Uluslararası Para Fonunun (IMF) “Enflasyon bu yıl yüzde 1 milyona çıkabilir” uyarısı yaptığı Venezuela’da halk komşu ülkelere kaçmaya devam ediyor. 2014 yılından bu yana 2 milyon 300 bin kişinin başka ülkelere gittiği Venezuela’daki göç furyası Latin Amerika kıtasının en büyük göçlerinden biri olarak değerlendiriliyor. Komşu ülkelerden en fazla göçün yöneldiği ülke 1 milyon kişiyle Kolombiya oldu. Resmi tahminlere göre her gün 4 bin kişi Ekvador sınırından geçiyor. Yoğunluklu olarak göç alan ülkeler şunlar: ABD, Şili, Arjantin, Brezilya, Ekvador, Panama, İtalya, İspanya, Portekiz, Kanada, Dominik Cumhuriyeti...
Nüfusunun %7’sinin göç ettiği Venezuela’daki koşulların etkisiyle Latin Amerika’nın başka bir ülkesinde yeni bir hayat arayışına giren göçmenler gittikleri yerlerde çok zor şartlarla karşılaşıyorlar. Brezilya, göçün artmasıyla beraber sınır kapısını geçici olarak kapatmıştı. Temmuz ayında göçmenlerden pasaport isteneceğini duyuran ülkelerden Peru 25 Ağustosta bu uygulamayı hayata geçirdi. Ekvador hükümeti ise insan hakları gruplarının bu meseleyi mahkemeye götürmesi ve mahkemenin kararı bozmasıyla bu uygulamayı hayata geçiremedi. Brezilya’nın Amazon bölgesindeki Roraima eyaletinin sınırı kapatma girişimi de mahkeme tarafından engellendi.
Latin Amerika ülkeleri göçmen girişlerini engellemek için prosedürleri ağırlaştırırken, göçmenler gittikleri ülkelerde çeşitli sorunlar yaşamaya başladılar. Ağustos ayında Brezilya’da Venezuelalı bir kişinin bir restoran sahibini dövdüğü gerekçesiyle göçmenlerin kamp çadırları ve içindeki herşey ateşe verilmişti. Olayların dehşetinden etkilenen yüzlerce Venezuelalı ülkesine geri dönmüştü. Kimi göçmen otostop çekiyor, kimi ailesiyle, çocuklarıyla beraber haftalarca yürüyor, ulaşmak istediği ülkenin sınırına bitkin bir şekilde varıyor. Oraya ulaştığında da yeni engellerle karşılaşıyor. Ne için? Hayatta kalmak, açlıktan ölmemek için! BBC Türkçe’ye konuşmuş olan göçmenlerden biri ülkesinde insanların aileleriyle birlikte çöpten yemek topladıklarından bahsediyor.
Ağustos ayında Venezuela’dan komşu ülkelere göç edenlerin sayısında ciddi bir artış oldu. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) sözcüsü Joel Millman, durumun 2015 yılında Akdeniz’de yaşanan mülteci krizine benzemeye başladığı uyarısında bulundu. Millman “durum, dünyanın diğer yerlerinde, özellikle Akdeniz’de olduğu gibi bir krize doğru gidiyor. Zor durumlar çok hızlı şekilde krizlere dönüşebiliyor ve buna hazırlıklı olmalıyız” diyor.
Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan Venezuela’da göçün nedenlerine gelince sorunlar saymakla bitmiyor. Yapılan bir araştırmaya göre fiyatlar her 26 günde bir ikiye katlanıyor. Yoksulluk oranının %90’a vardığı Venezuela’da insanlar temel gıda ürünlerini, temizlik malzemelerini ve ilaçları bulmakta, bulsa bile almakta büyük sıkıntılar yaşıyor. Süpermarketlerde raflar boş. Kuyruklar olağan hale gelmiş durumda. Bazı şehirlerde altyapıya yatırım yapılamadığı için elektrik ve su kesintileri yaşanıyor. Bu durum hastanelerde ölümcül sonuçlar yaratıyor. Özellikle sağlık hizmetinde yaşanan sorunlar göçleri arttırıyor. İhtiyaç duyulan ilaçlar haftalarca aranabiliyor. Hamile kadınlar doğum yapmak ve aşılarını yaptırmak için Kolombiya sınırını geçiyor. Hidroelektrik santraller çalışmıyor, elektrik yok ve dolayısıyla fabrikalar çalışmıyor. Ülkede şiddet ve suç artmış durumda.
Temmuz ayında, enflasyonun %86.000 olduğu, 248.000 bolivarın 1 dolar ettiği ülkede asgari ücret 5 milyon bolivardı. Asgari ücretle çalışan bir kişi bu parayla ya 2,5 kahve ya da karaborsada bir ekmek alabiliyordu. Venezuelalılar çok küçük miktarda alışverişler için bile valiz dolusu para götürmek zorunda kalıyordu. Bu da halkı dijital bankacılığa yöneltmişti. Garsonlar bile bahşiş için müşterilere hesap numaralarını veriyordu. Hükümet 20 Ağustosta hiper enflasyonla mücadele etmek için “sihirli formül” olarak adlandırdığı “ekonomik önlem paketinin” bir parçası olarak paradan 5 sıfırı atarak “Güçlü Bolivar” yerine “Egemen Bolivar” para birimine geçti. Paketin içinde asgari ücreti 34 katına çıkarmak, “Egemen Bolivar”ı Venezuela’nın petrol rezervlerine bağlı sanal para birimi olan Petro adlı kripto paraya çıpalamak, “anavatan kimliği” olmayanların petrol sübvansiyonunu kaldırmak, KDV’yi %4’ten %16’ya çıkarmak gibi önlemler de vardı. Venezuela hükümeti, yeni ekonomik planının sadece Venezuela’nın krizdeki ekonomisini düzeltmekle kalmayacağını, “emperyalist güçlerce açılan ekonomik savaşa” da son vereceğini umuyor.
IMF verilerine göre daha önce ihracat gelirinin yüzde 96’sını petrolün oluşturduğu Venezuela’nın ekonomisi 2013-2017 yıllarında arasında %30 küçülmüş durumda. 20 yıldır iktidarda olan Bolivarcı hükümet, oyalama politikalarıyla değişim isteyen kitlelerin derdine çare bulamadı. İlk dönemler yoksul kitlelerin yaşam standartlarında iyileştirmeler sağlamış olan Chavez’in son yıllarında başlayan sorunlar devlet başkanı Silvio Maduro döneminde daha da derinleşti, emekçi kitleler daha önce yaşadıkları sefalet günlerine geri döndüler.
2014’te petrol fiyatları düştüğünde, ana ihraç maddesi petrol olan Venezuela’da, gelirler azalmaya, ithalat sorunları yaşanmaya, fiyatlar artmaya, enflasyon yükselmeye başladı. Borç veren ülkeler nezdinde yatırım yapma riski olan bir ülke olarak görülmeye başlandı. Bolivarcı hükümet fiyatların sabitlenmesi ve kooperatiflerin kurulması dışında yoksulların temel sorunlarına çözüm getiremedi. Yoksulların kolay ulaşması için temel ihtiyaç maddelerine tavan fiyat uygulaması, stokçuluğu ve fiyatların daha da arttığı karaborsayı getirdi. Şirketler üretim yapmayı bıraktı veya ihracata yöneldi. Maduro hükümeti bu gidişatı durduramıyor, sorunları yaratan tekellere müdahale edemediği gibi onların büyüttüğü sorunları da çözemiyor.
Trump’ın gerekirse askeri müdahalede bulunabileceğini belirttiği Venezuela’da yoksul kitlelerin bir kısmı emperyalist güçlere “kafa tutan” Maduro’yu desteklemeye devam etse de, Maduro’nun ikinci kez devlet başkanlığı koltuğuna oturduğu son seçimler durumu özetliyor. Bolivarcı hükümetin iktidara geldiğinden bu yana aldığı en düşük oy oranları, kitlelerin yaşamlarından duyduğu rahatsızlığı hükümetle de ilişkilendirdiğini fazlasıyla ifade ediyor.
Maduro hükümeti seçimden sonra emekçileri darboğazdan kurtaracağı sözü vermişti vermesine ama Venezuela, yaşanan sorunların kolayına çözülemeyeceği türden çelişkiler içinde kıvranan bir ülke. Dünya çapında yaşanan ekonomik krizden payını fazlasıyla alıyor. Büyük sermayenin mülkiyetine dokunmayan bir “sosyalist” partinin lideri olan Maduro ABD’ye kafa tutma pozlarıyla yetiniyor. İçerde sağ muhalefet giderek güçleniyor. ABD’nin etkisindeki ambargonun sonuçları emekçi kitlelerin yaşamlarını katlanılmaz hale getiriyor. Açlık ve sefalete dayanamıyor, binbir zorlukla karşılaşacaklarını bile bile hayatta kalabilecekleri ülkelere doğru göç ediyorlar.
Maduro 29 Ağustosta televizyondaki bir canlı yayında, ülkede hiçbir sorun yaşanmadığını iddia edercesine, Venezuela’dan göç edenlere seslenip “yurtdışında tuvalet temizlemeyi bırakın, gelip vatanınızda yaşayın” çağrısında bulundu. İnsanların evlerini, arabalarını satarak, sağcı muhalefetin çağrılarına uyarak ülkeyi terk ettiklerini, başka ülkelerdeki sağcı hükümetlerin “gelin” çağrılarına uyup giderek, o bölgelerde ekonomik köle olduklarını, sonra da oralarda kendilerine zulmedildiği yönünde şikâyette bulunduklarını söyledi. Maduro’nun demagojik söylemlerinin, destekçilerini bir süre daha frenlemekten başka bir işe yaramayacağı kesin.
Kapitalizm yıkılmadığı müddetçe, emekçilerin yaşamları, bu düzenin yarattığı bin bir sorun nedeniyle paramparça olmaya devam edecek ne yazık ki. Venezuela’da yaşananlar, insanlığın giymiş olduğu kapitalizm denen deli gömleğinden kurtulması gerektiğini bir kere daha hatırlatıyor.
link: Aylin Dinç, Venezuela Ekonomik Yıkımın Pençesinde, 14 Eylül 2018, https://marksist.net/node/6489
Tarihe Düşülen Bir “Son Not”
Giydiklerimizin Gerçek Bedeli