Uygurlar ve Çin mevcut gündemin en sıcak konularından biri belki de. Sosyal medyada yaygın bir şekilde Uygur halkına karşı yapılan saldırıların, katliamların videoları paylaşılıyor. Bu videoların büyük bir kısmı gerçek değil veya farklı olaylara ait görüntüler. Ancak bu Uygur halkının baskı görmediği anlamına gelmiyor. Dini, dili, ırkı ve milleti ne olursa olsun katliamlar ve ezilen sınıfların, emekçilerin gördükleri zulüm susulacak cinsten değildir. Yaşadığımız coğrafyada maalesef Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Ezidiler, Süryaniler ve diğer pek çok halk zulüm gördü, katliamlara maruz kaldı ve ne yazık ki bu katliamlar son bulmuş değil. Elbette bunların hepsi egemen güçler tarafından sistemli bir şekilde planlanan katliamlardır. Tarih bilinci ile geçmişe baktığımızda bunu çok net bir şekilde görebiliriz.
Ancak bu hususta elbette dikkat edilmesi gereken çok ama çok büyük bir nokta var: Uygur halkının maruz kaldığı baskıları kınarken, işçi sınıfı mücadelesinden kopup başka noktalara savrulmamak gerekiyor. Zira bugün etrafımıza bakacak olursak Uygurlara yapılan zulme karşı çıkmak adına, faşist cenahın türlü yalanlarla ırkçı saldırılar tertiplediklerini görüyoruz. Bunlar Çinli sandıkları Koreli ve Japon turistlere saldırıyorlar. Hatta aşçısı Uygur olan bir Çin lokantasına saldırıp tahrip ettiler. Milliyetçiliğin nasıl akıldışı bir ideoloji olduğunu anlamak için bütün bu olup bitenlere bakmak yeterlidir. Tarihe sınıf penceresinden bakmayı bilmek gerçekten önemlidir. Burjuvazi bu tip saldırıları ve katliamları işçi sınıfını bölmek için tezgâhlayıp kullanmaktadır.
Hükümet yanlısı bir gazetenin internet sitesinde çıkan bir haber şu şekilde idi: Bir karikatürde topluluğa seslenen bir adam “Kürtler, Aleviler Eziliyor” diye bağırıyor ve halk bunu alkışlarla destekliyor. Ancak hemen alt karede ise “Uygur Türkleri Çin’de katlediliyor” diyor ve bütün o kitle “faşist, faşist” diye adamı işaret ediyorlardı. Bu karikatürden hareket eden yazarın derdi, Kürt halklarına ve Alevilere yapılan haksızlıklara karşı gelen ve eylemlere, yürüyüşlere, mücadeleye katılan solcu, duyarlı insanların aslında samimi olmadığı mesajını vermek elbette. Yani istenen şey, mücadele eden insanların aslında samimiyetsiz olduklarını kitlelerin bilinçaltına yerleştirmek ve sınıfın öncü unsurlarının mücadeledeki gücünü kırmak. Bizler sosyalist mücadele saflarında yer alan işçiler olarak fabrikalarımızda, işyerlerimizde tüm bunları bunları işçi arkadaşlarımıza doğru izah etmek zorundayız.
Bizler, Kürt halkına ve diğer ezilenlere uygulanan baskılara nasıl karşı çıkıyorsak elbette Uygurlara uygulanan baskılara da karşı çıkıyoruz. Ancak bu karşı çıkışın, işçi düşmanı, yıllarca işçilerin, emekçilerin eylemlerine saldırmış, grev kırıcılığı, savaş kışkırtıcılığı yapmış faşistlerin sözde “karşı çıkışı”yla hiçbir ilgisi bulunmuyor. Bizler her türlü baskı ve sömürüyü ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz ve bu kavgada ırkı, dili, dini ne olursa olsun tüm işçilerin, emekçilerin birliği temelinde hareket ediyoruz. Bizler biliyoruz ki, egemenlerin uyguladığı baskıların, zulümlerin, katliamların son bulması ancak işçi sınıfının kapitalizmi yıkarak iktidarı kendi eline almasıyla mümkün olacaktır.
link: Tuzla’dan bir büro işçisi, Uygur Halkının Gördüğü Baskı ve Faşist Manipülasyonlar, 16 Temmuz 2015, https://marksist.net/node/4327
Metal İşçisi Öğrenerek İlerleyecek
Gençlik ve Savaş