"Irak'ta başlayan savaş göçmen kuşları ürküterek erken göçe zorladı."
1 Nisan 2003 Tarihli Finansal Forum gazetesinde yer alan habere göre, Irak'ta ve Arap yarımadasında yaşanan savaştan, kuşlar ve bölgedeki tüm diğer hayvanlar olumsuz etkileniyormuş. Savaştan ve bombaların çıkardığı dehşet sesten korkan kuşlar, göç ve üreme dönemleri gelmediği halde erken göçe başlıyorlarmış. Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi dekanı Prof. T. Bekyürek "Iraklıların canlarının derdine düşmesiyle, hayvanlarına bakması, onların yemini, suyunu zamanında vermesi mümkün değil. Hayvanların bakımı, savaştaki bir ülkede çok zordur. Ayrıca bombaların çıkardığı sesler, hayvanların küsmesine, ürkmesine, yavru atmasına, yemden, sütten ve yumurtadan kesilmesine yol açar" demiş.
Burjuvazi ve onun profesörleri ne kadar da yüce gönüllülermiş! Bırakalım savaştan korkan çocukları, anne-babasını kaybeden çocukları, evini, işini çocuklarını kaybeden anne babaları, Irak'ta hayvanlar ölüyor.
"Bölgede insan hakları savunucusu" kesilen ve buralara "barış ve demokrasi" getirmeyi vaad eden Müttefik Kuvvetlerinin, normal dönemlerde, yani sözde barışın hakim olduğu zamanlarda ne kadar büyük bir doğa ve hayvan dostu olduğunu biliyoruz. Öyle ki, kimi zaman izlediğimiz televizyon haberlerinden ya da okuduğumuz gazetelerden hayvanseverliği insani değerlerin önüne koyduklarını öğreniriz. Evinde beslediği kuçu kuçusu için yağlı kemik parçasını hiç düşünmeden bulup getiren, ama yanında çalıştırdığı insanların en ufak bir hak talebinde "bu dükkânı döndürmek için ne büyük fedakârlıklara katlandığını ve kendilerine ekmek sağladığını" söyleyen patronların dünyasında yaşamıyor muyuz? Ya da sokaktaki köpek yavrusuna acıyarak bakarken, aynı sokakta yaşayan ve ısınmak için o köpeklere sarılan çocukları görmezden gelen patron karıları da bu dünyada yaşamıyor mu?
Bugün yaşandığı biçimiyle azgın yeniden-paylaşım dönemlerinde, daha çok kâr etme, yani daha fazla artı-değere el koyma isteği, bırakalım doğal yaşam ve hayvan sevgisini, insan hayatını bile önemsizleştiriyor. Irak'ta bombalanan bir evde tüm ailesini ve kendi kollarını kaybeden, başı bandajlarla sarılı çocuk figürü tüm dünyada merhamet duyguları uyandırmıştı. Bu figür Iraklı binlerce çocuktan sadece biriydi; ve belki de o bir gazetecinin objektifine yakalandığı için en şanslı olanlardan biriydi. Oysaki bu şansı yakalamayan binlerce Iraklı çocuk var ve onlar da evlerini, ailelerini, vücutlarının bir kısmını kaybettiler. Peki bu demokrasi ve insan hakları havarisi emperyalistler onlar için ne yapacaklar? Yoksa zaten yapacaklarını yaptılar, zora giren ekonomilerini, siyasetin farklı araçlarla yürütülmesi demek olan savaşla rahatlattılar, kendilerine yeni pazarlar açtılar ve hepsi bu kadar mı?
Şu anda içinden geçilmekte olan dönem, bir gerçeği tekrar tekrar ön plana çıkartıyor ki, o da "ya sosyalizm ya barbarlık" sloganında somutlaşan gerçekliktir. Bu gerçek ışığında işçi sınıfının önündeki temel görev, tüm insanlığın kurtuluşu yolunda uluslararası devrimci Marksist bir örgütlenmeyi oluşturmaktır.
link: Gazi Üniversitesinden bir MT okuru, "YA SOSYALİZM YA BARBARLIK", 8 Nisan 2003, https://marksist.net/node/1258
Uluslararası hukuk ve sonrası
6 Nisan Mitinginden İzlenimler