2000 yılında cezaevinde olan Mehmet Güvel yaşadıklarını şöyle anlattı: “O süreçte Bayrampaşa Cezaevinde direnişteydik. Bize çok işkence yaptılar. 6 kadının diri diri yanarak can verdiğini gözlerimle gördüm, o anı hiç unutamıyorum, unutmayacağım da. Hâlâ yanık kokularını hissediyorum. Bunların hesabını katil devletten birlikte soracağız.”
Ardından basın metni okundu: “9 yıl önce bu kapıda ve 20 ayrı hapishane önünde savaşa gider gibi hazırlık yapmıştı Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Halkın inancı ve umudu olan devrimciler diri diri tecrit hücrelerine gömülmek, irade ve inançlarından arındırılmak, yaşayan ölüler haline getirilmek isteniyordu. Binlerce gaz, sayısı bilinmeyecek kadar çok mermi bunun için kullanıldı. Trilyonlarca lira halkın doyması için değil devrimci tutsakların yaşayan ölüler haline getirilmesi için harcandı. Katliamı gizlemek, süren direnişi gözlerden ırak tutmak ve boğmak için kopkoyu bir sansür uygulandı. Buna rağmen F tipi hücrelerde işkenceli ölümlere mahkûm edilen devrimci tutsaklar direnişlerini sürdürmeye devam etti. 9 yılın bir yanı baskı, işkence, zulüm ise diğer yanı baş eğdirilemeyen bir direniş ve devrimci iradenin her şeyden üstün olduğu gerçeğidir. 19 Aralık halka, halkın mücadelesine karşı yapılan kapsamlı bir saldırı idi temel amacı mücadeleyi ezmekti. Yaşamını yitiren devrimci tutsakları saygı ile anıyor, onların can bedeli yarattıkları direnişlerine, teslim olmama geleneklerine sahip çıkıyoruz.” Okunan metnin ardından cezaevi kapısı önüne çiçek atılarak basın açıklaması sona erdirildi.
Bizler biliyoruz ki, devletin ve düzenin sahibi olan egemen sınıf, kendisine şu ya da bu biçimde muhalefet eden unsurları, ideolojik kuşatmayla kontrol altında tutamadığı ölçüde, fiziki baskı aygıtını devreye sokarak bertaraf etmeye çalışır. Cezaevleri de ordu ve polis örgütlenmesiyle birlikte devletin fiziki baskı aygıtının temel ayaklarından birini oluşturur. Muhalefet devrimci ve örgütlü bir nitelik taşıdığı ölçüde baskı aygıtının bir bütün olarak artan zulmü, hukuk ve infaz alanında da kendisini gösterir. Daha ağır cezalar, daha kötü muamele vb. Dolayısıyla bunlar devrimci mücadelenin kaçınılmaz bir boyutu ve sonucudur, mücadele sürdükçe de böyle olacaktır.
Cezaevlerindeki tecrit ve baskılar gerçekte dışarıdan bağımsız değildir, aksine dışarıda toplum üzerine bindirilen baskıların bir uzantısıdır. Bu anlamda içerisi ve dışarısı birdir. Tam da bu nedenle içerinin kaderi dışarıdaki mücadelelere bağlıdır. Bu saldırıları bertaraf edebilmenin tarihsel olarak kanıtlanmış tek tutarlı yolu düzene karşı devrimci bir mücadele yürütmek ve geniş işçi-emekçi kitleleri bu çizgiye kazanmaktır. Geçmişte Bastille’leri, Peter-Paul’leri fetheden devrimci kitleler elbet bir gün F tipi benzeri tecrit yuvalarını da yerle bir edeceklerdir.
link: Marksist Tutum, 19 Aralık Katliamı Bayrampaşa Cezaevi Önünde Protesto Edildi, 21 Aralık 2009, https://marksist.net/node/2335
Psikolojik Savaş: Kirli Düzenin Kirli Yöntemleri