Battığı krizden bir türlü çıkamayan kapitalizmin azgın saldırıları, dünya ölçeğinde devam ediyor. Her yerde aynı kemer sıkma politikaları, aynı işten çıkarmalar, aynı ücret düşürmeler ve benzer türden daha nice saldırı… Ama işçi sınıfı da gelen saldırıları oturduğu yerde beklemiyor.
Fransa
Gündemdeki emeklilik reformuna karşı 5 Mayısta Avusturya’da yapılan ve son elli yılın en geniş katılımlı grevi olan 12 saatlik genel grevin ardından, Fransız sendikaları da 13 Mayısta genel grev ilan etmişlerdi.
Başbakan Raffarin’in 25 Mayısta yürürlüğe sokmayı planladığı emeklilik reformuna karşı, 13 Mayısta 100 ayrı şehir ve kasabada düzenlenen ve 2 milyon kişinin katıldığı bir günlük grev Fransa’yı sarstı. Paris’te, polis kayıtlarına göre 250 bin kamu çalışanı ve onları destekleyen 70 bin özel sektör çalışanı yürüyüş düzenledi. İlk ve orta okullarda öğretim büyük oranda durdu. Metrolar, trenler, otobüsler, havayolları büyük ölçüde felç oldu; gazetelerin dağıtımından gümrük işlemlerine kadar pek çok işlem işçiler tarafından durduruldu. Hükümetin, reformun bu sektörleri kapsamayacağı yönündeki halihazırdaki açıklamalarına rağmen, emeklilik reformu karşıtı eylem ve grevlere en canlı ve güçlü katılım, demiryolu, elektrik ve petrol-gaz gibi sektörlerdeki büyük kamu yatırımlarında çalışanlardan geliyor.
14 Mayısta hükümet reform üzerinde gerekli değişiklikleri müzakere etmek için sendikaları görüşmeye çağırdı. Görüşmelerde sendikaların önerdiği 14 ek maddeyi kabul eden Çalışma Bakanı Fillion, sonrasında senato konseyine verdiği raporda, hükümetin asli unsurlarda taviz vermesinin mümkün olmadığını, aksi takdirde sosyal sistemin çökeceğini söyledi. Görüşmenin ardından hükümetin attığı adımları yeterli bulmayan öğretmen, demiryolu, elektrik ve gaz çalışanları sendikaları, pazartesi günü için eylem çağrısı yaptılar. Ancak sendika liderleri arasında görüş ayrılığı ortaya çıktı; bir grup reformun tümden reddini, diğer grup mevcut tasarının revize edilerek kamu çalışanlarının çoğunluğu için uygulanabilir hale getirilmesini savunuyor. Hükümet çevreleri, stratejilerinin, belli başlı sektörlerde grevlerin sona ermesini sağlayacak tavizler vererek işçileri bölmek ve grevleri etkisizleştirmek olduğunu zaten açıkladılar.
Avrupa’daki çalışan nüfusun yaşlanması sorununun en yakıcı olarak hissedildiği ülkelerden biri Fransa. Eğer bir değişiklik olmazsa 2006 yılında 60 yaşın üzerindeki nüfus 20 yaşın altındaki nüfusu geçecek, 2040 yılı itibarıyla ise, emeklilerin nüfusun çalışan kesimine oranı %70’i aşacak. Fransa, nüfusun yaşlanma oranının yüksekliğinin yanında, işçilerin emeklilik haklarının en iyi durumda olduğu Avrupa ülkelerinden biri; şu anda Avrupa’da emeklilik yaşı ortalaması 64 iken Fransa’da 57,5. Avrupa’da gayri safi milli hasılanın %10,4’ü emeklilere gidiyor ve bu oran giderek artıyor. Fransa’da hükümet şu anda kamu çalışanları için haftada 37,5 ve özel sektör için 40 saat olan çalışma süresini arttırmayı, emeklilik yaşını da 60’tan 65’e çıkarmayı hedefliyor. 1993-97 döneminde aynı yasayı geçirmeye çalışan Juppé hükümeti kitlesel grevler ve sokak gösterileri ile geri püskürtülmüştü.
İtalya da Fransa ve Avusturya’ya benzer bir süreçten geçiyor. Emeklilik reformu üzerine hükümetle sendikalar arasında sürmekte olan görüşmelerde istediklerini henüz alamayan CGIL, CISL ve UIL, 14 Mayıs günü, 8 Hazirana kadar istedikleri değişikliklerin yapılmaması durumunda Haziranın ikinci yarısında genel greve gideceklerini duyurdular.
İsrail
Başbakan Ariel Şaron’un, ekonomik kemer sıkma programının ikinci ve üçüncü aşamalarının 22 Mayıs günü uygulanmaya başlayacağını duyurmasının ardından, 14 Mayısta Histadrut İşçi Federasyonunun çağrısıyla başlayan grevler yayılarak hükümet açısından büyük bir tehdit oluşturdu. Kamu işçileri daha önce yürüttükleri iş yavaşlatma eylemini greve dönüştürdüler. 14 Mayıs günü hemen hemen tüm hükümet binaları durdu. Ertesi gün banka ve borsa çalışanlarının katılımıyla bankalar ve borsa kapandı; belediye işçileri telefon hizmetleri, çöp toplama gibi hizmetleri durdurarak iş bıraktı; askeri-sınai tesislerde çalışan işçiler 160 otobüsle bakanlıkların bulunduğu binaların önüne gelerek hükümeti protesto ettiler; Bezeq işçileri arabalarla Be’er Sheva ile Tel Aviv arasındaki yolu bir saatliğine kapatarak gösteri düzenlediler; liman işçileri hiçbir yükleme boşaltma işlemi yapmadılar; gümrük işlemleri yapılmadığından Ürdün ve Mısır sınırları kapandı; acil servisler haricinde devlet hastaneleri çalışmadı; İsrail elektrik şirketi sadece acil önem taşıyan yerlere elektrik verdi; postaneler durdu …
Grevlerle ilgili olarak Maliye Bakanı Netenyahu, bir avuç komitenin ülkeyi boğazından yakaladığını, buna izin verilemeyeceğini, bu tekelci komitelerin varlığına son verilmesinin an meselesi olduğunu söyleyerek Histadrut İşçi Federasyonunu grevleri yasaklamakla tehdit etti. 1000 kişilik bir grup Histadrut ve grevlere karşı Tel Aviv’de gösteri yaptı. Hükümetin ekonomik paketinde emeklilik fonlarının Histadrut’un yönetiminden alınması da dahil olmak üzere pek çok gerici önlem yer alıyordu.
Beş gün süren grevlerin ülkeyi felç etmesinin ardından, gerek işverenler gerekse patronlar seslerini yükseltmeye başladılar. Netenyahu, ulusal çaptaki grevleri yasal yollardan sınırlandıracağını söylemeye başladı. Yapılan saldırıların tümüyle geri püskürtülebilmesi, kuşkusuz işçi sınıfının kararlılığına ve örgütlü mücadelesine bağlı.
Hindistan
Hindistan sendikaları, hükümetin özelleştirme planlarına karşı 21 Mayısta genel grev çağrısında bulunmuştu. 3,5 milyon üyeye sahip olan CITU (Hindistan Sendikalar Birliği) genel sekreteri Tapan Sen’in, 20 milyon sendikalı ve 50-60 milyon sendikasız işçinin çalıştığı Hindistan’da toplam işgücünün %75’i oranında katılım beklediklerini duyurmuştu. 8 milyon üyeye sahip NTUC (Ulusal Sendikalar Meclisi) ise greve katılmayacaklarını açıklamıştı.
800 bin işçinin çalıştığı banka sektöründe, işçiler ücret talebiyle 2 Mayısta greve gitmiş, ancak sonuç alınamamıştı. Bu yüzden grev bankalarda çok etkili oldu. Grev nedeniyle, banka, sigorta, petrol, enerji, maden, ulaşım ve tekstil endüstrileri felç oldu. Ülke ekonomisi 320 milyar dolar kayba uğradı. Yaklaşık 50 milyon işçinin katıldığı bu grev, Hindistan’da bağımsızlıktan bu yana görülen en kitlesel grev olma özelliğini taşıyor.
Arjantin
22 Nisanda Arjantin polisi, Brukman fabrikasının önünde çalışmaya başlamak için bekleyen işçilere ve onlara destek veren 7 bin kişiye saldırdı. Dört gündür hükümetle görüşmeyi bekleyen işçiler, içeri girmek için fabrika önündeki polis barikatını aşmaya çalışınca çatışma çıktı. Polis işçileri göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi bombardımanına tuttu.
Brukman fabrikası, sahipleri 2001 yılında iflas edince aynı yılın Aralık ayında, çoğunluğu kadın olan 55 işçi tarafından çalıştırılmaya ve yönetilmeye başlanmıştı. Brukman fabrikası, Arjantin'deki büyük ekonomik çöküşün ardından işçiler tarafından yeniden faaliyete geçirilen 200 işyeri ve fabrika için önemli bir örnek oluşturuyor
Güney Kore
15 Mayısta, Güney Kore kamyon şoförlerinin bir hafta süren grevi başarıyla sonuçlandı. Dünyanın en işlek üçüncü limanında taşımacılığı engelleyen grev, LG Chem. ve Samsung Electronics gibi şirketlerin üretim zincirini tehdit etti ve oldukça etkili oldu. Daha sonra varılan uzlaşmanın ardından kamyoncular Seul’un 400 km. güneyindeki Pusan’da bir araya gelerek kutlama gösterisi yaptılar. Hükümetin çok kolay pes ettiğini ve bunun diğer işçileri de kışkırtabileceğini düşünen işverenler kaygılı.
Kolombiya
1 Mayıs gösterileri sırasında SINTRAINAGRO sendikası Minas şube başkanı Juan de Jesus Gómez’in vurularak öldürülmesi ile son bir yıl içinde Kolombiya’da öldürülen sendikacı sayısı 130’a yükseldi. Gómez’in, hurma yağı üreten Palmas del Cesar S.A. şirketi ile uzlaşma çabaları sonuç vermemiş; fabrika, işçiler sendika üyeliğinden istifa etmeyi reddedince tüm çalışanları işten çıkarmış, işçiler de direnişe geçmişti. SINTRAINAGRO sendikası şu ana kadar 425 kişiyi benzer saldırılar sonucu kaybetti.
8 Mayısta Cali içme suyu arıtım tesislerine yapılan bombalı saldırı, özelleştirme karşısında direnen SINTRAEMCALI sendikasının öncü işçilerinden üçünün ölümüne yol açtı. İşyeri çevresinde, bir süredir içinde silahlı birtakım şüpheli şahısların bulunduğu araçlar gözlemleniyordu.
Kapitalist sistem, işçi sınıfının kendine tehdit oluşturmaya başladığını gördüğünde, ne yasa dinler ne hukuk! Bu, dünyanın her yeri için geçerli. Gözü dönen burjuvazi, öncü işçileri ve işçi sınıfından yana olan sendika liderlerini tek tek öldürerek, sınıf mücadelesini kazanabileceğini umuyor. Ama kendisini bekleyen kaçınılmaz sonu ortadan kaldırmak onun elinde değil. Hindistan’dan Avusturya’ya, Almanya’dan Güney Kore’ye, Fransa’dan Türkiye’ye, dünya işçi sınıfı bu yolda adım adım ilerliyor.
link: Marksist Tutum, Dünya İşçi Sınıfı Mücadeleye Devam Diyor, 23 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/831
Kocaeli'de Özelleştirmeye Hayır Mitingi
Bireysel Terörizme Karşı