kanadın değil sol merkezcilerin de demokratik milliyetçi devrimi sonuna ve hatta yarı yola kadar götürmekten aciz olduğu ve emperyalistlerle bir uzlaşmaya varmaktan geri kalmayacağı görülürse; eğer bu anlaşılırsa, bu önderliği değiştirmeye erkenden hazırlanmak gerektiği ve dahası bugün bunun daha da zorunlu olduğu anlaşılır. Değiştirmek, yalnızca ve basitçe Çan Kay-şek’i, biraz daha su katılmış haliyle aynı eski hamurdan olduğu ortaya çıkacak olan Wang Çing-wei ile değiştirmek anlamına gelmez. Sorun yüzleri değiştirerek çözülmez. Değişiklik işçilerin, küçük-burjuvaların, köylülerin ve ordudaki asker kitlelerinin lafta değil gerçek ve pratik desteğine dayanan devrimci bir hükümeti hazırlamak anlamına gelir. Bu ancak, bağımsızlığa ve yaşam koşullarında bir değişikliğe vb. duydukları özlemle birlikte uyanan kitlelerin ve devrimci koşulların gereklerini karşılayacak türden bir örgütü kitlelere sağlamakla başarılabilir. Bu örgüt sovyettir.
2. Stalin, ilkin burjuvazinin devrim için örgütlenmemiş kitlelerin desteğiyle (ki örgütlenmiş olsalar onu desteklemeye başlamazlardı) emperyalizme karşı mücadeleyi tamamlamak zorunda olduğunu ve ancak o zaman sovyetler için hazırlıklara başlayacağımızı hayal ediyor. Bu düşünce iliklerine kadar yanlıştır! Tüm mesele, emperyalizme ve Çin gericiliğine karşı mücadelenin nasıl yürütüleceği ve bu mücadelede kimin önder rolünü oynayacağıdır. Demokratik işçi-köylü diktatörlüğüne doğru ilerlemek ancak emperyalizme karşı uzun ve sürekli bir mücadele temelinde; ancak işçiler ve köylüler üzerinde etki kazanmak amacıyla ulusal-liberal burjuvaziye karşı bir mücadele temelinde; ancak sırf emperyalizme değil Çin burjuvazisine de karşı işçi ve köylülerin bir kitle örgütü temelinde mümkündür. Bu örgütün alabileceği yegâne biçim sovyetlerdir.
3. “Sovyetler ordunun gerisinde örgütlenmemeli” diyor Stalin. Bu, generallerin bakış açısıdır bizim değil. Generaller, sendikaların da ordunun gerisinde örgütlenmemesi gerektiğini savunurlar. Ama biz biliyoruz ki hem sovyetler hem de sendikalar geride devrimci orduya mükemmel bir yardımcıdır. “Ama sovyetlerin ayaklanma organları olduğunu anlamıyor musunuz” diye yanıtlıyor Stalin. “Bu sizin ordunun gerisinde bir ayaklanma örgütlemeye ve iktidarı ele geçirmeye niyetlendiğiniz anlamına gelir.” Bu sorunun yanlış ve karikatürleştirilmiş bir formülasyonudur! Sovyetlerin iktidar mücadelesinin organları olduğu doğrudur. Ama hiç de böyle doğmazlar; bu doğrultuda gelişirler. Fakat yalnızca mücadele deneyimi sayesinde diktatörlüğün (bu durumda demokratik diktatörlüğün) organları rolü için olgunlaşabilirler. Demokratik işçi ve köylü diktatörlüğü için çalışmaya cidden niyetimiz varsa, sovyetler, gelişmek ve açığa çıkan olaylara –askeri olanlar da dahil– müdahale etmek için zamana ihtiyaç duyacaktır, böylece sovyetler sağlam bir yapıya kavuşmuş, deneyim kazanmış hale gelebilir ve ardından iktidar için ileri atılabilir.
“Ama, biliyorsunuz ki, [KMT] merkezi sovyetlere izin vermeyecektir.” Bu bakış açısıyla hiç bir ortak noktamız yok. Merkezin neye izin verdiği ya da vermediği güçler dengesine bağlı olacaktır. Bu denge proletaryanın tarafına kaydırılmalıdır. Ayağa kalkmış ama örgütsüz kitleler Kuomintang üst katmanlarının politik örgütünün önderliğini izlerken, kaçınılmaz olarak büyük burjuvazi ve generallere proletarya karşısında bir üstünlük sağlıyorlar. Çin’in henüz kendi Ekimine ulaşmadığını ileri sürmek ve bu nedenle kitlelerin dağınıklık durumunu muhafaza etmek, gerçekte burjuvaziyi ve onun merkezini güçlendirirken kendi ellerimizle proletaryayı zayıflatmak ve sonra da bu merkezin ordunun berisinde sovyetlere izin vermeyeceğini bahane etmek anlamına gelir.
4. Peki işçiler neden yalnızca Kuomintang’a katılamıyorlar? Sahiden Kuomintang yeterli bir örgüt değil midir? Sorunu bu şekilde ortaya koymak için insanın yaptığımız ve öğrendiğimiz herşeyi tamamen unutmuş olması gerekir. Kuomintang, bayrağının popülerliğine rağmen, en üst katmanlar tarafından sımsıkı kontrol edilen bir parti örgütüdür. Yüz binlerce ve hatta milyonlarca işçi ve köylünün devrim sırasında bir parti örgütüne katılacakları gerçekten düşünülebilir mi? Nerede ve ne zaman böyle bir şey yaşandı? Gerçekte, sovyetin önemi şurada yatmaktadır ki, sovyetler, parti için hiçbir şekilde olgunlaşmamış ve birkaç yıl boyunca da olgunlaşamayacak olan kitle kesimlerini derhal kendilerine çekerler. Kuomintang’ın sovyetlerin yerine ikame edilebilecek bir şey olduğunu açıklamak, katlanılmaz bir safsatayla uğraşmak demektir. Kuomintang 300.000 üyeye sahip. Şu anda bu 300.000 (eğer bu sayı abartılı değilse) dağınık durumdadır. Ancak şimdilerde Kuomintang seçimlerinin gerekliliğinden bahsediliyor, yani parti üyelerinin oylarıyla önderlik organlarının seçiminden bahsediliyor; söylemeye gerek yok ki, milyonlarca kitlenin Kuomintang üyelerini seçmesinden söz edilmiyor. Gerçek şu ki, Kuomintang’ı sovyetlerle eşitleyen böylesi bir safsatacılığa başvurmak zorunda kalmak, sovyetlerin kapıyı çaldığını ve sovyetlerin bu bir Ekim mi yoksa değil mi şeklindeki doktriner şemalarla bir tarafa kaldırılıp atılamayacağını gösterir.
5. Ama sovyetlerin oluşumu “erken doğmuş bir ayaklanmaya” yol açmayacak mıdır? Kitleler kendi devrimci iradelerini somutlayan, sözü dinlenir bir örgütten mahrum kaldığında erken doğmuş ayaklanmalar çok daha kolay ve çok daha sıklıkla patlak verirler. Yani büyük devrimci merkezlerde sovyetlerin olmayışı, sınıf mücadelesinin örgütsüz durumu ve doğru bir politik önderlik eksikliğinin bir sonucu olarak kaotik, erken doğmuş ve hedefsiz patlamalara yol açacaktır. Zaten çoktan beri yaşanmakta olan durum da budur. Her devrimci deneyim bunu doğrulamaktadır.
6. Sovyetler ne yapacaklar? Yapacakları ilk ve en acil şey, işçilere bir örgüt sağlamak ve onlara askerlerle kardeşleşmelerini örgütlemekte yardımcı olmaktır. Bir sanayi kentinin ya da bölgesinin işçi delegeleri sovyetinin ilk görevi kendi saflarına asker delegelerini, garnizon temsilcilerini çekmek olmalıdır. Bu, Kuomintang’ın üst katmanlarının ve diğer süprüntülerin Bonapartist ve faşist girişimlerine karşı ciddi bir güvence elde etmenin en kesin –ya da daha doğrusu biricik– yoludur. İşçi ve asker delegeleri sovyetlerini örgütlemekteki başarısızlık, askerlerin Çan Kay-şek’in kurşun askerlerine dönüşmesi ve Şanghay’da yaşanana benzer kanlı bir işçi kıyımı için sahneyi hazırlamak anlamına gelecektir.
7. Şehirlerde bu şüphesiz yalnızca işçilerle sınırlandırılmamalıdır. Küçük zanaatkârların, küçük dükkâncıların ve genel olarak kentin ezilen alt tabakalarının sovyetlere çekilmesi zorunludur. Bu işçilerin orduyu devrimci kuşatmasını kolaylaştıracaktır. Yine de eğer bu yapılmazsa, Şanghay’ın ve onunla birlikte devrimin kaderi birkaç aşağılık Bonapartiste bağlı olacaktır.
8. Bu hiçbir şekilde şehirlerle sınırlandırılmamalıdır. Sovyet ağı mümkün olduğunca hızlı bir biçimde, mevcut köylü birliklerine dayanarak, onların çatısını genişleterek, programlarını geliştirerek ve onları işçi ve askerlerle birleştirerek, büyük sanayi merkezlerinden taşraya yayılmalıdır.
9. Sovyetler ne yapacaklar? Yerel yetkililerle ülkeyi yönetenler arasındaki ilişkiyi öğrenerek ve kitlelere öğreterek yerel gerici bürokrasilere karşı mücadele edecekler. Bu aynı bürokrasilere, militarist çetelere, toprak ağalarına vb. karşı kırsal bölgelerde mücadele edecekler. Böylece Çin birleşinceye kadar (“bir kurucu meclis oluşuncaya kadar”) ertelenemeyecek olan tarım devriminin organları haline gelirler.
10. Komiserler, gerici generallerin altındaki, bu aynı generallerce atanmış, genellikle tamamen dalkavuk iktidarsız figüranlardır. İçinden geçtiğimiz dönemde bir komiserin herhangi bir ağırlığa sahip olmasının yegâne yolu, tamamen politik bir partiye –hele Kuomintang gibi hiçbir ciddi örgütsel yapıya sahip olmayan bir partiye ya da Komünist Parti gibi eli kolu bağlanmış ve üstelik bağımsız bir gazeteden bile mahrum edilmiş bir partiye– dayanmak değil güçlü yerel kitle organlarına dayanmaktır. İşçi, köylü ve asker sovyetlerinin oluşumu Ulusal Devrimci Ordunun gerçekten devrimci bir demokratizasyonu için gerekli zemini döşeyecektir ki aksi takdirde bu ordu kaçınılmaz olarak yerli malı Çin Bonapartizminin bir aracı haline gelecektir.
11. Sovyetler sayesinde güçlerin –doktriner ve yapay değil– gerçek ve sahici bir yeniden gruplaşması meydana gelecektir. Yerli ve yabancı gericilere karşı bugünkü, gerçek mücadelenin içinde olan ya da içinde olacak olan tüm sınıflar, katmanlar ve tabakalar sovyetlere gireceklerdir. Çeşitli Kuomintang “liderleri”ni dürtükleme, onlara göz yumma, birini diğerinin karşısına koyma ve bunların tüm kombinasyonları yerine, perde arkasındaki tüm bu dalaverelerin, yetersizliklerin ve bugün tümüyle açığa çıkan iktidarsızlığın yerine başka bir şey, çok daha ciddi, gerçek devrimci sınıfsal ayıklama geçirilecektir. Güçlerin saflaşması şu şekilde gerçekleşecektir: sovyetler için ya da ona karşı, yani, devrimin daha yüksek bir aşamaya geçişini hazırlamak için ya da Çin burjuvazisiyle emperyalizm arasında bir uzlaşma için. Eğer sorun bu şekilde ortaya konmuyorsa, demokratik işçi-köylü diktatörlüğü vb.nin tüm olanakları –gelişimin kapitalist olmayan yollarına değinmeye gerek bile yok– Çinli halk kitleleri kokuşmuş milliyetçi liberallerce önderlik edilen bir devrimin kurşun askerleri olarak kalmaya devam ederken sırf bizleri avutan konuşmalar olarak kalacaklardır.
12. Sovyetlerin oluşumuna karşı çıkan şunu söylemelidir: Tüm iktidar Kuomintang’a. Ama Kuomintang, komünistlere “komutam altına girin” diyor, Sun Yat-senciliği eleştirmelerini yasaklıyor ve Rusya’da da tek parti diktatörlüğü olduğuna işaret ederek komünistlerin bir gazetesinin olmasına dahi izin vermiyor. Fakat Kuomintang burjuva devrimindeki bir burjuva partiyken, Rusya’daki tek parti diktatörlüğü, proletarya diktatörlüğünün ve sosyalist devrimin bir ifadesidir. Sovyetler olmaksızın mevcut somut koşullarda, diktatörlük, işçileri silahsızlandırmak, komünistlerin çenesini kapamak, kitleler arasında bir örgütsüzlük durumu ve Çan Kay-şekvari darbeler anlamına gelir.
13. Bu, Kuomintang ile savaş anlamına mı gelir? Saçmalık! Saçmalık! Saçmalık! Buradaki sorun Kuomintang’la işbirliğini çok daha geniş ve çok daha derin bir temelde –milyonlarca işçi, asker, köylü ve diğerlerinin delege sovyetleri temelinde– örgütlemektir. Şüphesiz, bu işbirliği, Komünist Partinin Kuomintang’ı eleştirmekte tam ve koşulsuz özgürlüğünü ön varsayar ve bu eleştiri özgürlüğü de komünist basın ve komünist örgütlenme özgürlüğünü ön gerektirir.
14. Kuomintang içerisinde tam bir politik bölünme olmadığı sürece, genel olarak tüm Çan Kay-şekçi unsurlardan arındırılmadığı sürece, onun içinde ortak bir devrimci faaliyet söz konusu olamaz. Kuomintang içerisindeki farklılaşma, temizlenme ve çelikleşme, başka herşeyden fazla sovyetler sorunu üzerinde çok daha kolay ve çok daha keskin bir şekilde ilerleyecektir. Eski Kuomintang’ın sovyetleri destekleyen ve sovyetlere katılan kesimiyle, yani gerçek kitlelerle gerçek temasa geçen kesimiyle el ele çalışacağız. Şüphesiz devrimci bir Kuomintang’la el ele çalışırken, bu müttefikimize karşı gözümüzü dört açacağız ve onun kararsızlığını, geri adımlarını ve hatalarını ve söylemeye gerek yok ki olası ihanetini açıkça eleştireceğiz. Bu şekilde, Kuomintang’la en sıkı işbirliği temelinde, Komünist Partinin etkisini sovyetler üzerinde ve sovyetler aracılığıyla daha da genişletmeye çabalayacağız.
15. Ama sovyetler belirsiz bir süre boyunca ikili iktidar anlamına gelmez mi? Bir tarafta ulusal devrimci hükümet (eğer baştan aşağı yeniden örgütlendiğinde durumunu korur ve bir düzelme gösterirse) ve diğer tarafta da sovyetler. Evet, bu ikili iktidar ya da ikili iktidarın unsurları anlamına gelir. “Ama biz ikili iktidara karşıydık.” Biz, bir proleter parti olarak iktidarı kendimiz fethetmeye çabaladığımız sürece bir ikili iktidar rejimine karşıydık. Sovyetler burjuvazinin diktatörlüğe ilişkin her hak iddiasını sınırladığı sürece Geçici Hükümet varken ikili iktidardan, yani bir sovyet sisteminden yanaydık. Şubat devrimi sırasında ikili iktidar yeni devrimci olanaklar içerdiği ölçüde ilericiydi. Ama bu ilericilik ancak geçici olabilirdi. Çelişkinin çıkış yolu proletarya diktatörlüğüydü. İkili iktidar bizde yalnızca sekiz ay sürdü. Çin’de bu geçiş rejimi belli koşullar altında çok daha uzun sürebilir ve ülkenin çeşitli kesimlerinde farklılık gösterebilir. Sovyetler çağrısında bulunmak ve sovyetleri örgütlemeye başlamak gerçekte Çin’e ikili iktidar unsurlarını sokmaya başlamak anlamına gelir. Bu hem gerekli hem de yararlıdır. Yalnızca bu bile proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü için daha ileri olanaklar yaratacaktır. Bu olmaksızın, bu diktatörlük hakkındaki tüm konuşmalar, Çin halk kitlelerinin hiçbir şey anlamadığı bir gevezelikten başka bir şey değildir.
16. Burada, henüz gündemde olmadığı için, çok önemli bir sorunu, geleceğin işçi-köylü diktatörlüğünün proletarya diktatörlüğüne ve doğrudan doğruya sosyalist bir devrime doğru gelişiminin yolları ve gelecekteki olanakları sorununu değerlendirmeyeceğim. Böylesi bir perspektifin olduğu ve bir gerçeklik haline gelmek için her türlü şansa sahip olduğu –Batıdaki proleter devriminin elverişli bir gelişim temposunda olması durumunda– her Marksist için apaçıktır. Bu tartışılabilir ve tartışılmalıdır. Ama bu perspektif, silahlı burjuva hainlerin kontrolü ellerine geçirdikleri bugünkü durumun filozofça bir telâfisine dönüştürülmemelidir. Bugünün temel ve hayati görevi bir sonraki aşamaya, sonraki olanak ve olasılıkları ortaya çıkaracak aşamaya hazırlanmaktır.
17. Çin devriminin bu aşamada ulusal-demokratik, yani burjuva olduğu hepimiz için temel ilkedir. Ne var ki bizim politikalarımız basitçe bir burjuva etiketi taşıyan devrimden değil, bu devrim içinde sınıf ilişkilerinin güncel gelişiminden çıkar. Yoldaş Martinov çok açıkça ve üstünü örtmeden, devrimin burjuva ama anti-emperyalist olmasından dolayı, çıkarları emperyalizmi alt etmek olan Çin burjuva kesimlerinin devrimden yan çizemeyecekleri şeklindeki eski Menşevik kavrayışla hareket ediyor. Çan Kay-şek, emperyalistlerle bir anlaşma yapmakla ve Şanghay proletaryasını ezip geçmekle Martinov’a bu konuda bir yanıt verdi. Yoldaş Stalin’in yolunu şaşırdığı yer tam da burasıdır, çünkü devrimi genel olarak proleter değil burjuva diye tanımlaması, sovyetlerin gerekli olmadığı sonucuna götürmektedir. Stalin, sınıf mücadelesinin gerçek gidişatını bir sınıflar tarifesiyle değiştirmek istiyor. Ama bu tarife, devrimi bir burjuva devrim olarak tanımlayan biçimsellikten türetilmektedir. Bütünüyle yanlış olan bu tutum Lenin’in öğrettiği herşeyle çelişmektedir.
L. Troçki
link: Lev Troçki, Çin'de Sovyet Sloganı Üzerine, 16 Nisan 1927, https://marksist.net/node/1451